Ecz. Kadir Sedat Sofugil

20 Kasım 2022…

Nöbet sabahı saat 07.09…

Az önce hastane acilinde muayenesi yapılmış bir bebeğin babası içeri girdi.

“Bebek tartısı var mı?” diye sordu.

“Yok, ama annesiyle bebek gelsin, tartarız” dedim.

“O nasıl olacak” der gibi bir ifadeyle suratıma bakınca “Sen bebekle tartılırsın, sonra annesine verirsin seni tartarız, bebeğin kilosu ortaya çıkar” dedim.

Sevinçli adımlarla arabasına döndü kucağında bebeğiyle geldi tarttık, fark tam 8 kilo… Yine aynı sevinçli edayla bir yandan barkod etiketini yapıştırmaya çalışırken diğer yandan uzattığı kâğıt reçetedeki antibiyotiği almak istediğini, kilo ölçümünü de zaten bu ilacın bebeğe doğru dozda vermek için ölçülmesini doktorun istediğini söyledi…

Daha reçetenin yüzü bana doğru dönmeye başlarken ilacı okudum…

Yazılı olan ilaç; tüm gece boyunca belki elli defa reçete edilmiş olan ve piyasada bulunmadığı için hastalara depolardan rica minnet ve takas yoluyla bularak 3-5 kutu verebildiğim ilaçlardan biri olan bir makrolid antibiyotiğin 125 mg’lık formuydu...

Bebeğin babası az öncekinin aksine sevinç kanatları kırılmış bir yüz ifadesiyle nerede bulabileceğini sordu… Diğer nöbetçi arkadaşları tarif ettim, ümitsiz bir telaşla eczaneden ayrıldılar.

Hemen ardından bir başka hasta geldi, reçetesinde sadece birbirinin eşdeğeri iki firma üretimi olan C vitamini içeren antigripal bir ilaç vardı, rafta kaldı mı diye şark hizmeti kurası torbasına uzanırcasına uzattığım elime eşdeğer olanın son kutusu deyince bir sevinç, reçeteyi kayıt edip tarifini yaparak hastaya verdim.

Saat sabah 07.36…

Nöbetin bitmesine 1 saatten fazla süre var, yine aynı ilacın reçetesi gelirse ne yapacağım diye kara kara düşünürken bir AGE reçetesi geldi, en çok reçete edilen iki  anti-emetikten biri yazılı ama iki bulantı ilacı da piyasada yok… Beyaz minnak kutulu olanın sonuncusunu da iki –üç saat önce vermiştim, kaç gündür elimdeki ilaç sayısını arttırmak istiyordum “Ya, Allah korusun toplu zehirlenme vakası falan olursa ne yaparım?” sorumluluğunun verdiği korkuyla, ama sayıyı arttıramadım…

Bir yandan da seviniyorum, “Benden sonraki nöbetçi eczane hastane acilinin yanındaki meslektaşımın eczanesi, Onda bir ihtimal bendeki sayıdan daha fazlası vardır, nöbetimin bitmesine de bir saat kadar süre kaldı, hastalar o kadar da mağdur olmaz, di mi?” diye içimde bir akıl yürütme devam ediyor vicdanımı rahatlatmak amaçlı…

Diğer taraftan, Avro kuru 7,86TL ‘ye sabitlenmiş olduğu için üretilmeyen, ithal edilmeyen ilaçlar hakkında gece boyu hastalarla yaptığım “yokluk” diyalogları geçiyor zihnimden;

“O kulak damlası yok, eşdeğeri de yok maalesef…”

“O göz damlası da kalmadı, eşdeğeri de gelmiyor maalesef…”

“Astım ilacının eşdeğeri var, pardon sizin kullandığınız miligramı kalmamış, eşdeğeri de yok, diğer nöbetçi arkadaşlara bir bakıverin…”

“Burun spreyi de kalmadı maalesef…”

Hani meşhur bir Temel fıkrası vardır;

Temel bir gün evde parmağını camla keser. Telaşlanarak civarda yeni kurulan bir sağlık kuruluşuna gider.

İçeri girince karşısına iki kapı çıkar.
Birinde “HASTALIKLAR” diğerinde “YARALANMALAR” yazmaktadır.
Hemen “YARALANMALAR” yazılı kapıdan girer.

İlerlerken önüne iki kapı daha gelir.
Birinde “KANAMALI” diğerinde “KANAMASIZ” yazmaktadır.
Hemen “KANAMALI” yazılı kapıdan girer.

Biraz daha ilerleyince yine iki kapı görür.
Birinde “HAYATİ ÖNEMDE OLAN” diğerinde “HAYATİ ÖNEMDE OLMAYAN” yazmaktadır. Hemen “HAYATİ ÖNEMDE OLMAYAN” yazılı kapıdan girer ve kendini bir anda sokakta bulur.

Eve gidince eşi Fadime, Temel'e sorar “Uyyy Temel! Sana iyi baktular mu?”

Temel de cevap verir “Hiç bakmadular ama organizasyon şahane daaa!!!”

Demiş ya, işte o hesap;

Hassas tartımızın kontrolü tam, gram takımlarımız eksiksiz ama eczanelerde majistral yaptırmayacak şekilde bir geri ödeme sistemimiz var,

Antibiyotiğin ne kadar verileceğini hesaplamak için hastayı tartacak terazimiz var ama verecek antibiyotiğimiz yok!

Pazar günü Ankara’da ne işiniz var diye soran oluyor ya;

Antibiyotiğini veremediğimiz bebeğin, bulantı ilacını veremediğimiz gebenin, yavrusu ateşler içinde yanarken nöbetçi eczaneler arası mekik dokuyan babanın derdini anlatmaya gidiyoruz?

Zira bizim vicdan terazimiz bu vebali tartmıyor!

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat