Gerçi Kurban bayramı geçti ama, eskiden kadınların bayramı iki bayram arası devam edermiş, o bağlamda bayram günlerine uygun bir fıkra ile başlayalım konumuza.
Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalmış “Var mı kendine güvenen bir müslüman? ” diye sormuş. Korkudan kimse bir şey diyememiş, herkes birbirine bakmış. Çok geçmeden yaşlı bir adam bacakları titreyerek ayağa kalkmış, gayet ürkek ve kısık bir sesle “Ben varım” demiş.
Bıçaklı adamla yaşlı adam birlikte camiden çıkmış. Adam iki sokak arkadaki sığırları gösterip “Amca, şunları keseceğim de, ben tek başıma beceremem, yardım eder misin?” demiş, yaşlı adam da “Peki” demiş başlamışlar hayvanları kesmeye. Yaşlı amca birkaç hayvanın kesimine yardım ettikten sonra 'Ben yoruldum evladım başka birini bul' demiş.
Adam bunun üzerine yine elinde kanlı bıçakla aynı camiye dalmış ve sormuş ; “ Var mı aranızda başka bir müslüman???”
Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkmuş ve herkes aynı anda imama bakmış, imam da kendine bakan cemaate dönüp:
“Ne bakıyorsunuz ulan! İki rekât namaz kıldırdık diye hemen Müslüman mı olduk?!” Demiş ya, işte o hesap;
Maske dağıtılacak olur; eczanelerin camına medikal yazılması yasaklanmış olmasına rağmen bu medikal malzemeleri eczanelerden dağıttırmak akıllara gelir, ücretsiz olarak eczaneler maske dağıtır, hem de dökme şekilde gelen maskeleri kendileri ceplerinden para ödeyip poşetleyerek,
Grip aşısı dağıtılacak olur; eczanenin binası, buzdolabı, personeli, bilgisayarları bedavaya kullanılır, renkli reçete sistemine kayıt için o kadar emek sarf edilir, hastalara bu aşılar eczacılarca buz aküleriyle ve yine kendileri ceplerinden para ödeyip poşetlenerek verilir,
Ülkede sanki büyük bir eczacı açığı varmış gibi 7 olan eczacılık fakültesi sayısını 57’ye çıkartırlar; fazla mezunu istihdam etmek için yardımcı eczacı ve ikinci eczacılık kavramları oluşturulur, asgari ücretin katları şeklinde maaşla eczane sahibi eczacılar bunları çalıştırmak zorunda denilir, kamuya zorunluluk yokken özele zorunluluk getirilir ama serbest eczane eczacısına kazanıyor musun kazanmıyor musun diye kimse sormaz, “Geçen sene kazandın ya!” derler…
Kamuya canla başla hizmet etmek, ettiğimiz yemine sadık kalarak halkımıza 7/24 sağlık hizmeti sunmak boynumuzun borcu eyvallah da, fıkradaki karakterin vurguladığı gibi bir tek cefakar ve vefakar olması gereken biz miyiz?
…
İlaç fiyatını belirlerken kullanılan Avro kuru en son aralık ayında güncellendi, o zamandan bu yana asgari ücret dahil her türlü mal ve hizmet maliyeti iki katından fazla arttı ama ilaç fiyatlarında o oranda artış her zamanki gibi olmayacak.
İlaç üretmesek de olur, et gibi meyve sebze gibi onu da ithal ederiz diyemeyiz, çünkü bizden ucuza bize ilaç verecek ülke yok...
Yerli üretimi arttırırız da diyemeyiz, yerli üretici burada ürettiğini dışardaki fiyatlarla satmasa buraya da ilaç üretemez ki, dışardaki alıcılar da artık buradaki fiyatlardan istemeye başladı, yani o yol da artık çıkmaz sokak…
Biz eczacıların durumu ise daha vahim; “Kimse vermezse vermesin! Ben alırım elime havanı, geçerim laboratuvara, milleti ilaçsız bırakmam!” demeyi eskiden düşünebilirdik ama majistral tarifeye göre yapacağımız ilacın şişesini bile alamıyoruz, fiyatlar o kadar eski ki, alkol borik 10 para, kükürtlü uyuz pomadı 2 akçe(!)…
En can alıcısı ise; ilaçtan bırak hayatımızı devam ettirmeyi, eczanenin masraflarını çıkarmak için bile para kazanamıyoruz.
Misal; canın işkembe çorbası içmeyi çekse eczanelerde en çok satan pembe kutulu ateş düşürücü şuruptan 20 şişe satman lazım ki bir tas çorba içebilesin… 20 şişe şurubun net eczacı karı bir tas çorba parasına eşit hale geldi. Bu hesapla kebabı varın siz hayal edin!
Eczacının cirosu yerlerde olduğu gibi anormal artan fiyatlar karşısında karlılığının da muhakkak ele alınması gerekiyor.
Allah bir daha yaşatmasın; 11 ili etkileyen depremde bile bütün her şey çökmüşken de eczacılar kendiliğinden organize olarak dimdik ayakta kaldı ve depremzedeleri ilaçsız bırakmadı.
Bu başarının bir benzeri, bir örneği dünyada yok.
Ama yılbaşından bu yana eczaneleri etkileyen ve gittikçe şiddeti artan ekonomik deprem yüzünden bu sistem çökerse eczanelerin yerine konulacak başka bir meslek grubu da yok!
Aferinler, helal olsunlar, çok yaşayınlar havada uçuştu ama sadece çok yaşayın demekle yaşam devam etmiyor maalesef.
Sektör temsilcilerinin de İlaç Fiyat Kararnamesi değişmeli demekle ve her kafadan bir ses çıkarmakla ya da toplanıp toplanıp dağılmakla sorunun çözülmediğini artık görmesi gerek.
Ortak akılla sürdürülebilir “somut” bir sistem önerisi çıkartıp bunun arkasında durması ve hayata geçmesi için gayret göstermesi gerekiyor.
Sektör “Duu bakali nooolcek?” modundan çıkmalı.
Ne demiş Hazreti Ali;
Yarına bırakma!
Bakarsın, yarın olur da sen olmazsın!
…
Ecz. Kadir Sedat Sofugil
basareczanesi@gmail.com