TEB’in kuruluş biçimi, kuruluş amacı ve halen yürürlükte olan amaç ve çalışma biçimini tarif eden yasa ve yönetmelik çerçevesinde böyle bir başlığı gereksiz bulabilirsiniz. Birçoğunuz TEB’in eczacı kitlesini temsil eden bir sivil toplum örgütü olduğunu ve ilgili ölçütleri rahatlıkla karşıladığını söyleyecektir. Ben aynı fikirde değilim. TEB’in giderek ilgili ölçütlerden uzaklaştığını ve farklı bir misyona doğru yol aldığını düşünüyorum. Öncelikle altını kalın çizgilerle çizerek ifade etmek isterim ki “demokratik kitle örgütleri” ve “sivil toplum örgütleri” sosyolojiden davranış bilimlerine uzanan, kapsamlı ve toplumsal dinamikleri derinden etkileyen önemli kavramlardır. Bir sosyolog değilim ve haddimi aşmak istemem. Bu nedenle konuyu çok basite indirgeyerek, kendi penceremden, ilkel bir analiz yapmakla yetineceğim.

Basit tanımla başlayalım. Kitle örgütü, bünyesinde belirli bir toplumsal sınıfı veya aynı meslekten kişileri ya da toplumun aynı özelliğe sahip belli unsurlarını barındıran ve temsil ettiği kitlenin ekonomik-demokratik hak ve çıkarlarını savunan örgütlere verilen isimdir. Kitle örgütleri anlam ve içerik bakımından sivil toplum örgütlerinden ayrılırlar. Sivil toplum örgütleri de belli bir kitleyi temsil edebilirler, ancak sadece temsil ettikleri kitlenin değil toplumun menfaati için de çalışırlar. Yakın zamanlarda TEB’in bir sivil toplum örgütü olarak gözlemleyebildiğim iki önemli faaliyeti oldu. Bunlardan biri Diyarbakır’da yaptırılarak Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilen ilkokul, diğeri de 6 Şubat depreminde bağlı eczacı odaları ile birlikte sergilenen ve depremzedeleri ilaçsız bırakmayan “sahra eczaneleri” uygulamalarıydı. TEB çadır ve başka önemli ihtiyaçlar için de önemli katkılar sağladı.

Deprem sırasında gösterilen gayret her türlü takdirin üzerinde olmakla beraber, toplumda neden ciddi bir karşılık bulmadığı kafama takılan önemli bir sorudur. Bölgeden kiminle konuşsam bu faaliyeti Sağlık Bakanlığı’na mal ediyor. Sahra eczanelerinin Bakanlık emri ve desteği ile açıldığını ve devletin eczacıları gayet güzel çalıştırdığını, hatta eczacıların bu işlerden para kazandığını düşünenler var. Bunların sayısını bilmiyorum. Belki TEB yöneticileri bölgede felaketi yaşayanlarla ilgili bilimsel bir anket çalışması yapar, sonuçlarını yayınlarsa bu konuda aydınlanırız. Deprem sonrası süreçte eczacıların mutsuzlukları ve bazı alanlarda sıkıntıları devam etti. Bu fedakarlığın ne kadar takdir edildiği ya da neden takdir edilmediği veya toplumda neden ses getiren bir karşılığı olmadığını araştırmak lazım. TEB yöneticileri isterlerse böyle bir sosyolojik araştırma da yaptırabilirler. Böyle bir araştırma belki eczacıya hak ettiği değerin neden verilmediği konusunda kök nedene yönelik bir fikir verebilir.

Covit-19 süreci TEB’in tüm hatları ile sivil toplum örgütü olarak sınıfta kaldığı bir dönem oldu. TEB bırakın topluma destek olmayı, her türlü tehlikeye rağmen eczanelerini kapatmayan ve topluma ilaç hizmeti sunan eczacıların kendilerini korumaya yönelik ihtiyacı olan bilgileri bile sağlayamadı. Akademisi ve yönetimi ile derin bir sessizlik içindeydi.  Oysaki bu süreç, bir sivil toplum örgütü olarak kendini topluma kabul ettirmesi ve saygınlığını artırması için çok önemli fırsatlar barındırıyordu. Süreçte hekimlerden sonra en fazla kayıp veren bir sağlık profesyoneli olarak eczacılar gerek bakanlık gerekse toplum tarafından ne kadar takdir edildi? Bırakın takdir edilmeyi, eczacılar zaman zaman haksız eleştirilerin ve ithamların hedefi oldu. TEB süreçte hayatını kaybeden eczacılar için bir anıt oluşturdu. Bu takdir edilebilecek bir duyarlılık ve tabii ki yapılmalıydı, ancak bu faaliyetler toplumun eczacıya olan duyarsızlığına bir çare olmuyor.

Toplumda ve devlette eczacı algısı ile ilişkili bir sorun var. Bunun en önemli nedeni TEB’in ve eczacı odalarının son yıllarda giderek daha fazla kitle örgütü gibi hareket etmesi ve bir sivil toplum örgütü olarak kendini iyi ifade edememesi. Aksini iddia edenlere şunları sormak isterim: Son yıllarda TEB’in ve odaların olağan kongrede ve onca bölgeler arası toplantıda tartıştığı konular arasında toplum sağlığını ilgilendiren ya da topluma doğrudan veya dolaylı fayda sağlayabilecek ya da kendini topluma anlatmaya yönelik herhangi bir tartışması ya da projesi var mı? Son on yılda bütün olağan seçimli kongrelere, çeşitli çalıştaylara ve neredeyse tüm bölgeler arası toplantılara bizzat katıldım ve tüm konuşmacıları izleyerek not aldım. Notlarım arasında yok. Bu konuda öne sürdüğüm hiçbir proje de ne delege tabanında ne de odalarda karşılık bulmadı. Keşke önerilerim tartışılarak reddedilseydi. Tamamen görmezden gelindi. Bu projeler mutlaka olmalı ve önerilerim kabul görmeli mi? Tabii ki bu tarz projeler olmayabilir ve benim önerilerim de kabul görmeyebilir. Ancak bu, TEB’in ve odaların artık bir kitle örgütüne ve kitle siyasetine evrilmesinin işaretleridir.

TEB’in ve odaların bir kitle örgütü olarak dayandığı kitledeki çeşitliği ne kadar yansıttığı da ayrı bir sorun. Eczacının sorunları ve sıkıntıları ile ilgili tartışmaların %90’ı eczane eczacılarını kapsıyor. Duruma göre arada biraz kamu eczacısı sorunları da konuşuluyor. Biraz da artan fakülte sayısı. Türkiye’deki eczacıların önemli bir kısmını eczane eczacıları oluşturuyor. Tabii ki onların sorunları ve sıkıntıları konuşulacak ve çözüm aranacak. Sorun TEB’in ve odaların gerçekte kitle örgütüne indirgenmiş hali ile de ağırlıklı olarak daha çok eczane eczacılarını temsil etmesi. Kamu eczacılarının, akademisyenlerin ve çeşitli endüstri kollarında çalışan eczacıların meslek siyasetine ilgi duymadığını ve bunun kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirsiniz ki, haklısınız. Sonuç olarak, kamu eczacıları hala emsalleri olan diğer sağlık alanı profesyonellerinin çok altında maaş almaya devam ediyor. Bir başka soru: TEB eğer bir sivil toplum örgütü ise, bağlı olduğu Uluslararası Eczacılık Federasyonu’nun (FIP) neredeyse bağlı tüm ülkelerde kurulmuş olan alt kurulları bizde neden yok ve faaliyette değil? 1 Eylül’de Güney Afrika’da gerçekleşecek olan ve teması “Sağlık Hizmetlerinin Geleceği İçin Yenilikler” olan FIP kongresine nasıl bir heyet ile katılıyoruz? Örneğin önemli alt başlıklar arasında yer alan “Yenilikçi İlaç Keşfi” ve “Yapay Zekânın Sağlık Alanında Kullanımı” gibi alanlara bildiri sunduk mu? Ya da buradan ne gibi yenilikler, nasıl bir iletişim ile eczacılara aktarılacak ve toplumla paylaşılacak?

Fakülte sayısındaki artış sürekli dile getirilirken bunun kök nedenine yönelik bir araştırma yapılmaması ve kısa vadeli çözüm planları ile yetinilerek konunun artık kangren haline gelmesinin sebebi nedir? Fakülteler kapansın ve araştırma merkezine döndürülsün gibi temennilerde bulunanların Türkiye’nin bilime bakışı ve bilimsel performansı hakkındaki düşüncelerini de merak ediyorum. TEB’in eczacılık eğitiminin kalitesini artırmaya yönelik bir planı var mı? Varsa kaç yıl içinde hangi hamlelerle bunu yapmayı düşünüyor? Bu sorular haksız ise o zaman somut eylemlerin ve planların hem temsil edilen kitle ile hem de kamuoyu ile paylaşılması lazım ki ben de susup oturayım.

Hepinizin yaklaşmakta olan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutluyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat