Nasreddin Hoca’ya bir gün adamın biri evi çok dar olduğu için akıl danışmaya gelmiş.

Adam hayli sıkıntılı bir şekilde "Hocam ne olur derdime bir çare bul. Evim çok dar. Dört çocuk bir hatun, tek göz odaya sığamıyoruz. Bunaldık vallahi," diye dert yanmış.

Hoca gayet sakin, "Hallederiz. Sen bu akşam keçiyi de odaya al", demiş. Adam şaşkın bir halde dönmüş. Akşam olunca keçiyi odaya almış.

Adam ertesi sabah telâşla hocanın kapısını çalmış, "Hocam, biz altı kişi sığamazken bir de keçiyi aldık. Sabahı zor ettik", demiş. Nasreddin Hoca sakalını sıvazlamış, "Bu akşam eşeği de odaya al", diyerek adamı yol etmiş.

Zavallı adam, "Bir bildiği var herhalde", diye söylenerek eve gitmiş. Akşam olunca eşeği de odaya almış.

Ertesi sabah, alacakaranlıkta hocanın kapısına dayanmış, "Hocam biz bittik biz! Odada dönecek yer kalmadı", diye sızlanmış. Hoca yine sakin, "Bu akşam da ineği odaya al ve iki gün sonra gel", deyince adam çıldıracak gibi olmuş. Hoca, "Sen benim dediğimi yap hele", diyerek adamı başından savmış.

İki gün sonra adam bitkin bir halde hocaya koşmuş. "Hocam perişan olduk! Çoluk çocuk uykusuz kaldık", diye feryada başlamış.

Nasreddin Hoca, "Git şimdi içeriye aldığın hayvanları dışarıya çıkar".

Adam sevinçle eve koşmuş. Hayvanları dışarıya çıkarmış. Hep birlikte odayı bir güzel temizlemişler. Ardından adam tekrar hocaya gitmiş, "Hocam kusura bakma, benim oda saraymış da haberim yokmuş. Sayende öğrendim. Allah senden razı olsun"!

Demiş ya, işte o hesap;

Her geçen gün eczacılıkla ilgili o kadar çok sorun birikiyor ki, bu sorunlar ne zaman başımızdan defolacak diye düşünmeye kalmadan yeni bir sorunla beraber yaşamaya başlıyoruz. Düzenlemeleri başımıza saranlar Nasreddin Hoca fıkrasındaki zavallı adamın aksine bizim sorunlarımızdan birini ya da ikisini bile eczanemizden eksiltmeye uğraşmıyorlar. Var bir bildikleri herhalde deyip yakamıza doğru söylene söylene çalışmaya devam ediyoruz.

Ediyoruz da;

Ha bu sene arıza yapar değiştiririm, olmadı önümüzdeki sene değiştiririm diye hiç yolda bırakmadığı için aynı arabayı 30 sene kullanan Toyota sahipleri gibi, biz de bu sene batarız, olmadı önümüzdeki sene batarız dememize rağmen geminin güvertesini en azından su üzerinde tutup yüzdürdüğümüz için mi nedir, 2009’dan beri sadece bizi değil tüm İlaç Sektörünü bakalım daha kaç kilometre gider, pardon; kaç yıl daha ayakta kalır diye bir teste mi tabi tuttular?

Bilemiyorum…

Ancak çoğu ilacın 113 lira 62 kuruş olduğu bir ekonomik habitatta çok basit bir hesapla bir kutu ilacın satılmasından elde edilen karla bir poğaçanın yanına bir bardak çay dahi alamıyorsunuz.

Çaydan vazgeçtim kuru kuru yerim, bari ikinci poğaçayı alayım derseniz onu da alamıyorsunuz!

Barter sistemine geçeyim, manava bir kutu macestik tablet vereyim kiraz alayım deseniz onu da kilolarca değil ancak 15 tane alabiliyorsunuz.

16.cıyı alırsanız yanına bir de Gripin vermeniz lazım.

Bir adet kirazın efektif satış kuru bir adet Gripin, erik paritesi concon Ahmet’in manavındaki endekse göre kaç oldu bilmiyorum. Karpuz iniş trendinde aşağı yönlü seyrediyor, ondan haberim var ama yaz bitti satın alıp daha tadına bakamadım üçünün de. Benim bildiklerim bu kadar.

Çapraz kurları da varın siz hesaplayın!

İçinde 10 adet sakız bulunan bir plastik kutunun 75 lira olduğu ülkede içinde mikrogram cinsinden tek tek doze edilmiş 50 tabletlik tiroit ilacı da 75 lira ise; ya sakız ilaç kadar kalitelidir ya da o fiyata artık o ilaç üretilmeyecek ya da ithal edilmeyecektir!

Öyle ya; ilaç üreticileri nasılsa tablet ve draje üretim bantları var, fabrikayı basit bir dönüşümle sakız fabrikasına çevirseler çok daha kârdalar.

Turamp amca bile uyandı, geçenlerde"Bütün dünya bizim sayemizde ucuza ilaç alıyor, yok artık üç kuruşa beş kutu ilaç, ben de ucuza ilaç alacağı" dedi.

Bu durumun bizim gibi ülkelerdeki ilaç fiyatlarına yansımasını, eskisi gibi kur sabitleyerek ilaç alınamayacağını ya da ürettirilemeyeceğini anlamamak için insanın IQ derecesinin ayakkabı numarasından küçük olması gerekiyor.

2009 yılından bu yana düşük enflasyonist ortamda ilaçtaki avro kuru gerçek kurun %55-60’ ı arasında tutuluyordu, biraz daha tasarruf edelim bakalım ne oluyor diye düşündüler zaar; artık ilaç avro kurunun reel kura oranı %40’lara kadar düştü. Ülkemizin ilaç üretim üssü veya milli ya da yerli ilaç üretim merkezi yapılması hayali bir yana, ilaç artık burada paketlenip nakliyesi yapılmayacak kadar ekonomik erozyona uğramış durumda.

Dolayısıyla da artık sanayi tipi pres altında sıkışmaktan ilaç sektörünün tamamı da dağılma noktasına geldi.

Okuyanlar bilir; dünyaca ünlü "Kırmızı Pazartesi" romanında Kolombiya'nın sakin bir kasabasında işlenen gerçek bir cinayet anlatılır.

Romanın ilk cümlesi ile yazar, kimin ne zaman öldürüleceğini açıklar. Dolayısıyla romanda sadece okuyucu değil, tüm kasaba halkı da kimin ne zaman öldürüleceğini önceden bilmektedir ya;

İşte İlaç Fiyat Kararnamesinin değişmesi gerektiğini de herkes biliyor. En yetkilisinden en yetkisizine kadar hem de. Lafın çoğuna, tekrar tekrar detaylı detaylı anlatmaya da lüzum yok o yüzden!

Ama buradan bir kez daha tekrarlayalım,

Çünkü "Et-tekrarü ahsen, velev kane yüz seksen" (Tekrar etmek en güzelidir, 180 kere de olsa!) demiş ya atalarımız:

İlaç Fiyat Kararnamesinin acilen günün koşullarına uygun hale getirilmesi, eczacı kar oranlarının iyileştirilmesi, eczacı kar oranlarını belirleyen baremlerin fiyat artışıyla otomatik güncellenmesinin sağlanması ve bunların bugüne kadar olan kayıpları da telafi edecek şekilde acilen gerçekleştirilmesi lazım.

Gemi artık yüz-mü-yor!!!

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat