ORDU'DA DÜZENLENEN TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ (TEB) 44. DÖNEM 3. BÖLGELERARASI TOPLANTISI ARDINDAN İZLENİMLERİM

İlkleri yaşadığımız bir bölgeler arası toplantısını daha geride bırakırken toplantıda akıllarda muhalif düşüncede olan merkez heyeti üyelerinin konuşmalarının engellendiği bir toplantı olarak kalacağı tartışmasızdır.

İfade özgürlüğü; çoğulcu ve anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir’’ demektedir. İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Fikir ve düşünceye engel koymak, insanlığı katletmek demektir. Fikir ve düşünceyi yasaklamak, insanlara insan olduklarını unutturmaktadır.

Ne yazık ki bu hususların göz ardı edildiği bir toplantıyı geride bırakırken kendine has düşünce sistematiği ve üslubu ile tanınan geçmiş dönem TEB başkanlarımızdan Mehmet Domaç’ın ironi olarak kabul edilebilecek şu sözü de kayıtlara geçti. ‘’Eczacılıkta istihdam sorunu Türk Eczacıları Birliği’nin görevi değildir.’’ Oysaki 1956 TARİHLİ 6643 SAYILI TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ KANUNU’nda meslek örgütümüze bu görev kanunla verilmiş olup aşağıdaki metinde de görülmektedir.

  • Madde 4 – Türk Eczacıları Birliğinin vazifeleri şunlardır:
  • f) bendinde
  • Halk sağlığını korumaya,
  • Azasını muayyen refah seviyesine ulaştıracak gerekli iş sahaları bulmaya,
  • Meslek ve meslektaşların hak ve menfaatlerini korumaya ve her türlü iş tevziini adilane bir şekilde tanzime çalışmak…

Netice olarak bu Kanun maddesinin Mehmet Domaç gibi mesleğin en üst kademelerinde görev almış birisinin bilmemesi mümkün değildir. Yukarıda belirttiğim gibi olsa olsa ironidir.

Diğer taraftan sınırlarımıza dayanan savaş tehlikesi, ülkemizin ekonomik sorunlarının büyük boyutlara ulaştığı, eczane eczacılarının ekonomilerinin çıkmazda olduğu, kamu eczacılarının ve hastane eczacılarının sorunlarının görmezden gelindiği, yeni mezun eczacıların yardımcı eczacılık ve istihdam gibi yakıcı sorunların gittikçe büyüdüğü günümüzde ne yazık ki genel itibari ile çözümden uzak konuşmaların çoğunlukta olduğu bir toplantıyı daha geride bıraktık.

Merkez heyetimizin üç parçaya ayrılmış olduğunu üzülerek gördük. Bu saatten sonra Kasım ayında yapılacak Türk Eczacıları Birliği seçimlerine kadarki süreçte sorunlarımızın çözüme kavuşacağını düşünmek beyhudedir.

Bir oda başkanımızın radyoopak ilaçların eczane dışından hastalara verilecek olduğu konusunun üç ay öncesinden bilinmesine rağmen ilgili kurumlarla hiçbir görüşmenin yapılmadığı, bu kayıpların diyaliz ilaçları ile devam edebileceğini söylemesi bir o kadar düşündürücüdür.

Bilindiği üzere Derneğimiz 10.02.2025 sayılı duyuru ile 10 Aralık 2024 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Türk Eczacıları Birliği Disiplin Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması talebi ile Danıştay’da dava açıldığı bilgisini kamuoyu ile paylaşmıştı. Ölçüsüz bir cezalandırma yöntemi ile eczacıya adeta parmak sallayan, yazım dili rahatsız edici, sınırları belirsiz, aceleye getirilen bazı maddelere itiraz ederek hukuk yoluna başvurmuştuk. Bu yönetmelik eczacı tabanı ile Meslek örgütünü karşı karşıya getirecek maddeler içermektedir. Basit bir örnek verecek olur isek ‘’MADDE 15- (1) de yer alan 1) Genel hijyen kurallarına uyulmaması…’’ Maddesinde yer alan hijyen kurallarının tarifi belirsiz olup kötü niyetle hareket edilecek olursa başta bu yönetmeliğin altında imzası olanlar olmak üzere cezai işlem almayan eczacı kalmayacağını düşünüyorum.

Ülkede mesleki alanda bu kadar yakıcı sorun dururken ve bu sorunların çözümü noktasında tembel fakat cezalar konusunda çok çalışkan olan örgütümüzün motivasyonunu da garipsediğimi ifade etmek isterim.

Bir oda başkanımızın bölgeler arası toplantımızda ‘’bazı dernekler ve sendikalarca’’ Disiplin Yönetmeliğine karşı açılan davanın kazanıldığını açıklarken söz konusu yargılama sürecinin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde devam ettiği bilgisinin kendisine verilmediğini düşünüyoruz. Bir kez daha ölçüsüz bir cezalandırma yöntemi ile hazırlanan işbu yönetmeliğe karşı açılan dava sürecinin devam etmekte olduğunu hatırlatırken gerek yönetmelik gerekse yargı denetiminin meslek siyasetine alet edilmemesi, kamuoyunu yanılgıya sürükleyecek bilgiler paylaşılmaması noktasında hassasiyet gösterilmesini bekleriz.

Sonuç olarak;

Geleceğe umutlu bakabilmek, güçlü, çalışkan ve bilgi ile donanmış bir meslek örgütünden geçmektedir. Bunun için, öncelikle her bölge eczacı odasının kendi bölgesinde sorunların üstesinden gelebilecek, geçmişi temiz, mesleki ve entelektüel birikime sahip, bölgesinin ve mesleğinin sorunlarını iyi bilen, deneyimli ve akademik bir yaklaşımla sorunları analiz edip, ekip anlayışı, işbirliği ve dayanışmayla çözümler üretebilecek oda yöneticileri ve delegasyonu ile diğer organlarını seçmesi ve akabinde tek vücut olmuş, güçlü Türk Eczacıları Birliği yapısını, özlenen örgütü yaşama geçirecek kadroları iş başına getirmesi önemli ve kaçınılmaz bir görevdir.

Bunun için idealist eczacıların eylül ayında yapılacak genel kurullara ve seçimlere katılarak, gelecek dönemlerin yönetici kadrolarının oluşturulmasında sorumluluk almaları bir zorunluluktur.

Toplantıya ev sahipliği yapan Ordu Eczacı Odası Yönetim Kuruluna teşekkür ederken, eczacıların mesleki ve ekonomik sorunlarının aşıldığı, hastaya hizmet odaklı bir eczacılığın mümkün olduğu güncel yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirildiği bir dönemin özlemini taşıdığımı ifade etmek isterim.

29/06/2025
Ahmet Nezihi Pekcan

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat