Samsun'da uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Dr. Kamil Furtun'un doktor eşi Funda Furtun, saldırıyı gerçekleştiren kişiyi hiç tanımadığını, hakkında hiçbir şey bilmediğini ve sadece doktorlara değil herkese karşı şiddetin artık sona ermesi gerektiğini söylemiş.
Dr. Funda Furtun, şiddetin olağan hale geldiğini ve bu tekinsiz ülkede, herkesin, her an şiddetin muhatabı olabileceğini belirtiyor.
Öte yandan şiddet, önemli bir sonuç alma mekanizması olarak meşruiyet kazanmıştır.
Bağıran, çağıran, sert davranan, güç kullanan, silaha davranan, yasaları çiğneyen herkesin kazandığı bir toplumda büyüyor çocuklar ve gençler. Toplumsallaşma ve politizasyon şiddetin gölgesinde gerçekleşiyor… Bu sürecin doğal sonuçları evde, okulda, işte, sokakta ortaya çıkıyor. Her zaman var olan şiddet eğilimi, işlevsel ve sistematik şiddete, kurumsallaşmış tekniklere dönüşüyor. Ve doğal olarak mahkemeler boşuna dönüp duruyor.
Anlaşılmak ve sevilmek için sadece ölmek gerekiyor. Sadece.
Yardım edilmek için ölümün eşiğinde olmak…
Hatırlanmak için yıkıcı bir hastalığın pençesinde kıvranmak…
Dayanışma için acınacak duruma düşmek ya da düşürülmek gerekiyor…
Samsun’da Dr. Furtun, ne idüğü belirsiz, bedensel evrimini tamamlamış, zihinsel evriminin henüz başında insan biçiminde görünen bir yaratık tarafından, durup dururken vuruldu. İnsan biçimindeki yaratık, Dr. Furtun’u kameralara karşı, zevk için vurduğunu, daha sonra da mahkemede kendisine ak sakallıların göründüğünü söyledi.
Kifayetsiz muhterisler kös dinledi… Utancımızdan yerin dibine geçtik, umurlarında olmadı, seçim yapıyorlardı ya; halk goygoyculuğu tam gazdı tabi.
Bu cinayeti, Dr. Funda Furtun’un da saptadığı gibi toplumsal şiddet eğiliminden ayıramazsınız. Özgecan cinayeti neyse bu da odur. Soma katliamı neyse, kadın cinayetleri neyse, trafik çılgınlığı neyse Dr. Kamil Furtun’un öldürülmesi de odur.
Kim hangi mesleği, hangi işi emek vererek, okuyarak, yazarak, çalışarak yapıyorsa küçümseniyor ve itibarsızlaştırılıyor. Meydanlarda “efendii efendiii!..” diye bağırılarak hedef gösteriliyor. Bütün hikayeler paraya, o lanet nesneye indirgenerek açıklanıyor. Bütün hikayeler, başarmak denilen o lanet ölçüye vuruluyor...
Son dönemin kahvehane ahalisinde, siyasetçi ve bürokratlarında ve halkın -incecik bir dalı bile koruyamamış- bir kısmında, moda haline geldi iş güç sahibi insanlara saldırmak, onları değersizleştirmek.
Mesele, yanlış yapılmış işler, mesleklerin çürük domatesleri meselesi değildir. Bu hep olacak, dün de vardı, yarında olacak. Ancak hiçbir şey, ne o mesleği toptan yok saymaya ne de insanlık dışı davranışlara maruz bırakmaya gerekçe olabilir.
Sağlık çalışanlarına uygulanan maddi ve manevi şiddet giderek artıyor. Düzen kurucular, yeni sistemde sağlık çalışanlarını herşeyin suçlusu olarak göstermekte ve vatandaşla karşı karşıya getirmekte mahirler. Bozuk düzen ve bundan yarar sağlayanlar hiç konuşulmuyor bile.
Yeni liberal sağlık yapılanmasının, en önemli bileşenlerinden birisi çalışma düzeni ve çalışanlardır. Bu sistem, sağlık çalışanlarını, duygusuz bir makine haline getirmeye çalışmaktadır. Sonuç odaklı, nicelik esaslı yeni sağlık düzeni “kâr tanrısına” tapınanların fırçalarıyla var oldu. Halkı için harcamayan, hep halktan alan bir devlet yaratıldı. Bu düzenin insan gücü, sadece ve sadece parayla terbiye edilecek basit, sıradan bir kitleden ibaret görüldü ve itibarsızlaştırıldı. Yeni eczacılık düzeni de bu genel çerçevenin dışında değildir. Böyle bir ortamda, böyle bir kamusal bakış açısıyla elbette öldürülür doktorlar, elbette şiddete maruz kalır.
Yeni sağlık düzeni, hem hastanın hem sağlık çalışanlarının sağlığını, psikolojisini bozmuştur. Performans beklentisi en sağlam sinirleri bile harap eder. Gerçek insan hakkının peşine düşmek yerine; hasta hakkı görüntüsü altında yürütülen popülist yöntemler, yarar yerine zarar verir. Özel hastane çalışanlarının ise, bozulan çalışma düzeni altında sesleri bile çıkmamaktadır. Böyle bir düzen, karşılıklı hakları korumak yerine sağlık çalışanlarına karşı şiddeti tahrik etmektedir. Vatandaş, herşeyin kaynağı olarak sağlık çalışanlarını görmeye başlamıştır.
Sonuç; bozuk düzenden değil, onun en önüne konulan doktordan, hemşireden, eczacıdan hesap sorulmaya, bütün sıkıntıların nedenleri sağlık çalışanları görülmeye başlanması şeklindedir.
Dr. Kamil Furtun ölünce meslektaşları ağıt yaktı, eylem yaptı, tepki gösterdi… Ama birisi vardı ki sosyal medyada duygusal ve asi bir çığlık attı. Aynı okulun tozlu havasını soluduğum, aynı sıraları paylaşmaktan mutluluk duyduğum çocukluk ve ilkgençlik arkadaşım Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurdan Tunçözgür’dü bu çığlığı atan. Facebook hesabından yazdıklarını, geçmişte bir doktor arkadaşını benzer şekilde kaybetmenin acısını da taşıyan birinin yazdıkları olarak iyi okumak gerekiyor.
Sessiz değil; basbayağı bağıran, çağıran, çınlatan, hesap soran çığlığı, aşağıda yorumsuz okuyacaksınız ve bir tepkinin can yakıcı ateşinde kavrulacaksınız.
Buyrun… Söz, Dr. Nurdan Tunçözgür’ün:
“Öleceksiniz, teker teker, acı çeke çeke, yalvara yalvara öleceksiniz. Bir gün çocuğunuz, bir gün anneniz, belki bir gün kocanız ölecek.
Belki tıkınmaktan, belki aksırıncaya tıksırıncaya kadar içmekten, belki aşırı hızdan, belki aşırı zevkten, belki çok çalışmaktan, belki hiç çalışmamaktan, belki de kimbilir, Allah'tan öleceksiniz. Hatta çoğu zaman birbirinizi öldüreceksiniz; karınızı, kızınızı, komşunuzu, amcanızı, babanızı, hiç tanımadığınızı, çok tanıdığınızı öldüreceksiniz gözünüzü kırpmadan.
Başım ağrıdı doktor
...ım ağrıdı doktor
Kaytaracağım rapor doktor
Çocuğumu kurtar doktor
Ağrımı dindir doktor
Aman doktor
Canım doktor
Burnum tıkandı doktor
Sivilce çıkardım doktor
Gözümün üstünde kaşım var neden doktor?
İlaç yaz doktor
Tetkik istiyorum doktor
İnternete baktım da... doktor
Gece uyumadı bıktım doktor
Yemek yemedi küstüm doktor
Ders çalışmıyor ne yapayım doktor?
Çok yemek yiyor ne olacak doktor
Karnım ağrıdı aman doktor
Memem çok küçük canım doktor
Popom çok büyük yetiş doktor
Saat 03:00 koş doktor
Uyku mu? O da ne doktor?
Ne yattın mı? Nasıl yani doktor?
Senin saç telin kadar kitap okumuş, sayamayacağın kadar hayat kurtarmış, yan gelip yattığın kadar nöbet tutmuş. Adı üstünde nöbet. Sırf sana bir şey olursa diye tetikte beklemiş, bir şey olduğunda canhıraş koşturmuş.
Senin düşürdüğün çocuğun beyin kanamasını durdurmuş.
Boğazına kaçırdığın iğneyi çıkarmış.
Pislik içinde bakamadığın çocuğunu azrailin elinden almış.
Bakamayacağını bile bile doğurduğun 8. çocuğunu balkondan, damdan düşürdüğünde can havliyle koşmuş.
Karnını doyuramadığın için çocuk yaşta sattığın kızına psikolojik tedavi vermiş.
Ellerinle savaşa yolladığın çocuğunun yarasını sarmış.
Kurşunladığın düşmanını hayata döndürmüş.
Akraba evliliği sonucu doğan özürlü çocuğunu bağrına basmış.
Senin atmaya, satmaya, öldürmeye çalıştığın engelli yakınlarını yaşama bağlamış.
Ne yapmış bu doktor sana ha? Ne yapmış da ölümü haketmiş? Cevap ver, büyük kalabalık cevap ver!!! Bir tanesinden yüzlerceniz aman dilemişsiniz. Tek başına, bütün kalabalığınızla, nankörlüğünüzle, edepsizliğinizle, bilmişliğinizle, çıkarcılığınızla, acımasızlığınızla, cahilliğinizle uğraşmış… Daha ne yapsın; öldürülmemek için, yaşamayı haketmek ve eceliyle ölebilmek için ne yapsın?
Size soruyorum daha ne yapsın...”
https://twitter.com/_FevziCakmak_