Eczacılık hukuksal olarak özel düzenlemeye tabi tutulmuş bir meslek dalıdır.
Özel kanunları ve uygulamaları ile mesleğin hukuksal çerçevesi çizilmiştir.
Belli meslek grupları, çıkarılan özel kanunlar ile kamu yararı gözetilerek ayrı bir statüde değerlendirilmiştir. Eczacılık, tabiplik, mühendislik mali müşavirlik gibi bu meslekler, şayet kendi adına ve hesabına çalışılıyor ise ayrıca kurallara bağlanmış, kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları ile farklı bir denetim ve ruhsat sürecine tabi tutulmuşlardır.
Ancak bu meslekleri yapanlar, diğer tacir ve esnaflardan her ne kadar özel kanunları ile ayrılmış iseler de genel olarak ülkemizdeki pozitif hukukun dışında değillerdir.
Eczacılar da her ne kadar 6197 ve 6643 sayılı meslek ve örgüt kanunları ve bunlara bağlı alt mevzuat ile bir yanıyla insan sağlığı ile ilişkili olarak özel düzenlemeye tabi tutulmuş ise de ülkemizdeki mevcut mevzuatın; borçlar hukukunun, iş hukukunun, sosyal güvenlik hukukunun, ticaret hukukunun, medeni hukukun genel hükümleriyle bağlıdırlar.
Zaman zaman eczacıların Türkiye’deki hukuk düzeninin doğru ya da yanlış, somut uygulamaları ile karşılaştıkları ve kimi sıkıntılar yaşadıkları bir gerçektir.
Bu sorunları, sadece meslek örgütlerinin veya kamu yönetiminin duyarlılığı ve sorumluluğu ile açıklamak eksik bir yaklaşım olacaktır. Başka bir deyişle, mevcut hukuk düzeni doğrudan serbest eczacıları, eczacılık dışı ancak eczaneyle ilişkili yükümlülüklerini bilmek ve yerine getirme zoru altında tutmaktadır.
Bu yükümlülüklerle ilgili olarak, eczacının danıştığı, avukat ve mali müşavir gibi meslek mensupları olsa da bu kişileri de içine alan bir takip, denetim ve bilincin oluşması önemli bir başlangıç noktasıdır. Eczacının, “el elin eşeğini ıslık çalarak ararmış” özdeyişinden hareketle, kendi eşeğini kendisi araması ya da arama sırasında işin başında olması gereklidir.
Eczane eczacılığı, bir yanıyla insan sağlığıyla ilgili iken diğer yanıyla da mali olarak ayakta kalmayı zorunlu kılan bir serbest meslek niteliğinde yürümektedir. Başka bir deyişle eczane bir işyeridir ve aynı zamanda ülkemizde mevcut hukuk düzeninin gereklerini yerine getirmesi gereken bir işletmedir. Eczacı, sahibi ve/veya mesul müdürü olarak tanımlandığı bu işyerinin, kabaca da olsa işleyiş süreçlerini ve hukuksal çerçevesini bilmek ve anlamak zorundadır.
Kabul edelim ki, bu yanıyla serbest eczacılık kolay bir iş değildir.
Son zamanlarda çalışma hukukuna ilişkin uygulama ve tartışmaları da bu çerçeveden bakarak değerlendirmek yararlı olacaktır. Serbest eczacı aynı zamanda işverendir ve işverenliğe ilişkin hususları etraflıca bilmek ve yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır.
Ancak iş hukuku uygulamaları üç ayak üzerinde yürümektedir. Devleti bir an için dışarıda tutarsak, iş hukuku uygulamamızda işveren olarak eczacının çalışanını gözetme borcu olduğu kadar, işçinin de sadakat borcu, işini iyi yapma borcu şeklinde borçları vardır. Burada da eczacı, sağlık çalışanı olarak işlevini yerine getirirken, eczacılık mevzuatı dışında kalan diğer yükümlülüklerine dikkat etmeli, duyarlık göstermeli ve ihmal etmemelidir. Böyle bir olasılık, maalesef, mali yasalar, sözleşme hukuku, ticaret hayatını düzenleyen mevzuat ve çalışma mevzuatı dikkate alındığında eczacılara zorluklar yaşatabilir ve başlangıçta düşünülmeyen, önlem alınmayan ve yükümlülüklerinin yerine getirilmediği konuların sonuçlarıyla cebelleşmek zorunda bırakabilir.
Serbest eczacılığa adım atmakla sadece eczacılık mevzuatının değil, ticaret ve çalışma yaşamının getirdiği diğer mevzuatın da tam içinde olunduğu bilincinin geliştirilmesi son zamanların en önemli konularından biridir. Bu konuda, gündelik işlerle boğuşan eczacılar için meslek kuruluşlarının koordinasyonu ve yönlendirmesi çok gereklidir.
Ayrıca bunları enikonu konuşmanın ve tartışmanın bir mesleğe halel getirmeyeceğini de artık bilmek zorundayız. Tam tersine bu yapılmadığı takdirde, tozu sürekli halının altına süpürmek şeklinde beliren marazi davranış, telafisi güç sonuçlar yaratacaktır.
Böyle bir meslek bilincinin oluşması, eczacıların “sonuçlarla başetmeye çalışan ve sürekli tekerlek kırıldıktan sonra yol gösterilen” bir kitle olduğu şeklindeki yönlendirmeyi da sona erdirmeye adaydır.