ÇED Genel Merkezi’nin 2008 başından bu yana sesi soluğu çıkmıyor; yayın yapamıyor, internet sitesi çalışmıyor, kapalı.
İstanbul Eczacı Odası da suskun; özellikle yoğun bir yayın etkinliğinin yaşamsal bir ihtiyaç haline geldiği bugünlerde; onun da sesi soluğu çıkmıyor, ‘Havan’ yayınlanamıyor.
2007 sonunda İstanbul Oda Yönetimi, ‘Yalan’ başlıklı köşe yazımı sansür etti, o tarihten bu yana ‘Havan’ da yazmıyorum; O da bana kapalı.
Bereket ÇED’in İzmir ve Bursa yayın kanalları, her şeye rağmen ve inadına yayın yapabiliyor; Onlar açık.
ÇED İzmir Şubesinin internet sitesindeki bu ikinci yazım; birincisinin sonunda kepenk kapatma eylemi ile ilgili olarak ne demişim:
‘’…bir iki enayi taviz alıp ya da onu da alamayıp işin sonunu getiremezseniz eğer, bu Eczacı milletini haybeye yollarla dökmüş olursunuz.’’
Ne kadar safmışım!..
Hangi taviz, hangi haybeye yollara düşmek…
Biz eylemden sonra köşemize kıvrılıp bu beter beladan nasıl sıyıracağız diye düşünüp dururken, bakın ne oldu?
Beterin beteri oldu.
TEB Kongresinden bir karar çıkmadı.
Düşünce olmadan eylem olmaz.
Siyasi iktidarımız önce TEB Kongresi toplansın bakalım diye bir zaman bekledi. Kongreden, bundan böyle Eczacı talepleri karşılık görmez ise; ne olacağına, ne yapılacağına, kepenk kapatma eyleminin nasıl sürdürüleceğine dair bir karar, bir ses çıkmadığı gördü ve ne zamandır sakladığı gizli niyetini aşikar etti.
Ses nereden geldi?
Başbakanımız RT Erdoğan’dan…
Çıktı televizyonlara dedi ki:
Bu ülkede Eczacı tekelini kıracağız, marketlerde ilaç sattıracağız, isteyen Eczacı gitsin paşa paşa SG Kuruma tek tek sözleşme imzalasın.
Bütçede ilaç harcama deliği var.
Bizim İstanbul Eczacı Odası Başkanımız, yine TV kameraları önünde buna nasıl karşılık verdi?
Marketlerde ilaç satılmasını anlamlı bulmuyorum.
İşte ey Eczacı Milleti buraya yazıyorum; Eczacılık mesleği için bu sözlerle gelinen yer:
Zurnanın zırt dediği yerdir.
Eczacı tekelini kıracağız demek; ilaç pazarını ulusal ya da daha yoğun olmak üzere uluslar arası sermayeye açacağız ve eczacı milletini sermaye sahibinin emrine vereceğiz, demektir.
Marketlerde ilaç sattıracağız demek de, aynı anlama gelir.
Eczacı SGK ile tek tek sözleşme imzalasın demek, eczacı örgütlenmesinin yani TEB’nin ve Eczacı Odalarının çanına ot tıkanması ve bu örgütleri aracılığıyla bugüne kadar çıkarabildiği cılız seslerin de bundan böyle ömür boyu kesilmesi, demektir.
İlaç harcamaları nedeniyle bütçe deliği meselesine gelince, yorum yapmıyorum, aşağıda bir dip not var.**
Durum budur.
Eğer durum bu ise, bu karabasandan kurtulmak için ne yapmalı?
Eğer bu güne kadar yapılanlar Eczacıyı bu duruma düşürmüş ise, bu güne kadar yapılanları yapmamalı, hata belki tersini yapmalı.
Diyelim, sonradan dinci partiden mebus olacak adamı TE Birliğine başkan yapmamalı.
Yukarıdaki cümleyi oraya şaka olsun diye yazmadım.
Çağdaş Eczacılık Hareketi 1970’lerden bu yana yapılması gerekenleri söylüyor, programlarına yazıyor. Meraklısı gitsin okusun.
***
Şimdi bugüne kadar yapılanları bir tarafa koyalım ve önümüzdeki şu bir iki hafta içinde neler yapılmalı? Ona bakalım.
TEB ve Eczacı Oda yönetimleri, üyelerinin SGK ile bireysel sözleşme yapmalarının mutlaka önüne geçmeli.
TEB ve Eczacı Oda yönetimleri, yoğun bir halkla ilişkiler programı yapmalı, mutlaka halk desteği sağlanmalı, broşürlerle ve Eczane vitrinlerine yapıştırılacak afişlerle halka işin özü anlatılmalı.
Bunu sağlamak için, yoğun bir medya çalışması yapmalı.
Ve yine bunu sağlamak için;
Sivil toplum örgütlerinin, işçi sendikalarının, siyasi partilerin desteği aranmalı.
Benim aklım bu kadarına eriyor, TEB ve Eczacı Oda Yönetimleri, benden daha akıllı adamlardan oluşan bir kriz masası kurmalı ve bu masa kısa, orta, uzum erimlerde yapılması gereken işleri planlamalı.
Ve bu işler hemen, dakika yitirilmeden yapılmalı.
Yoksa?
Zurnanın zırt deliğine çoktan basılmıştır.
Ey sevgili Eczacı meslektaşlarım…
Bundan sonrası sadece size bağlıdır.
Aman ha!..
Aman…
* sürdürülmekte olan bir işin en can alıcı noktası , görülen işin en nazik, en önemli, tehlikeli kısmı.
** Zurnada aradaki seslere benzer sesleri cıkarmak icin üst deliklerin altinda tek bir delik daha vardir. Üstteki deliklerden ücü veya dördü ile birlikte alltaki bu deliğe de basılıp üflenirse zırt diye istenmeyen bir ses cikar. İste hadisenin esasi budur.
Ben bu başlıkla bu yazıyı yazdıktan sonra internette aynı başlıkla- isteyen inansın isteyen inanmasın- başka yazılar da gördüm.
Meraklısına:
-Hürriyette 05 Aralık 2009 tarihli Yılmaz Özdil köşe yazısı ‘Eczanede Zurnanın Zırt Dediği Yer!’
-Metin Eloğlu’nun bir şiirinin başlığı.
***
Kaynak--- cedizmir.org.tr
İstanbul, 1.Ocak.2010