Ecz. Rıfat GÜNEY
Bir Eczacılık Gününü daha idrak ettik. Bu ‘Bilimsel Eczacılık Eğitiminin’ 174. Yılı oluyormuş. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bu günü kutlamak için zengin programlar düzenlemişler, kutlama yapıyorlar; protokol konuşmaları, bilimsel konuşmalar, paneller, sempozyumlar ve sohbet konuşmaları.
Sohbet konusu: Başarıya ulaşmak için yol arkadaşlarını tanımak.
Sohbetçi: Eczacı – Anadolu Efes Koçu Oktay Mahmudi.
İ.Ü. Eczacılık Fakültesi’nin cümle kapısının alnına da 1839 rakamını kazımışlar, bizi hafife almayın, bizim bilimsel eğitimimiz tam 174 yıl önce başlamıştır, anlamına.
Ben bu meseleyi en son Havan Dergisinin ‘Haziran 2005’ sayısında bir kere daha yazdıydım ‘1839 başlığıyla’, belki bir iki yerde daha yazdım, söyledim.
Şimdi burada bir kez daha ve son olarak yazıyorum, yazıp söylemenin fazla bir anlamı olmuyor bizim memleketimizde, bunu anladım ve bıktım artık.
Önce şunu söyleyelim, sonrasına sonra bakarız.
Bilimsel Eczacılık Eğitiminin 1839’da başladığını söylemek:
ZAVALLI BİR YALANDIR.
O tarihlerde Osmanlı’da bilimsel eğitim yok, medrese eğitimi (dini eğitim) var.
Yine o tarihlerde medresede matematik, fizik, kimya, biyoloji, astronomi yok. Bu derslerin öğretmeni de yok.
Ne var?
Din eğitimi var. Medreselerde ne öğretiliyor? Kuran, hadis, siyer, fıkıh, kelam, sarf, nahif vs…
Kim öğretiyor bunları?
Kendilerine din alimleri diyen ve ilimleri kendilerinden menkul bir takım adamlar.
Akademik eğitim dediğiniz bu mu?
II.Mahmut bu adamlar elde varken, boşuna çağırmıyor eğitimde reform yapsın diye Avusturyalı Dr. Bernard’ı.
Demek Dr. Bernard, sihirli değnek elinde geldi ve aynı yıl Bilimsel Eczacılık Eğitimini başlattı.
Öyle mi?
**
II. Mahmut Avusturya’dan ‘Tıbbıyemizi garp medodları esaslarına göre kurmak üzere’ hoca hekim istiyor. Viyana iki hekim gönderiyor; biri Dr. Neuner, 32 yaşında ve Dr. Bernard, 30 yaşında. Dr. Bernard, Dr. Neuner’in ‘şeriki’, bu iki doktorla birlikte bir de ‘ispençiyar’ geliyor, Eczacı Hoffmann, bu Eczacı Hoffmann’ın başka bir kaynakta esamisine rastlamıyor.
Doç.Dr. Ayten Altıntaş’ın İst.20-23 Eylül 1993 II. Türkiye Tıp Tarihi Kongresinde verdiği Tebliğde "Bu iki hekim de Josephinium’dan mezun olup Viyana Üniversitesi ve öğretim görevliliği ile bir alakaları yoktu" notu var ve Mekteb’i Tıbbiye’i Adliye’i Şahane hocalar listesinde Dr. Bernard ismi ‘muallimi evvel’ diye geçiyor.
Dr. Altıntaş söz konusu tebliğinde ‘Bernard Viyana’dan getirilen iki hekimden ikinci derecede önemli olanıdır, sadece bir asker hekimdi’ diye yazıyor. Birinci derecede olan o tarihte memleketine dönmüş bulunuyor, kalanı ise sıradan bir hekimdir ve Osmanlı mülküne Avusturya’dan Tıbbiye’nin ıslahı için ithal edilmiş bulunuyor. *
Dr. Bernard reform yapacak, ilk iş olarak Tıbbiye’den önüne gelen talebelerden ‘işe yaramaz olanları’ Eczacı ve Cerrah sınıfına ayırıyor. Cerrah sözünü yanlış anlamayın, o günkü cerrahi bu günkü cerrahi değil.
Sınıf var tamam, sınıfın bir de öğrencisi var ancak hoca yok, kitap yok, ders de yok ders programı da.
Bu nasıl bilim, bu nasıl Akademik Eczacılık?
Yine bu sınıf ayrımını Naşit Baylav ‘Eczacılık Tarihi‘ kitabında şöyle anlatıyor: "… Tıp tahsili için zayıf olmakla beraber az çok bir şeyler öğrenmiş bulundukları için….Dr. Bernard onları feda etmek istemedi. Açtığı Cerrahlık ve Eczacılık sınıflarına bunları talebe olarak aldı ve …Tıphane içinde Eczacılığın terakkisine bağlanacak hiçbir şey olmadığını… da" yazıyor.
Tıphane’den devren Eczacı sınıfına alınan öğrenci diye bilinen sipsivri iki isim var: Ahmet Mustafa ve Kadri Süleyman Efendiler.
Bunlardan Ahmet Mustafa Efendi yine Naşit Baylav’ın adı geçen kitabından alalım: ‘…1243 senesi Şaban ayında (Mart 1828) mektebe girmiştir. Bu tarih 14 Mayıs 1839’da Mekteb’i Tıbbiye’i Adliye’i Şahane’nin açılışından 11 sene öncesini ve 14 Mart 1827’de açılan Tıbhane’nin 2. Senesini gösterir… O halde Tıbhane’ye hekim olmak üzere giren bu zat 11 sene Tıbhane’de kaldıktan sonra Mekteb’i Tıbbiye’de Eczacılık Sınıfına geçmiş ve bundan 1,5 sene sonra da Eczacı olmuştur.’
İşte size ilk Bilimsel Eczacımız olarak Eczacılık Tarihine geçen Ahmet Mustafa Efendi’nin akademik geçmişi.
Yahu 11 yıllık Tıphane tarihinde Türkçe-Osmanlıca ancak ‘bir şeyler öğrenmiş’ olan, Dr. Bernard öyle diyor, siz bunu hiçbir şey öğrenememiş olarak algılayın, bu fukara Ahmet Mustafa, yeni mektebini 1,5 senede üstelik Fransızca öğrenim görüp nasıl bitirebiliyor ve Bilimsel Eczacılığın piri olup tarihe geçebiliyor?
Bir Bilim adamı da çıkıp neden bu soruyu sormuyor ?
Tarihi ne kadar geriye itersek, biz o kadar ileriye mi gitmiş oluyoruz.
**
Şimdi geldik İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin giriş kapısı üzerindeki rakama, ne yazıyor orada: 1839.
Benim Fakülteye girdiğim tarihte o rakam kapı üstünde yoktu, çıktığım tarihte de. Yani yıl 1965.
Sonradan çakmışlar; kim çaktırdı, kim çaktı, niçin çakıldı, bunu bilmiyorum ama bildiğim şu: rakam ÇAKMA.
Bir akıllı! Bir kuyuya taşı atıyor, çıkar çıkartabilirsen.
Bir Bilim Kurumunun içinde sadece gerçek öğretilir, öğrenilir, o kurumlarda ne safsataya yer vardır ne de bilim dışına ve yalana.
O halde bizim İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin alnına çakılan 1839 rakamına ne diyeceğiz?
O yalan kapısından her gün bilim öğrenmek için giren gençler, içerde gerçek olanı nasıl arayacaklar ve çıktıktan sonra dışarıdaki hayatlarında doğru ve gerçek olanı nasıl bulacaklar?
Yalandan dönün ve o çakma sayıyı o kapıdan sökün.
Bilim yalan kaldırmaz.
*Meraklısı Doç. Dr. Ayten Altıntaş’ın Kongre tebliğinin tamamını okumalıdır.