İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu bir ‘zorunlu açıklama’ yapmış; ‘Eczacının Sesi’ ile birlikte Eczacı Erkan Önsel’in yargılanma süresinin bir an önce sona ermesini talep etmek için 13 Aralık 2012 günü Silivri’ye otobüs kaldıracaklarını söylemişler.
Meslektaşlarını bu zor gününde yalnız bırakmamak için destek istiyorlar.
Ancak yanlış anlaşılmışlar, hiç hak etmedikleri eleştirilerle ve suçlamalarla karşı karşıya kalmışlar.
Bu gerçeği yansıtmayan art niyetli suçlamaları şiddetle reddediyorlar.
Bu art niyetli suçlamalar ‘bazı siyasi parti, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının, yaptıkları çağrılar örnek gösterilerek yapılmış, bizim ‘hiçbir siyasi parti ve kuruluşlarla organik bağımız bugüne kadar olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır’ diyorlar.
Bunlar sadece ‘…ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık geleceği için mücadelelerini sürdürmeye devam’ edeceklermiş.
Ve son olarak ‘… Eczacı Erkan Önsel’in 13 Aralık 2012 tarihinde yapılacak olan bu önemli duruşmasına katılarak arkadaşımızın yanında olacağız’ diyorlar.
Zorunlu açıklama kısaca bu.
Ha bir de ‘öğlen geri dönülecektir’ i eklemişler.
Bu açıklama üzerine, 13 Aralık Silivri duruşmasına bir önceki günden giden ve hatta duruşma salonuna girmeyi bile başaran Y. Kemal Kaya İstanbul Eczacı Odası’nın Forum sayfasına bir yazı yazmış; yahu muhteremler Silivri otobüsüne Yönetim Kurulundan kimse binmemiş, Silivri’de de sizi gören yok, bu nasıl arkadaş yanında durmak diye soruyor.
Eh bana da farz oldu, şu Silivri seyahati konusunda ben de bir iki şey söyleyeyim dedim.
Önce şu;
Yahu bu nasıl arkadaş yanında olmak, destek otobüsünü daha çok Eczacının Sesi doldurmuş, sizden kimse yok.
Silivri’de vardınız diyelim, kalabalığa karıştınız, o kalabalıkta nasıl bir destek gösterisinde bulundunuz da, kalabalık, ha bunlar arkadaşlarını desteklemeye gelmişler dedi.
Kalabalığı bırak, desteklemeye gittiğiniz meslektaşınız bu desteğinizi fark etti mi ?
Kimse sizin farkınızda değil.
İnsan bir pankart filan açar, biz meslektaşımızı destekliyoruz diye.
O da yok.
Nazım Hikmet’in bir şiiri var;
‘ Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Ne sen benim farkımdasın,
Ne de polis farkında ‘ diye devam eder.
Siz ceviz ağacı filan değilsiniz tabi ama farkındalık üzerine çeşni olsun diye koydum.
Bir de ‘öğlen geri dönülecektir’ bildiriminiz var.
Yahu siz daha gitmeden dönmeyi düşünmüşsünüz ki, o saatte daha asıl duruşma bile başlamamış.
Sizin bu destek seyahatiniz, dünya destek seyahatler tarihine -varsa öyle bir tarih - geçer.
Desteklenen dahil kimsenin farkına varmadığı destek seyahati olarak.
Yoksa da Guinness kitabı sağlam.
Sonra şu;
Belli korkuyorsunuz Ergenekoncu derler filan sonra aman, …bulaşmak istemiyorsunuz.
Kokmaz, bulaşmaz yolunda halkımızın bir sözü var, biliniyor. Ne anlama geldiği de…
Sondan bir önce; ‘Ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık geleceği için mücadelelerini sürdürmeye devam…’ edeceklermiş.
Ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık geleceği! …
Ve son olarak:
Ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık geleceği nerede?
‘…kusursuz işleyen bir demokrasi…’ de, bildirilerinde böyle yazıyor.
Eski Yunanda da demokrasi var deniyor. Ama Eski Yunanda kölelik de var, köle demokrasisi.
Yenilerde bizde tramvaya benzetenler oldu, biniyorsun demokrasi var, iniyorsun yok.
Yine yenilerde ‘ileri demokrasi’ lafı moda oldu.
Sizinki hangisi?
Tramvay demokrasisi mi, ileri olanı mı ?
Aranızda çağdaş demokrasiden söz eden yok.
Çağdaşlık kavramını da pek kullanmıyorsunuz artık.
Söz buraya gelmişken soralım bakalım.
Bir zamanlar bizim bir Çağdaş Eczacılar Derneğimiz vardı, memleketin ilerici Eczacılarını uzun ve yorucu emeklerin sonucu bir araya toplamaya çalışmıştık.
İzmir ve Bursa Şubelerini de açarak Genel Merkez örgütlenmesini tamamladıydık.
Yasal olarak şube ve genel merkez yönetimlerini seçmiş, genel kurullarını yapmıştık, deyim yerinde ise tıkır tıkır çalışıyordu.
Ve bu dernek, tutucu meslek örgütlenmelerinin karşısında devrimci bir meslek örgütlenmesini temsil ediyordu.
Ne oldu ÇED, onu da mı batırdınız?
Ve siz hala ‘Çağdaş Eczacılar Grubu ‘ adını mı kullanıyorsunuz?