Bugün Türkiye de tanıklık ettiğimiz şey;

modern laik cumhuriyetin dönüşümü…

sosyal devletin çöküşü…

sendikal hakların gasp edilmesi…

Türkiye toplumunun İslami bir faşizme yavaş yavaş alıştırılması…

Medyanın büyük bir kesiminin ve yargının ve kolluk kuvvetlerinin siyasi iktidarın daha doğrusu bir cemaatin güdümüne sokulduğu bir süreçtir.

Sonunda, Türkiye yi bekleyen ise ne yazık ki bir trajedidir.

Bu süreçte eczacılık mesleği ve ilaç nasıl bir noktaya getirildi diye baktığımızda; faşist, dayatmacı uygulamalarla ilaç sermayesinin çıkarları gözetilerek ve tüketim pompalanarak ilaç pazarının büyütüldüğüne tanık olmaktayız. 2002 de 4,5 milyar dolar olan ilaç pazarı 2010 yılında 16 milyar dolara çıkarılmıştır.

Artık 2011 Türkiye sinde ilaçtaki tüketim patlaması ile patlayan ilaç ithalatı ve bunlarla at başı giden ilaç üzerinden soygunun yoğunlaşması. İşte bu olan bitenin adı ‘ilaçta neoliberal program’ veya ‘ilaçta dönüşüm’ diye tanımlanmaktadır.

İlaç kutularının üzerinde fiyat yazımına son verildi... Kaldırıldı.

Niçin kaldırıldı? sorusunun cevabı önemlidir. İşsizler, pirim yatıramayan Bağ Kurlular, kayıt dışı sigortasız çalışanlar, tarım sigortası olmamış kırsal kesim işçileri; işte bu sosyal güvencesiz 20 milyon insan ilaca cebinden para ödemektedir. Toplumun en yoksul insanlarının, ilacı devletten % de 35 daha pahalı satın almalarının sebep olduğu utanç ağır gelmiş olabilir mi? Bence olamaz… Olsa olsa serbest piyasa raconu gereği olarak kaldırılmıştır.

Eczacılar AKP iktidarı tarafından görünmez hale getirilmişlerdir. Örgütlerimizin iktidar nezdinde bir etkinliği ve saygınlığı kalmamıştır. İktidarın siyasileri ve bürokratları şunu çok iyi anlamışlardır; Eczacı odalarında ve TEB deki yöneticiler için iki şey önemlidir. Birincisi, sözleşme bedelleri ve eczacılardan giderlere katılım adıyla topladıkları epeyce büyük paraları toplamak ve hesapsız kitapsız harcamak. İkincisi; koltuklarını kaybetmemek…

Sözde muhalefet yapmaktalar...

Bir zamanların Türkiye kamuoyunda yankı bulan ve siyasi iktidarları hizaya sokan o büyük eczacı muhalefeti bugün SGK protokol unun eleştirisine indirgenmiştir. AKP ye siyasi olarak ve ilaç üzerinden soygun ve sömürüyü dile getirerek cepheden bir eleştirileri ve duruşları yoktur. Protokol deki haksızlıkları dayatan, eczacıları görünmez kılan sanki üç tane bürokratmış gibi onları hedefe koymuşlar. O bürokratların arkasında AKP nin siyasi kadrosu ve ideolojisini görmezden geliyorlar.

Görünen o ki; AKP nin estirdiği demokrasi! rüzgarı ve değişimi yönetici kadroları etkilemiş.

Devran fena dönmüş… Kendilerine solculuğu yakıştıranlar, Türkiye de çağdaş eczacılığın değerlerini savunanlar liberal olmuşlar, AKP yi rahatsız etmekten çekinir olmuşlar.

İki ihtimal var;

Birincisi bugün emarelerini gördüğümüz önce eczacı örgütlerinden başlayan ve giderek eczacıları da saracak olan bir çürüme süreci; önce eczacı odalarının yöneticileri kendi çıkarlarının peşine düşecekler.. sonra tabandaki eczacılar, her biri diğerini düşman görecek, bireysel kurtuluşun peşine düşecek… İkinci ihtimal, tabandaki eczacılar ‘Artık Yeter’ diyecekler ve önce bu çıkarcı yöneticileri değiştirecekler..

Eczacı odası ve kooperatiflerin başında oturanların bugün keyifleri yerindedir. Ne kadar keyifleri yerinde olsa da, kaderleri, giderek zorlaşan koşullarda yaşayan eczacıların nasıl geçineceklerine bağlıdır. Bu gerçeği hamaset ile değiştiremezler. Eninde sonunda acıda olsa anlayacaklardır.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat