Ecz. Ali Fırat TARHAN
2-3 sene kadar önceydi yeni bir çek karnesi almıştım, çek karnesinin üzerinde bulunan bir yazı beni oldukça şaşırttı, TACİR yazıyordu! Şaşkınlığımın nedeni sanırım gerçeklerle acı bir şekilde yüzleşmemdi. Eczacılar TACİR eczacılık TİCARETE dönüştürülmüştü, dönüşüm bir günde olmamıştı zaman içinde dönüştürülmüştük, önceleri güle oynaya girdiğimiz bu dönüşüm sürecinin aleyhimize olduğunu fark ettiğimizde gerekli önlemleri almak adına geç kalmıştık. Peki nasıl olup da TACİRLEŞMİŞTİK?
2004 yılında SSK’lılar ve Yeşil Kartlılar’ın serbest eczanelerden ilaçlarını temin edebilmelerinin önünün açılmasının ardından eczaneler gelir temin edebilecekleri önemli bir pazara sahip oldu. 2004 yılından 2009 yılı sonuna kadar gerek ilaç fiyatlarının yüksek seyretmesi gerek kamu kurum iskontolarının düşük tutulması nedeniyle eczanelerimiz önemli miktarlarda gelir sağlayabildi. O tarihlerde eczacıları kolaylıkla vergi rekortmenleri arasında görebilirdiniz. Sadece ilacın fiyatı üzerinden kazanç sağlanabilmesi hem kolaydı hem de karlıydı, bunun yanında bize "Mal Fazlası" şeklinde sunulan promosyon ilaçlarda karlılığımızı artıran bir başka unsurdu, kolay kazanç elde edebilmeye o kadar alıştırılmış ve zaman içinde TACİR haline getirilmiştik ki ileri ki dönemde eczacıların TACİR eczanelerin TİCARETHANE şeklinde bir devamlılığının olamayacağını kavrayamadık. O göremediğimiz buzdağı 2009 yılında önümüze çıktığında hem Eczacılık gemisinin kaptanları hem de içinde bulunan biz yolcular ne yapmamız gerektiğinden bihaberdik, o kadar gerçeklerden kopuktuk ki bize yarardan çok zarar vereceği açık olan bir kepenk kapama eylemine hep beraber giriştik.
2009 Yılında ki eczane kapama eyleminin ardından ilaç fiyatları hızla düşmeye kamu kurum iskontoları da hızla artmaya devam etti. Bu arada enflasyondan dolayı eczanelerin işletme ve eczacıların hayatlarını idame ettirebilme maliyetleri de aynı hızla arttı, ne var ki eczacılar TACİR eczaneler TİCARETHANE haline getirildiğinden çözümde bu şartlar içinde arandı.
Dikkatli bir şekilde incelendiği taktirde Türkiye’de ki eczanelerin ekonomik gidişatıyla Yunanistan’ın makro ekonomisinin gidişatının önemli benzerlikler içerdiği görülebilir. Yunanistan ekonomisi de aynı bizim eczane ekonomilerimiz gibi 2009 yılına kadar dönüştürüldüğü durumu kavrayamadı. Dışarıdan pompalanan ve bir zaman sonra vazgeçilebilinmesi imkansız hale gelen suni zenginlik bittiğinde de Yunanistan hükümetleri de aynı bizim oda ve birlik yönetimlerimiz gibi akılcıl çözümler üretemeyerek krizin derinleşmesine sebep oldular. Yunanistan halkına verilen nasihatler misali bize de sonuç alınabilmesi mümkün olmayan pek çeşitli nasihatlerde bulunuldu. Eczacıların ekmeğinin ilaç tatlısının ilaç dışı ürünler olduğu unutularak ilaçtan artık para kazanılamayacağı ve eczacıların ilaç dışı ürünlere yönelmeleri gerektiği bizzat birlik yönetimimiz tarafından ilan edildi, ilaç dışı ürün satışı bir süre sonra kontrolden çıktı, tahindi pekmezdi derken iş nerdeyse organik köftelik bulgura kadar geldi, bu da eczaneleri kimi yerlerde aktarlaştırdı kimi yerlerde marketleştirdi!
Kaderin cilvesi midir bilinmez Yunanistan’ın Avrupa Birliği ile olan borç yenileme antlaşması ile Türkiye’de ki eczanelerin SGK ile yapmış olduğu toplu alım protokolü aynı gün(30.06.2015) sona erdi. 05.07.2015 Pazar günü yapılan referandumda Yunanistan halkı kendine önerilen sefalet şartları ve dış dayatmalara kuvvetli bir HAYIR oyuyla cevap verdi, bizim yapmamız gereken de mesleğimizi ayakta tutabilmek adına bize dayatılan şartlara karşı durarak eczacılık için yeni ve sürdürülebilir bir sistemi hayata geçirebilecek ciddi görüşmelere başlayabilmektir. Masaya otururken öne süreceğimiz şartlar eczanelerin belirli bir kısmının değil Türkiye’de ki tüm eczanelerin ilaç ve eczacılık hizmetini kesintisiz sürdürülebilmesi adına olmalıdır.
Masaya otururken olmazsa olmaz şartlarımız;
1)Eczanelerin ana gelir temininin ilaç ve eczacılık hizmeti üzerinden sağlanması gerekliliğinin hatırlanıp, masanın karşı tarafındaki muhataplarımıza da hatırlatılarak,
İlaç fiyatı üzerinden yüzde karlılık oranlarının minimuma düşürülüp ilaç fiyatı üzerine kademeli bir şekilde sabit eczacı karının ekleneceği(Örneğin 5-10 lira arasında ki ilaçlara sabit 2 tl gibi) tüm dünyada düşme eğilimde bulunan ilaç fiyat düşüşlerinden eczane karlılığının en az etkileneceği yeni bir karlılık sitemine geçişin sağlanması,
2) SGK ya fatura ettikleri ilk 500 reçeteleri başına eczanelere 3 tl, eczaneler eczane mesul müdürü dışında bir eczacı daha istihdam ederlerse eczanelerin SGK ya fatura edecekleri 500 üncü reçeteleri ile 1500 üncü reçeteleri arasında ki reçetelerine ilave olarak 3 tl, eczaneler eczane mesul müdürü dışında 2 eczacı istihdam ediyorsa eczanelerin SGK ya fatura edecekleri 1500 üncü reçeteleri ile 2500üncü reçeteleri arasında ki reçetelerine yine ilave olarak 3 tl SGK tarafından reçete bedeli ödenmesiyle eczacıların emekleri doğrultusunda istihdama katılımların artırılması,
3)Reçeteli ilaçlarda gün geçtikçe azalma eğiliminde bulunan MF karlılığından vazgeçilip, yüksek fiyatlı ilaçların mevcut yüzde karlılık oranlarının azaltılarak, reçeteli ilaçların eczaneler tarafından ticari bir meta olarak değil ilaç ve eczacılık hizmetinin bir parçası olarak hastalarımıza ulaştırabileceğimiz ispat edilerek bu ilaç gruplarının eczane dışına çıkmasının önlenmesi(örnek kemoterapi ilaçları, sıranın diyaliz ilaçlarına geleceği sır değildir)...
Bu aşamada kendimize sormamız gereken soru şudur: İlaç tacirliğinin sonuna gelinirken "şimdi eczacı olmanın tam sırasıdır" diyerek, mesleğimize yeni bir yön verebilmek adına diretebilecek miyiz, diretemeyecek miyiz?