Ecz. Hüsnü KAYA

 

Önce bir yaşanmışlık… Aydın Eczacı Odası Yönetim Kurulu üyeleri, 1 Haziran 2014 tarihindeki EDAK genel kurulu sonrasında, nezaket ziyareti için EDAK merkezine gelmişlerdi. Doğal olarak konuşmalar ve paylaşımlar eczane üzerineydi. Eczanelerin marketleşmeye başladığı endişesi dillendiriliyordu. Bu konuda Aydın Eczacı Odası Başkanı Ecz.Sefa KARAARSLAN, özellikle bana bakarak, adeta önüme top koymuştu.

Ben de topu yuvarlamaya başladım… Pazarlamanın bir bilim dalı ve niha-i hedefinin de satış olduğunu ama biz eczacıların böyle yaklaşmamalarını, pazarlama bilimini sadece satış olarak düşünürsek kendi ayağımıza kurşun sıkacağımızı, satışa odaklanmak yerine ihtiyacı ortaya çıkartmak, farkındalık yaratmak üzere çalışırsak tüketiciye de fayda sağlayabileceğimizi anlatmaya çalıştım.

Sohbetimiz öğlen yemeğinde de devam etti. Yemek sonrasında çay mı içelim, kahve mi sözcükleri dolaşırken Sefa Başkanım anlatmaya başladı.

Benim eczaneme yakın yerde olan çay ocağı çok kötü çay yapıyor. Bu nedenle eczanede daima meşrubat bulunduruyorum. Misafir geldiği zaman çay denildiğinde, misafirlerimin midelerini o kötü çaydan korumak üzere “Çok güzel ayranımız var” diyerek ayrana özendirmeye çalışıyorum diye devam ederken dayanamadım “Pazarlama o kadar da kötü bir şey değilmiş, değil mi başkanım?” deyiverdim.

NEYE, NEREDEN, NASIL BAKTIĞIN ÖNEMLİDİR

Aylan Bebeğin ölümünde benim de suçum var derseniz başka, neden benim suçum olsun ki derseniz başka yerde bulursunuz kendinizi.

Eczanenizde para kazanmayı tek derdiniz sayarsanız başka, mesleğe karşı borcum var derseniz başka işler içerisinde bulursunuz kendinizi.

***

Eczane eczacılarına verilen eğitimlerin odak noktası - çok çeşitli isimler ile ifade edilse bile - pazarlama bilimi oldu. Ve maalesef sadece satış artırma teknikleri üzerine kurulu hale geldi. Yanlış anlaşılmasın. Bu eğitimlerin verilmesine karşı değilim aksine destekliyorum. Hatta “Eczacı olmayanların bu eğitimleri verememesi gerekir” bağnazlığına karşı çıkarak, iktisat eğitimi alanların bunu daha iyi yaptığını izliyorum. Eksiklik şurada ki; bu eğitimciler, reddedildiği için karşılarında ilaç ve eczacılık ile ilgili kurum bulamadıklarından tek başlarına kalarak, konuyu kendi eğitim alanlarının doğrultusunda ele alıp sadece “Satış Artırma” alanında sıkışıp kalıyorlar.

Buna “Neye, Nereden, Nasıl Bakıldığının” önemi de katılınca ortaya serbest eczane eczacılığını ilgilendiren önemli bir tartışma konusu ortaya çıkıyor: Parafarmasi, pazarlama ve etik. Bu birkaç kişinin, birkaç yazı ile “Sonuç şudur:” diye ortaya koyabileceği bir şey değildir.

TEB, TEKB, eczacılık fakültelerinin birlikte yapacakları uzun çalışmalar ile ele alınması gereken hatta bir an önce başlaması gereken ciddi bir iştir. Serbest eczane eczacılarımız kendilerine misyon biçmeye çalışırken, doğru olan ortaya konulamazsa eğri olan, galat-ı meşhur olup mesleğin benliğine yapışıp kalır.

***

Pazarlama sözcüğünde olumsuz bir anlam varmış gibi müstehzi ifadeler görüyorum insanların yüzlerinde. Kayserilinin (J) eşeği boyayıp satma espirisi gibi zannediliyor pazarlama sadece.

Sefa Başkanımın eczanede misafirlerinin midesini korumak için yaptığı “Çok güzel ayranımız var” söylemi, pazarlamanın iyi işler için de kullanılabileceğini göstermiyor mu sizce?

Satmaya odaklılık, kısa vadede maddi kazanç getirir, güven kaybı oluşturup, manevi hiçbir kazanç bırakmaz. Oysa, ihtiyacı ortaya çıkartmaya dayalı çalışma ile maddi kazancın yanında güven pekişmesi olduğu gibi içten gelen teşekkürlerle manevi tatminde gelir. Diyabeti olan hastaya, zaman ayırıp ayak bakımının önemini anlatmak ihtiyacı ortaya çıkartmaktır.

Pazarlama bilimini satış, mutlaka satış – satış, daha çok satış üzerine kurarsak (Ki eğitimler genellikle bu minvalde) kapımızda çok büyük bir tehlikenin bizi beklediğini unutmayalım.

NEREDEN BAŞLAMALI?

6308’in 6. Maddesinden başlanmalıdır. Ki; eczanede nelerin satılıp, nelerin satılamayacağı belli olsun. 6. Maddedeki kavramlar doğru bir tanımlamaya muhtaçtır. Basit bir sargı bezi tıbbi cihaz olarak kategorilendiriliyorsa orada bir yanlış var demektir. Keçi boynuzu özü (Özü?) eczanede satılır mı satılmaz mı tartışılıyorsa eğer etik kavramını hiç konuşamayız bile.

GDO’suz dondurma diye A4 kağıt gördüm eczane camında. Ve camın hemen arkasında da dondurma dolabı. İş buraya geldiyse fena. Ama bütününde henüz kötü nokta çizgisini aşmadığımıza inanıyorum. TEB ve TEKB’deki yöneticilerimize, eczacılık fakültelerimizdeki hocalarımıza sesleniyorum. 6308’in 6. Maddesinde sayılanları netleştiriniz.

 

Bu yapılmadıkça, eczanede nelerin satılabileceği ortaya konulmadıkça, pazarlamanın fayda getirebilecek yanını tartışamayız.

Sağlığa ilişkin ürünler iki başlık altında toplanmıştır:

1-   Farmasötik Ürünler

2-   Parafarmasötik ürünler.

Farmasötik ürünler ile ilgili OTC yasasının olmamasından kaynaklanan, reçeteli – reçetesiz kavramı etrafındaki sıkıntı, yasa çıkana kadar devam edecek gibi görünüyor. OTC konusunun TEB ve TEKB’nde tartışıldığına dair şimdiye kadar hiçbir beyanat görmediğim için yasanın bir gece yarısı geçebileceğini de öngörebilirim. 

Bir tek yazıda anlatılamayacak kadar fazla olan diğer bileşenler de işin içine girdiğinde geç kalınmış olmaz umarım. Serbest eczanelerin içine pazarlama biliminin girdiği bir gerçektir. Bu gerçek görmezden gelinmemelidir.

Sevgi ve saygılarımla.

Ecz.Hüsnü KAYA

EDAK kurucu üyesi

husnu.kaya@edak.org.tr

0533 341 38 64

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat