“Özel okul, Liberalizm, Sarı yönetici, Eczane yangını derken Vasiyete nasıl geldim, anlamadım…”
Eczacı: Üniversite eğitimini devlet üniversitelerinde alıyorlardı.Hem de öyle böyle değil, sıkı bir teorik öğretimden geçiyorlardı. Ülkede eczacı ve eczane enflasyonu yoktu.
Devlet hastanelerinde eczacı iş bulabiliyordu. İlaç sanayi ise kimyacıyı, kimyageri tercih ediyordu.
Hep başbakan olan Demirel’in(*) erkek kardeşi Şevket Demirel ile başlayan paralı özel yüksek okul kervanına özel eczacılık okulları da katıldı. Devlet üniversitesinde okuyan bizler özelde okuyanlara karşı kendimizi üstün görürdük. H2 SO4’ün ne olduğunu bile bilmeyenler eczacı oluyorlar derdik. Haklıydık da…
Haklıydık da, ne oldu. Bilgi ve dürüstlüğün geçerli akçe olmadığı dönemlere girmeye başlamıştık ve son hızla ilerliyorduk.
Bu yıllar 1960’lı yıllar ile 1970’li yılların başlarıydı. O zamanlar eczacılık mesleğinin bilimsel ve insan odaklı yapılması hem toplumsal hem de devletin sistemi açısından hala geçerli akçeydi.
Özel okulculuk, eczacılığı tüccarlık olarak gören zihniyetin bu fikri toplumda yaygınlaştırarak eczacılığın içinin boşaltılması sürecini başlattı. Aynı zamanda öğretim, eğitim falan umurunda olmayan özelcilerin özel okullarıyla çok para kazanmak için bilimselliği, her türlü toplumsal ve insani değeri yozlaştırma dönemi de hızla başlıyordu.
Parayı bastıranın 4 yılda zahmetsizce mezun olup memleketine gidip babasının yaptığı tüccarlığa bu sefer okumuş insan statüsünde eczane çatısı altında devam etmesi ve bunların bugünün tüccar eczacılarının ataları olması devleti yönetenlerce hiç yadırganmamıştır. Tabii ki, bu politika ilaç sanayinin işine geliyordu. Her açılan yeni eczane ile daha çok ilaç satacaklardı. Özel mezunlarının hepsi tüccar zihniyetli olmayabilirlerdi, ancak sistemin amacı tüccarlaştırmaktı, direnenleri tenzih ederim.
O zamanlar, bizler yine protesto ederek, özel okullara giden hocalarımıza, bu işi destekleyen ilaç sanayine ve özel okul patronlarına, düzene, siyasi ve ekonomik bağımsızlığımızın gitmesine, her zaman başbakana, ABD uşaklığına bağırıp duruyorduk…
Onlar ise sömürüye devam ediyor ve bizleri vuruyor ve asıyordu…
Vuranlar ve asanlar hala varlar.
Sömürü had safhada.
Sonraları, özel okullara çeki düzen vererek resmileştirdiler ve şimdiki görünüm ortaya çıktı.
1980 yılının 24 Ocağında her zaman başbakan Demirel’in gözetiminde Özal eliyle başlatılan liberalleşme adı altında sosyal devletin bitirilmesine yol açan süreç generallerin sopalı desteğiyle yol alarak AKP zamanında neredeyse tamamlanmak üzeredir.
Bugün;
Dün şikayet edegeldiğimiz eczacı ve eczane enflasyonunu biz kontrollü olarak kimseye zarar vermeden çözmek isterken sistem kendi yöntemleri ile sadece eczacının olan eczane meselesini kökünden çözmek üzeredir. Hem de doğalmış süsü verilen yollarla.
Hepiniz bu yöntemleri artık ezbere biliyorsunuz.
Hakkımızı korusun diye seçtiklerimizi ya satın alıyorlar, ya korkutuyorlar.
Artık neredeyse hepsi Sarı yöneticilere dönüşmüştür.
Yani her gün azar azar şırınga edilen zehir gibi etki gösteren kural ve yaptırımlarla bizleri uyuta uyuta, pembe ufuklar vaad ede ede ölüme götürüyorlar. Adeta sürek avına çıkmışlar.
Eczanelerimizi ve eczacıları öldürüyorlar…
Tüm bunları da bir çok eczacının onayıyla ve eliyle yapıyorlar. Bir çok eczacı bireycilikten kurtulup silkinemiyor. Yakıcı, kavurucu aleve alışkanlıkla inadına giden pervaneler misali
ölümüne giden eczacılar size ne diyeyim, tabiatınız buymuş, bir türlü değiştiremiyorsunuz.. Kolaycılığa ölümüne alışmışsınız. Emeğe saygı duymak, nedeni sorgulamak öğretilmemiş sizlere. Ölürken bile sorumluluk kabul etmeden kader diyorsunuz. Yine de canınız sağolsun. Sizleri bu hale getirenler ve bu halden kurtaramayanlar utansın diyerek sizleri fazla rahatsız
etmeyeyim, rahat uyuyun.
Geri kalan azınlıkta kiler de, sizlere bağıra, çağıra, sisteme bağıra çağıra, sizleri asiliğe, başkaldırmaya davet ede ede, sizleri uçurumdan döndürmek için engel ola ola sizlerle birlikte ölüme gidiyorlar.
Sizlerden bir şey olmaz, beter olun deyip, kenarda duran işbirlikçilerin arasına da katılamıyorlar.
Biliyorlar ki, işbirlikçilerin yanı gerçek ölümdür onlar için. Külleri bile olamaz artık.
Ülkemizde bilindiği gibi her ölü toprağa gömülürken, eczaneler toprağa gömülmüyor, yakılıyor…
Ben küllerimin yarısının A.B. ülkelerine diğer yarısının A.B.D.’ye serpiştirilmesini vasiyet ediyorum.
Neden mi?
Küllerimle olsun o vahşi kan emici, sömürgecilerin çoluk çocuk bizlere çektirdiği bu eziyeti, insanlık dışı köleliği burunlarından girerek fitil fitil getirme umudunu sonsuza kadar taşımak için.
Ülkemizde ki yerli işbirlikçilere bir şey yok mu derseniz?
Var.
Çünkü onların sonunda sığınacağı yerler orası olduğu için onlarında burunlarından girebileceğime eminim.
Ah, Nazım usta “taş maş istemez tepemde bir çınar olsun, yeter” ‘i bile söyleyecek hal bırakmadılar bizlerde…
Dilim varmıyor demeyeceğim senin gibi, dilim varıyor ki kabahatin büyüğü de senin yattığın toprakların insanlarında be usta…
*
Ne yapalım dirimizle, ölümüzle yakalarına yapıştık.
Bir gün mutlaka…
Ne dersiniz, “bir gün mutlaka” deyiminden kurtulmak için illa kül mü olacağız?...
Saygılar herkese…
(*)
http://www.youtube.com/watch?v=Ac0Mw_ie0bc
DEMİRBAŞ
Küçücük bir çocuktum
Sebebini bilmeden
Sokağa çıkamadık
İhtilal oldu sandık
Sonra biraz büyüdük
Alfabeyi bitirdik
Azı dişim çıkmıştı
Sünnet bile olmuştum
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kennedy öldürülmüş
Migros açılmamıştı
Beatles ortada yokken
Ekonomi bomboktu
Zeki Müren ortada
Bülent Ersoy erkekti
Vietnam savaşını
Kendisiyle başlattı
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Sonra aya gidildi
Evelallah dönüldü
Suya yazı yazıldı
İçimiz rahatladı
Mao henüz ölmemiş
Ortaokul bitmemiş
Yahya işe başlarken
Bankalar hep bomboştu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Bilgisayar bulunmuş
Deniz Gezmiş asılmış
Papa yine değişmiş
Mandela hapisteydi
Çevre kirlenmemişti
İbo evlenmemişti
Ajda tam boşanırken
Dolar yine çıkmıştı
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kırat attan inerek
Kemerini sıkmıştı
Halk üstüne binince
Başımıza çökmüştü
Hak hukuk düzen vardı
Çüş demesi çok zordu
Ortaokul biterken
Yine ihtilal oldu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kenan sopalısıydı
Turgut boyalısıydı
Pek anlamazdı ama
Mesut hopalısıydı
Naim kaldırıyordu
Zalim bastırıyordu
Dün dündür bugün bugün
(diye) Gafil avlanıyordu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Paşa resim yapardı
Sabancı’ya satardı
Netekim ben demezsek
Anasını satardı
Tonton dayanamadı
Hepimizi batırdı
Efelerin efesi
Muz ağacına tutundu
Ecevit hep umuttu
Erdal bizi uyuttu
Yaş günü pastamızı
Vestiyerde unuttu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Arabamız evimiz
İki anahtarımız
Nasıl da inanmıştık
Verir diye babamız
Ne padişah ne sultan
Bi enişten bi ablan
Yanında bir de baban
Sefam olsun yaradan
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Fikret KIZILOK