Bir ülkede yargı kararları; herkesi, her kurumu bağlayan ve mutlak uyulması gereken kararlar değil midir? Peki; iktidarda olan partinin bazı bakanları bu kararları uygulamakta ayak diretiyorlarsa, bu durumda o ülkenin halkı ne yapmalı?

Mesela bir ülkede, Sağlık Bakanlığı genelge yayınlayıp 2020 ye kadar geçerlidir dediği halde; G2D etiketli ilaçlar, 1 Ocak 2011 den itibaren SGK tarafından kabul edilmiyorsa.. SGK ın bu uygulamasına, Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı veriliyorsa… Çalışma bakanlığının uygulamayı eski haline dönüştürmesi hukuk gereği olduğu halde farklı koşulları dayatıyorsa… ve bu durum o ülke eczacılarının milyonlarca lira zarar etmelerine sebep oluyorsa…

O ülkenin eczacıları ne yapmalı?

Mesela o ülkenin eczacıları, uğradıkları bu haksızlık ve hukuksuzluk karşısında, demokratik haklarını kullanarak, ellerinde kalan bu ilaçları götürüp bulundukları ilin SGK müdürlüklerinin kapısına bıraksalar; doğru, meşru ve haklı bir eylem yapmış olmazlar mı? Aynı zamanda kamuoyunun dikkatini bu haksızlık konusunda uyarmış olmazlar mı?

Görünüşe bakılırsa yöneticilerimiz için bu tür eylemler fanteziden öte bir şey değil. Önerildiğinde ciddiye almıyorlar. Onların önerdiği eylemlere bir bakalım;

‘’Sağlık Bakanı ve Çalışma Bakanına fax çekiniz’’

‘’Madula sistemi çalışmadığı için giremediğiniz reçeteleri vermeyiniz! ’’

‘’Fiyatı düşen ilaçları depolara iade ediniz! ‘’

‘’Stoklarınızı ITS ye girmeyiniz’’

Arkadaşlar işin kolayını bulmuşlar… Oturdukları yerden talimatlar vererek kimseyi yormayacak eylemler öneriyorlar. Gerçek şu ki; SGK, eczacı, ilaç firması düzleminde yapılan bir eylemin sonuç alması ihtimali yoktur. Ancak basında haber olabilecek doğru ve etkili demokratik eylemeler yapılarak kamuoyu oluşturulabilir. Halkın sağlığını yakından ilgilendiren ilaç meselesindeki olan bitenler ve eczacılara yapılan saldırılar açık yüreklilikle anlatılırsa toplumda karşılık bulabilir.

İlaçta uygulamaya konulan Neoliberal programın sonuçlarına baktığımızda sağlıkla ilgili toplumun geleceği küresel ilaç tekellerinin kontrolüne denetimsiz bir şekilde bırakıldığı açıkça görülebilir. Bu süreçte eczacılara yapılan haksızlar artarak devam etmekte, bu saldırılar bizzat Çalışma Bakanı ve SGK genel müdüründen gelmektedir. Çıkarcılıkla, sahtekarlıkla suçlanmaktadırlar. İlaçta ve eczacılık mesleğinde bu olanlar son derece ciddi gelişmelerdir. Kafalarında olan sonuçlar oluşuncaya kadar devam edecek gibi de görünüyor.

Umut kırıcı olan ise; örgütlerimizin, AKP iktidarının hem ekonomik, hem de moral olarak eczacılara yaptığı saldırılara karşı onurlu ve etkili bir karşı duruşu gösteremiyor oluşlarıdır. Bir tarafta TEB, başkanlar kurulu toplantıları ve bölgeler arası toplantıları yapıyor. Her toplantı sonucunda, sorunları özetleyen fakat eczacıları işin içine katmayan, gerçekçi çözüm yollarını önermeyen, eczacıları uyutmaya yönelik sonuç bildirileri yayınlanıyor. Diğer tarafta muhalefet odaları aynı başlıklarla aynı sorunları zikrediyorlar ve onlarda bildiri yayınlıyorlar; bildirilerinin sonuç bölümüne, farklı olarak bu TEB Merkez Heyeti yönetimi ile sorunlar çözülemez diye yazıyorlar.

Her iki tarafta da, Siyasi iktidara yönelik; halkın sağlığını ve ilacı teslim ettikleri neoliberal tekelci sermaye düzenine yönelik, siyasi bir söylem ve duruş yok. Hedef tahtasına SGK yı koymuşlar, protokol ve SUT uygulamaları üzerinden yanlışlıkları, haksızlıkları, ekonomik kayıpları anlatıp duruyorlar. Daha dramatik olan durum; bunları basın yoluyla veya televizyonda topluma da anlatmaya çalışıyorlar. Protokol veya SUT ile ilgili bir sürü teknik sözcüğü umutsuzca peş peşe söylüyorlar.

Sağlık Bakanı veya Başbakan çıkıyor; ‘’Bu ülke de 50 yıldır ilk defa bizim iktidarımızda ilaç ucuzlamıştır’’ diye söylüyor. İşi bitiriyor. Üstelik doğruyu söylüyor..

TEB den vazgeçtim… O büyük(!) eczacı odası muhalefeti iktidara şu soruları sorabiliyor mu?

Sn Başbakan, ilk defa sizin iktidarınızda ilaç ucuzlamış ise; 2002 yılında 3,5 milyar dolar olan ilaç tüketimi 2010 yılında 15,5 milyar dolara nasıl çıkabildi? Türkiye, dünyanın en büyük 16. İlaç pazarı haline nasıl gelebildi? Ardından sormayı sürdürmek gerekmez miydi; Sayın Sağlık Bakanı, 8 yıllık devri iktidarınızda toplumun hangi sağlık göstergesi ilaç tüketimindeki 5 kat artış ile örtüşecek oranda iyileşti?

Şayet muhalefet yapıyorum diyorsan işte bu gibi soruları basının önünde siyasi iktidara yönelteceksin. Elbette muktedirlerden bir cevap verilmeyecektir sana. Cevapları yine kendin vereceksin ve siyasi iktidarın ‘‘Türkiye de ilaç ucuzluyor’’ cambazlığının arkasındaki gerçekleri anlatacaksın.

2002 yılında yaklaşık 4000 olan ruhsatlı ilaç sayısı hangi sağlık gerekçeleri ile, 8 yılda yaklaşık 7000 e ulaştı. Dünya ilaç tekellerine, çoğunluğu ithal ruhsatı olmak üzere hiçbir fiyat sorgulaması yapılmadan nasıl izin verdiniz? 2004 İlaç fiyat kararnamesi çıkarttınız ve bu kararname ile ülkede üretilenler ve ithal edilenler olmak üzere tamamını AB ülkelerinin fiyatlarına endekslediniz. Böylece bu ülkenin sağlık sigorta sistemine en büyük kötülüğü yaptınız. Yıllardır ilaç tekellerine büyük kaynaklar aktarılmasına sebep oldunuz. Bugün bütçe açıklarının en büyük kalemi sağlık ve ilaç harcamaları ise sorumlusu siz muktedirler değil misiniz?

Türkiye’de artık ucuz ilaç dönemi AKP iktidarı sayesinde bitmiştir. İlaç pazarı yapısal olarak değiştirilmiştir. Tedavide kullanılması son derece akılcı olan ucuz ilaçlar pazardan çekilmiş onların yerine pahalı olanlar hızla ruhsatlandırılarak büyük promosyon bütçeleri ile pazara hakim olmuşlardır. Hekimler bu pahalı ilaçları reçeteye yazmaktan ve eczacılar da karşılamaktan mutlu olmuşlardır.

Etken maddeler son derece ucuz fiyatlar ile Hindistan, Çin gibi ülkelerden temin edilip ülke içinde, asgari ücretli işçilik ve diğer ucuz girdiler ile üretim yapıldı. Fiyatlandırma noktasında ise AB ülkelerindeki fiyatlar referans alınarak belirlendi. İtalya da ki bir ilaç fabrikasında üretilmiş gibi hesaplanarak fiyat verildi. Bu oyun 2004 den bu yana yıllar boyunca devam etmekte.

İlaç giderleri altından kalkılamaz bir noktaya ulaşınca, 2010 yılında SGK ilaç harcaması için yıllık bir limit belirledi. Tam bu noktada, Çalışma Bakanı basına ‘’ Baktık ve gördük ki ilaç firmalarının karlılıkları çok fazla biz de onlardan indirim talep ettik’’ diye açıklama yaptı. Kamu indirimlerinin %30 lara çıkarıldığı tebliğ edildi. Artık kamu kurumları ilaca çok daha az para ödeyecek. İyi de, sağlık güvencesi olmayan milyonlarca yoksul insan ilaç parasını cebinden nasıl ödeyecek?

Bu sorular anlamlıdır; halkın çektiği sıkıntılar ile yakın ilgisi olan sorulardır. Basının ve dolayısı ile kamuoyunun dikkatini çekecek sorulardır. Siyasi iktidarı rahatsız edecek sorulardır ve şimdi muhalefet zamanıdır. Doğrudan eylem zamanıdır.

Yapamıyorlar, bu soruları soramıyorlar. Anayasa değişikliği referandumunda eczacılara dönüp yüreklice hayır demek gerektiğini söyleyemedikleri gibi…

Sol gevezeliklerin, ekseninden kaymış demokrasi tartışmalarının topluma ve eczacılara bir yararı yok. Örgütlerimizin başında oturanlar, bu halleri ile yönettikleri meslek odasını ve TEB i AKP ye yedekleme işlevini yerine getirmekteler. Dışarıdan bakanlara da muhalefet yaptıklarını söylüyorlar..

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat