Sevgili Meslektaşlarım,
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden sayın Zeynep Çalgan,sayın Selen Yeğenoğlu ve Tıp Fakültesinden sayın Dilek Aslan tarafından yapılmış olan araştırma sonuçları ’’Eczacılarda Mesleki Bir Sağlık Sorunu: Tükenmişlik’’ başlığı ile yayımlandı.
Araştırma sonuçlarının metodolojik kritiğini yapabilecek bir nosyona sahip olmadığımızdan bu anlamda bir değerlendirme yapmayacağız. Fakat yaşamın içinden bir eczacı olarak bazı görüşlerimizi meslektaşlarımızla paylaşmak isteriz. Rapor metnine genel hatları ile bakıldığında, yazıya bir çeviri kokusunun sindiğini hissediyoruz. Ayrıca metodoloji kaygısı, nesnel gerçekliğimizle organik ilişki kurulmasını zorlaştırmış gibi gözüküyor.
’’Teknik noksanlığına’’ karşın( beni bağışlasınlar,emeklerine sonsuz saygı duymaktayım), böyle bir araştırmanın eczacının önüne konulmuş olmasını çok önemli buluyoruz. Bu, herşeyden önce eczacının, sağlıklı kalarak sağlık hizmeti verebilmesinin, hangi soruların yanıtını bulmasına bağlı olduğunu ortaya koyması açısından da önemelidir. Bu anlamda sayın araştırmacılara, mesleğimize yapmış oldukları katkıdan dolayı teşekkür ederiz.
Sonraki günlerde sayın TEB başkanı Ecz .Erdoğan Çolak ülkemizdeki eczacı memnuniyetsizliğinin diğer ülkelerden daha fazla olduğunu ifade eden bir açıklama yaptı.
Tükenmişlik olgusu, 21. yüzyıla başdöndürücü bir hızla giren dünyamızın değişen sosyo-ekonomik koşullarının ortaya çıkardığı bir olgudur. Kapitalizmin dinamizm-rekabet ve kriz paradigması, çok hızlı değişen-stabil olmayan koşulların ortaya çıkmasına neden oldu. Dünyanın her yerinde insanlar işini ve doğaldır ki statüsünü kaybetme tehdidi ile yüz yüze kaldılar. Bu durum,tükenmişliğin başlangıç noktasıdır ve esasen sadece ülkemizde değil tüm dünyada, sadece eczacılarda değil, tüm meslek guruplarında derin çöküntülerin yaşanmasına neden olmuştur ve olmaya devam edecekmiş gibi de görünmektedir.
Ülkemize ve mesleğimize özgü şartlar ise bu genel gerçeklik üzerinden değerlendirilmelidir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz paradigma yüzünden tüm dünya ülkelerinde yöneticiler, artan sosyal harcamaların kısıtlanmasını istiyorlar. Onlar aynı zamanda sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin yaygınlaşmasının, kendilerini iktidarda tutan en önemli etmen olduğunun da farkındalar. Bir yandan bu alana yapılan harcamaların kısılması isteği, diğer yandan iktidarın elde tutulabilmesinin, bu hizmetin verilebiliyor olmasından geçiyor olması çelişkisi ortada duruyor.Siyasi otorite, bu çelişkiyi, maliyetlerin önemli bir kısmını hizmet sunucularının üzerine yıkarak çözümlüyor.
Eczacı, sürekli olarak dillendirdiğimiz ekonomik kayıplarla ticari varlığını sürdürüp-sürdürememe eşiğine getirilmiştir. Meslektaşlarımız sürekli olarak mevzi kaybetmektedirler. Eczacının mesleğini hangi koşullarda yapacağı hergün yeniden yayımlanan genelgelerle belirlenmekte ve artık her genelge eczacı tarafından tiksinti ile karşılanır hale gelmiştir.
Merkezi ve yerel örgütlerimiz,’’mesleki tükenmişliğin’’ önünde çelikten bir miğfer olma görevi ile de yükümlüdürler.
Meslektaşlarımız, ayaklarının altından kaymakta olan zemini koruyabilmek için ne yapacaklarını bilememektedirler. Geleceklerini kaybetmekte olan eczacılar, örgütlerinin yol göstericiliğini de kaybetmişlerdir. Çünkü, örgütlerimiz gündelik sıkıntıları kanıksamış ve ...’’mış’’ gibi davranan yapılara dönüşmüş; siyasal baskının etkisi ile de paralize olarak gelişmeleri kontrol edemez duruma düşmüşlerdir. Oysa ülkemizde eczacı, tüm dünyaya örnek olacak bir karşı koyuş sergilemiştir. Dünyanın hiç bir ülkesinde hiç bir meslek gurubu böyle bir karşı koyuşa tüm mensupları ile destek vermemiştir. Kimse eczacının kendi sorunlarına duyarsız kaldığını söyleyemeyecektir.
Bu yazının kaleme alınma amacı, örgütlerimizi eleştirmek olmadığından bu konuda fazlaca bir şey dillendirmek yersiz olacaktır. Fakat eleştiri yapılmalıdır ve yapılacaktır.Saptamalar,bizi ister istemez,yönetimlerimizin tükenmişlikteki sorumluluğunu irdeler noktaya getirmektedir.
Tarihte ve günümüzde bir çok olay göstermiştir ki, kitleler ne kadar tükenmiş olurlarsa olsunlar, ’’önderlikler’’ herşeyin yönünü değiştirebilecek irade ortaya koyabilirler. Bir örgütün yenilgi yaşaması herşeyin bittiği anlamına gelmez. ’’Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır.....’’, dediğinde, M.Kemal’in askerleri bozgun halindeydi. Fakat, ’’biz ölünceye kadar yerimizi başkaları dolduracaktır......’’ dediğinde de ’’önderine’’ inanmış binlerce insan ’’ölümden bir barikatla’’ tarihin yönünü değiştirmiştir.
Kişileri bir yana bırakıyorum. Örgütlerimizin başında kim varsa ve kim olacaksa, eczacının gündelik-pratik sorunlarını kategorize etmeli, onların çözümü için birimler oluşturmalıdır. Eczacı biraz nefes alabilme olanağı bulmalıdır. Eczacının önüne hergün gelecekte yaşayacağımız olumsuzlukları koymak yerine, ‘’biz şunu yapacağız’’ın somutu konulmalıdır. Örgütlerimiz, somut bir gelecek perspektifi ile, tümüyle bıraktığı eczacının nabzını yeniden tutma olanağı kazanacaktır. Sıcak bir organik ilişkinin yeniden yaratılabilmesinin temel koşulunun i ç t e n l i k olduğu unutulmamalıdır.
Sevgili Meslektaşlarım,
Sosyal bir yaşam içinde insan, herşeydir. Ve insanın en sarsılmaz hazinesi umut edebilmesidir.
Eczacının, tüm enerjisi kullanarak ürettiğinden çok daha fazlasını talep eden resmi otorite, eczacının tükenmişliğinin bir numaralı sorumlusudur. Siyasi otorite, aslında kendisi de bir kuşatılmışlığın içinde yaşıyor. Onlara yön veren küresel aktörler ise, daha ciddi bir kaosun eşiğinde bulunuyor. İnsanı kapitalizmin sıradan bir unsuru haline getirenler, tüm dünyadaki tükenmişliğin de sorumlularıdırlar. Bu gerçekliğin iyi algılanması gerekiyor. Bu koşullarda nasıl insanca yaşanabileceği sorusunun yanıtı ise tek tek değil hep birlikte aranmalıdır...
Eski TEB başkanlarından sayın Mehmet Domaç’ın tozlu raflardaki dergilerde ’’mazi’’ olmuş bir sözü vardır, bir başyazının bitiminde... ’’…tarihin yönü ancak karşı koyularak değiştirilebilir’’. Tozlu raflarda mazi olan bu tespit bizim için gerçekliğini korumaktadır.
Sevgili meslektaşlarım,
Umut bitmez. Akılla, bilgiyle, bilinçle ve heyecanla sorunlarımızla yüzleşeceğiz. Bize yakışacak olan budur. Hiç bir meslektaşıma tükenmişlik sendromunu yakıştırmıyorum.
Birlikteliğin ve dayanışmanın sonsuz enerjisini paylaşmalıyız.
Ülkemizin en ücra köşesine kadar yayılmış ve insanı yaşatma hizmeti veren tüm meslektaşlarıma heyecanımı, enerjimi ve sevgilerimi yolluyorum.