Ecz. Zafer KAPLAN
Eczacı örgütlerinde iktidarda olanlar, hem Türkiye nin siyasi gündemine karşı ilgisizler, hem de eczacıları kavuran mesleki sorunları edilgen bir tavır ile geçiştirmeye çalışıyorlar. Onları motive eden tek duygu yapılacak seçimlerde oturdukları koltukları kaybetmemek. Oysa demokratik baskı gurupları olan meslek örgütlerinin, Türkiye de olan bitenlerle ilgili görüş bildirmeleri çok önemli. Eczacı odaları ve TEB Merkez Heyeti nin toplumsal gelişime ve demokrasiye bu anlamda hiçbir katkıları yok. Eğitilmiş bireyler olarak bu durum eczacılar ve Türkiye için umut kırıcı.
TEB yönetiminde uzun yıllar boyunca iktidara gelenler, değişen birkaç kişi dışında hep aynı dünya görüşüne sahip insanlar oldu ve onların eczacılık mesleği için veya eczacılar için yapabilecekleri bir şey olmadığı görüldü. Sorunları çözebilmenin yolunu daima, siyasi iktidarlarla al takke ver külah politikalarında aradılar, kişilikli bir meslek örgütü gibi davranmadılar. 2005 den bu yana ilaçta ki ve meslekteki kayıpların sorumlusudurlar. Bugün meslek hakkı talep eden bu kadro, eczacı karını düşüren 2004 İlaç fiyat kararnamesinin çıkarılmasında Sağlık Bakanlığı ile birlikte çalışmıştı. Yine aynı tarih de törenler yapılarak kamuoyuna duyurulan, bugün eczacıların başına bela olan kamu kurum indirimleri iktidarla birlikte yapılmıştı. Sağlık reformunu savunmuşlar, ilaçtaki dönüşüm projesinin parçası olmuşlardır. Siyasi iktidarın bakanları TEB kongrelerine gelip onlara şükranlarını sunmuş ve yine TEB Merkez Heyetinde iktidara gelebilmeleri için siyasi destek sunmuşlardır. Her yıl kamu sigorta kurumlarına karşı eczacıları savunmasız bırakan protokolleri imzalayan ve bu kadronun en becerikli olanı da bugün AKP milletvekilidir.
Uzun yıllar boyunca bu kadroların TEB de ki iktidarlarına karşı bir de sol muhalefet vardı. Türkiye de umut olan, eczacıların haklarını içtenlikle savunan, Türkiye de ilaç üzerinden soygunu gözler önüne seren ve toplumun sağlık sorunlarına akılcı çözümler öneren, ancak bir türlü iktidar olamayan işte o ‘’çağdaş eczacı’’ muhalefeti bugün ne alemde..
O kesim ile ilgili söyleyebileceklerimde ne yazık ki pek iç açıcı değil.
Bir eczacı meslek örgütünde, ‘’çağdaş eczacı’’! Yöneticiler olarak önceliğiniz; Üyelerinizin hak ve çıkarları ile örtüşen toplumsal bir muhalefet yapmak yerine, oturduğunuz koltuğa olan aşkınızla örtüşen, sınıf ekseninden kaymış başka politikaları ikame etmişseniz…
Gocunmanıza hiç gerek yok,
Bugünkü Türkiye de siz de, AKP iktidarının işbirlikçisi ve onun ilaç ta ki dönüşüm programının bir parçası olmuşsunuz demektir.
Başka politikalar derken neyi işaret ediyorum?
Ne menem bir şey olduğu gün geçtikçe daha çok ortaya çıkan AKP demokratlığı ve onun kulağa hoş gelen ancak ne idügü belirsiz açılımlarının bazı yöneticilerimizi etkilediği bilinmekte. Bu sözde demokrasi ortak paydasında ki duygusal ittifak belli ki bazı oda yöneticilerimizi AKP yi eleştirmekten alıkoyuyor.Yoksa,AKP nin ilaçta tasarruf diye dayattığı ve en başta eczacıları okkanın altına yuvarlayan yaklaşımına bir türlü adını koyup da net bir tavır koymaktan uzak durmak başka nasıl izah edilebilir.
İlaç sermayesi ile uzlaşamadığı halde % 24 indirimi eczacılardan zorla alma yoluna gidilmesi ancak totaliter bir rejimde söz konusu olabileceği çok belli iken AKP ile demokrasi paydasında buluşmak nasıl bir sol ve nasıl bir çağdaş eczacılık?
Sağlık reformu ve ilaçta ki dönüşüm ile son dört yılda Türkiye ilaç pazarını beş kat büyütmeyi başaran, böylece küresel ilaç sermayesine milyarlarca TL sermaye aktarılmasının yolunu açan AKP iktidarı değil mi dir? 2009 yılı bütçe açıkları tavan yapınca ve sağlık harcamalarına ayrılan para dibe vurunca faturayı eczacılara ödetmek sineye çekilebilecek bir durum mu dur? Bu haksızlığa karşı güçlü bir eylemsel karşı çıkmayı oda yöneticilerimiz örgütlemekten niçin uzak duruyorlar. Türkiye artık telefonlar dinlenen, AKP ye karşı çıkanın içeri tıkıldığı, korkunun kol gezdiği bir ülke haline geldi. Gelinen noktada susturulmuş meslek örgütü kervanına eczacılarda katılmış durumdalar.
Susturulmuş meslek örgütüne yakışan bir eylem;
18 Eylül genelgesi ile orijinal ilaçlardan %24 indirim ve jeneriklerden indirim sonucu toplam 3000 kalem ilacın fiyatlarının düşürülmesi dayatılmıştır. Firmalar tarafından bu talep reddedilmiş, o pazarlıkta masaya TEB çağırılmamıştır. Firmalar tarafından reddedilen indirimler eczacılardan 1 Kasım 2009 dan itibaren alınmak üzere uygulama başlatılmış ancak son anda ‘’ sektör ve eczacılar yeterli hazırlığı yapamamışlardır’’ diyerek 4 Aralık 2009 tarihine ertelendiği açıklanmıştır. İşte örgütlerimiz tam 30 Ekim 2009 da müthiş bir eylemlilik içine soktular. Fiyatları düşecek olan binlerce kutu ilacı depolara iade edeceğiz, depolarda aynı ilaçları bize yeni fiyatlar üzerinden tekrar fatura edecekler ve bizler fiyat düşüşlerinden zarar etmemiş olacağız. Oda ve ecza koop yöneticilerimiz eczacılara, firmalar eczacıların stok zararlarını bu iade ve tekrar faturalama ile karşılanacağını söylediler. İşte bu söylem büyük bir yalandı. Çünkü firmalar eczacıların zararlarının karşılanacağını kimseye taahhüt etmemişlerdi. İlaç sanayici örgütlerinin üyelerine yazdıkları iç yazışmalarda eczacıların stok zararlarının karşılanmasının söz konusu olmayacağı yazılı olarak bildiriliyordu (belgesi mevcut). Örgüt yöneticilerimiz bizlere bu yalanı söylemekle neyi amaçlamışlardı? Amaç, 2 Kasım 2009 günü eczanelerde ilaç bulunmasın, reçeteler karşılanırken sıkıntılar yaşansın böylece kamuoyu baskısı oluşsun, aynı zamanda da ilaç firmalarına karşı baskı oluşsun. Böylece eczacılar farkında olmadan eylem yapmış oldular.
Eczacılara zararlarının karşılanacağı yalanı ile eyleme sokmak kabul edilebilir mi? Gerçekleri üyelere açıkça söylemek ve onları inandırmak ondan sonra gereken eylemi yaptırmak daha akıllıca olmaz mıydı?
Demek ki artık Türkiye de eczacı meslek örgütlerinde tek tip eczacı meslek siyasetçileri dönemi yaşanmakta. İlkeler, düşünsel farklılıklar kalkmış. En azından eczacıların haklarını ve ilacı samimiyetle savunabilseler bari…
O da yeter.
21.12.2009
Kaynak- cedizmir.org.tr