Ecz.Hüsnü KAYA

 

Yurdum insanı, evvel ahir, önüne düşen önemli insanın ağzına bakarak yol çizer kendine. En olmadı, önündeki ayak izlerinin üstüne basarak yürür.

***

Ne yazık ki; Ağzına baktıracak insan çıkmıyor.

Meslek camiamız için söylemek gerekirse; Örgütlerimizde, öne çıkabilen bir tek kişi bile yok. Daha ileri gideceğim; Ortada örgüt filan da kalmadı. Öne çıkmaya didişenlerle yetindikçe, biz eczacı halkı… Meheldir bize.

Hadi gelin bir şey deneyelim. Önümüzdeki ayak izine basmayalım da şimdiye dek edindiğimiz bilgimizle, gerekiyorsa araştırıp, irdeleyip, tartışıp düşünerek bulacağımız kendi aklımızın gösterdiği yere basalım tabanımızı.

Yapabiliriz.

***

Eczacılık mesleği… Sadece eczane eczacılığı olarak biliniyor.

Ne büyük cahillik.

Bu büyük cahilliği yabana atmadan, anlamaya çalışıp, irdelediğimde, şuna kanaat ediyorum ki; Ülkemde, serbest eczane eczacılığı iyi bir yol çizebilirse kendine, bundan, eczacılık mesleğinin diğer dalları da nemalanacaktır.

Üzücü ama böyle. Umarım ki, yokluklarına rağmen meslek örgütlerimiz ve de eczacılık fakültelerimizdeki hocalarımız bunu dikkate alırlar (Bu söylemimden, çalışkan, velut, iyi niyetli hocalarım ve örgüt yöneticilerimiz sakın ola ki üzerine alınmasın ancak fotoğrafın bütününe bakıldığındaki sonuç maalesef böyle).

***

Sırtında böyle bir yük olduğunu bilerek kepenk açmalı her sabah serbest eczane eczacısı kardeşlerim.

Kısa ve orta vadeli planlarımızı eczanelerimizin özerk yapısını korunması üzerine yapmalıyız. Bu hal eczane ekonomisi ile ilişkilidir. Eczacı ister ve de gereğini yaparsa eczanesini ihya edebilir. Bu mümkündür. Ancak; Ders çalışmak, eczaneden ayrılmamak ve en önemlisi de güler yüzlü olmayı, dinlemeyi bilmek ister.

ECZACI İKİ YERE BAKMALIDIR:

1./ PARAFARMASİ

2./ KORUYUCU / GELİŞTİRİCİ SAĞLIK HİZMETLERİ

Parafarmasi konusunu daha önce yazmıştım. Arzu edenler bu yazının en altında bulunan arşivden 2-3 sene önceki yazılarımı okuyabilir. Parafarmasiyi, pazarlama, etik, agresif satış, ihtiyaç yaratma kavramlarını eksen alarak yakın zamanda bir daha ele alacağım. Şimdilik stratejinin bel kemiği, eczacının bakması gereken yön olan koruyucu / geliştirici sağlık hizmetleri kavramlarına değineceğim. 3-5 günlük bir kongre konusu yapılsa bile eksik yanlarının kalabileceği bir konuyu satırbaşları ile dikkat çekmek istiyorum.

Meslek örgütlerimiz daha iyi bir stratejiyi sunana kadar, her eczacı kendi eczanesine ait stratejiyi kendisi belirlemelidir. Bu stratejinin bel kemiği olacak anahtar sözcükler şunlardır: Koruyucu / geliştirici sağlık hizmetleri, klinik eczacılık / farmasötik bakım.

Kenan Evren’nin darbe yapmasına tamı tamına daha iki sene varken, 12 Eylül 1978 tarihinde Kazakistan’nın Almatı şehrinde Temel Sağlık Hizmetleri konulu bir konferans yapılmıştır. Eski adı Alma Ata olduğu için tarihe Alma Ata Bildirisi olarak geçen bu toplantı sağlık konusunda çok önemli ve halen geçerliliğini koruyan tanımlar içermektedir.

 

Ve bu konferansta Dünya Sağlık Örgütü, 1960’ın Türkiye’sinde geliştirilen 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun’un esaslarını tüm ülkelere önermiştir (Nusret Fişek Hocamı saygıyla anıyorum).

 

Alma Ata bildirgesinin önemi bu yazının dışında (Tamamını incelemenizi tavsiye ederim) ama biz eczacılara yol gösteren birçok işaret vardır.

 

Bunlara ait detaylara girmeden, bildirinin VII. Bölümündeki Temel Sağlık Hizmetleri başlığı altında yedi maddede anlatılanların 2. Maddesi şöyledir: Geliştirici, koruyucu, tedavi edici ve rehabilitasyon sağlayıcı hizmetler ile toplum içindeki ana sağlık sorunlarını belirler.”

 

Geliştirici, koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetleri bir bütün olarak dördü birden yan yana yürümesi gerekirken, vahşi kapitalizmin sonucu olan her işin ödülü - havucu olan para öne çıktığı için bu dörtlünün en irisi tedavi edici sağlık hizmetleri olmaktadır. Sağlık, Alma Ata Bildirgesinin daha birinci bölümünde, temel insan hakkı olarak belirtilmesine rağmen parayla alınıp satılabilen bir hale gelmiş bununla birlikte ilaç da sıradan bir metaya dönüşmüştür.

 

GELİŞTİRİCİ SAĞLIK HİZMETLERİ: Tam olarak şöyle tarif edilmektedir: İnsanların kendi sağlıkları üzerindeki kontrollerini artırmalarını ve sağlıklarını geliştirmelerini sağlama sürecidir (Kaynak: Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesine Yönelik Ottawa Sözleşmesi. DSÖ Cenevre, 1986).

 

Bunu şöyle de tarif edebiliriz: Halkın sağlık okur yazarlığı. Eczacı, sosyal ve kültürel konumu itibarıyla halkına sağlık okur yazarlığı konusunda öğretmenlik yapabilecek yegane kişidir. Ve bu bir yurtseverlik borcudur. Eczacı bu borcunu ödedikçe karşılığını da maddi ve manevi olarak mutlaka alır.

 

Eczacının yurtseverlik borcu diye nitelediğim bu konuyu kahrolası kapitalizmin kuralları ile anlatmak gerekirse, aslında bu bir “hizmet satma” vakasıdır. Senelerdir söylene söylene değerini yitirmiş olan; “Eczacı artık bundan sonra raftan kutuyu alıp vermek yerine bilgisini satarak ekmeğini çıkartacaktır” ifadesinin ta kendisidir.

 

Bilgi satmanın kuralları vardır. Avukatın, psikiyatristin bilgi satma yöntemi başka eczacınınki başkadır. Eczacı bilgisini satarken karşılığı olarak kendisine duyulan güveni tahsil eder. Tahsil ettiği güvenin yanında, koruyucu sağlık hizmetlerine katkısı olacak doğru omega 3’ü verir bu kez kendi ekmek parasını tahsil eder.

 

Hayat da zaten böyle bir alışveriştir. Yeter ki kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın.

 

KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ: kişiye ve çevreye yönelik olmak üzere iki grupta incelenir. Kişiye yönelik koruyucu hizmetler doğrudan bireyleri ilgilendirmekte olup bağışıklama (aşılama), ilaçla koruma, erken tanı, iyi beslenme ve sağlık eğitimi şeklinde kısaca özetlenebilir.

Koruyucu sağlık hizmetlerindeki “Çevreye yönelik” olan grubu, TEB yolu üzerinden turuncu koltuklara ulaşmak isteyen meslek büyüklerimize bırakarak, bizler eczanelerimizde “Kişiye yönelik” grubunda neler yapabiliriz diye akıl yormak istiyorum.

 

Besin destekleri koruyucu sağlık ürünleri olarak önem kazanmıştır. Eczacı, çöp ürünleri eczanesine sokmayıp, en doğru olanları tüketiciye sunarak, bilgi aktaracak donanımda olmalıdır

 

Ne yazık ki halkımızın sağlık okur yazarlığı yoktur. Üçüncü büyük şehrimiz olan İzmir’de hala, ilk defa tansiyon, diyabet teşhisi alarak reçetesini getiren kişinin, alacağı ilaçla iyi olup işin sona ereceğini zannedenlerle karşılaşıyorsam, vay ki seksenbirinci büyük ilimizin köylerindekilere.

 

Gün diye tabir edilen sosyalleşmelerde, kısır, börek yedikten sonra hap yutup kilo vereceğini veya göbeğine Urfa biberli krem sürerek zayıflayacağını zannedenlere, bu işin böyle olmadığını birilerinin söylemesi gerek.

 

İşte o birileri biziz. Ve her gün bizim eczanelerimize geliyor bu insanlar. Bizim anlatmamız gerekiyor bu insanlara tansiyonun, şekerin ömür boyu yanlarında olacağını. Ve bu hastalıkla iyi geçinme yollarını biz tarif edeceğiz. Sabırla izah edeceğiz diyabetliye ayak bakımının önemini. Eczanemizde doğru bir kategori yönetimi yapabilmişsek önceden, o kişi kendisini ayak bakımı ile ilgili ürünlerin önünde bulacaktır zaten. İlgili ürünlerin en doğru olanlarını koyabilmişsek rafımıza sonuç kesin bir biçimde başarı olacaktır. Eczacı ekmeğini çıkartabileceği gibi kulakları defalarca teşekkürü duyacak, karşısındaki gözlerde, şükran ve minneti de  görecektir.

 

Ben duyuyorum ve görüyorum.

 

Her sabah yeni bir şevkle gidiyor, akşam geç olsun istiyorum.

 

Sevgi ve saygılarımla.

 

Önceki yazım ile ilgili olarak, telefon ile arayıp destek veren meslektaşlarıma da teşekkür ederim.

 

Ecz.Hüsnü KAYA

EDAK Ecza Kooperatifi Kurucu Üyelerinden

husnu.kaya@edak.org.tr 

0533 341 38 64

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat