Ecz. Ayşe ARIK COŞKUN
Kronik bir yalnızlık hissiyle çalkalanıyor şehirler, insanlar birbirlerini teğet geçip kalabalığın içinde kayboluyor. Bakın yüzlerine insanların; hep birşeyi kaçırıyormuşçasına büyük bir telaş, yorgunluk iliklerine kadar işlemiş ve çoğunda aynı donuk ifade...
Birinin derdi kirasını ödeyebilmek evinin, ayın sonunu getirememiş belli, öteki hafta sonu nereye kaçsam derdinde.. Biri açlıktan ölmek üzere, diğerinin çantası 3 ailenin aylık geliri ama ayakkabısına uyduramamış, mutsuz...
"Dünyanın en büyük derdi bende" demiş ya Ademoğlu bir kere, kimine göre bitmişsin, kimine göre de seninki de dert mi benim derdim yanında.. Şarkılar söylenmiş, şiirler yazılmış velhasıl dünyanın derdi bitmemiş arkadaş...
Kimsenin duracak, dinleyecek sabrı yok, herkes öyle haklı ki empati kuracak kadar vicdanı kendinde aramıyor bile.. Trafikte sinirli, evde yorgun, yolda dalgın, işte agresif, garip bir hal içindeyiz... "BEN" diye başlayan cümlelerden kurulu EGO kuleleri içinde hapsolmuş, etkisi birkaç saat süren beğenilerle süslenmiş, çok para kazanmanın ve satın alabilmenin en büyük erdem ilan edildiği sistemin içinde, yaşamaktan en uzak noktada...
Durdurun Zaman’ı...
Bir gün için yeniden uyanın yaşama... Önce gülümseyin sağlıkla uyanabildiğiniz için, sonra en güzel aksesuar olarak takın yüzünüze gülümsemeyi...
Evden çıkarken apartmanı silen görevliye "nasılsın?" deyin mesela... Karşılaştığınız herkes "Günaydın" ı hakediyor inanın. Domino taşı etkisi bu işte, o günaydın çoğalarak yayılacak evrene...
Bir günlüğüne rafa kaldırın "bi dakika önce beni dinle" sözünü, bu sefer ilk dinleyen siz olun. Belki de hiç oradan bakmamışsınızdır meseleye... Dargın olduğunuz birini arayıp hal hatır sorun. Belki o da dünden razıdır barışmaya... Korkmayın özür dileyin, kaybedeceğinizi sandığınız gurur kazanacağınız gönülden daha mı kıymetli sanki?! Sana güveniyorum deyin, bırakın kendinizi... Gözlerinin içine bakın konuşurken birinin, söylenmemiş tüm sözler orada işte... İnanın güzel dokunuşlarla çıkıyor güzel insanlar ortaya.
O emekli olunca gitmeyi hayal ettiğiniz Ege kasabasına bir bilet alın, ruhunuza bir jest yapın, en sevdiğiniz şarkıyı açın, bir kitap seçin ve içinde yaşayın o anı...
Komşunuza, meslektaşınıza, iş arkadaşınıza bol köpüklü kahveni içmeye geldim demek o kadar da zor değil inanın... Kırk yıl hatıra ne hacet, beş dakika güldürün yüzünü, yeter de artar bile... Bir çocuk sevindirin, birinin elinden tutun, sevdiklerinizin gözlerinin içine bakıp sarılın bir gün için... Umursayın, -Mış gibi yapmadan, gerçekten umursayın hayatınızdaki herkesi. Çünkü onlar sizin bir parçanız, eksikliğini ancak kaybedince anlayacağınız...
Tüm kutsal kitaplar, bütün kadim öğretiler, filozoflar, alimler, dervişler sevmekle başla demez mi insanoğluna? İşte şimdi tam burada o anı, "yaşanılan zamanı" kıymetlendirip, sevmek lazım sana sunduğu tüm güzellikleri...
Çünkü aslında bütün bunlar, akşam yatağa başınızı koyduğunuzda, bütün dünya derdinden uzak, içinde birşeyler yapabilmenin mutluluğuyla güzel geçen bir günü düşünüp, gülümseyerek uykuya dalabilmek için...
Çünkü bütün bunlar, doyasıya yaşadığını hissedebilmek için...
"Sahip olduklarından hoşnut ol, herşeyin olduğu gibi olmasının tadını çıkar. Hiçbir şeyin eksik olmadığını farkettiğinde dünya senindir."
Lao Tzu