Ecz. Ayşe ARIK COŞKUN

 

Sımsıcak yatağımızda uykuya dalmadan önce hepimiz dinlerdik masalları... Annemiz babamız , şanslıysak dedemiz, büyükannemiz anlattı durdu .. Biz o kafamızda yarattığımız gizemli dünyanın hayaliyle uykuya dala dala büyüdük ama büyüdükçe canımızı acıttı masallar...

Herşey, o yakışıklı beyaz atlı prensin artık gelmediğini anlayınca başladı belki.  Kimsenin bir ayakkabı peşinden tüm şehri gezecek kadar sabrı mı var da, sen Külkedisi olacaksın? Ya da uyuyan güzeli uyandırıp da büyüyü bozacak, sonra da evlenecek öyle mi? E biraz zor tabii..

Ne Leyla var artık, ne de Mecnun. Herkes bir ayrı tüketmiş, herkes ayrı yorgun... Bırakın çöle düşmeyi, yıllarca yolunu gözlemeyi, iki gün üst üste mesaja cevap gelmese, kesin engeli yersin!! Ulaşma biçimi değişince ne yapsın Ferhat! Zaten deleceği dağlar da kentsel dönüşüme girdi... Eğer müteahhitlikte alıp başını gittiyse,  ortanca mortanca ama o kadar parası olacak, idare ediversin artık Şirin...

Rapunzel olup saç uzatsan, saçını süpürge ettiğin oyar gözünü... Kuleye kapattığı yetmez, gitmek istesen dayak yersin, kaçsan sığınsan sokak ortasında bir namus cinayetine kurban olman an meselesi.. Senin sırma saçlarını niye uzattığına değil, mahkeme salonunda kravat takan iyi niyete bakar hakim!!! Bu ülkede kadın olmanın ne olduğunu güzelce öğretirler, sen de saçlarını isyanından kestirirsin...

Kırmızı başlıklı biricik kızını tek başına bakkala göndersen, aklından bin türlü komplo teorisi geçer insanın, kaldı ki ormana göndereceksin! Bir tanecik kurt olsa keşke bütün derdin!! Sapığı var, katili var, yankesicisi var, organ mafyası var, kapkaçı var, terörü var,  ekmek almaya gidip bir daha dönemeyeni var... Velhasıl ortalık toz duman.. Ortalık çakal kaynıyor, öyle ki Kurt’a koşup, kurtar beni diye sarılasın gelir...

Varolmayan Ülke’nin kahramanı Peter Pan... Hani şu kimsesiz çocukların kurtarıcısı olan... Benim "var" olan ülkemde o cemiyetin adı en az 3 yolsuzluk dosyasıyla anılırdı kesin.. Kayıp çocuklar da ya dilendirilir ya köle edilir ya da çoktaaaaan gelin... Şansları yaver gider de el uzatanları olursa, hayat güldürürdü yüzlerini. Yoksa hangi birine yetişecek ki iyilik perisi ?

Yalan söyledikçe burnu uzayan Pinokyo vardı tabii, nasıl unuturuz.. Hah işte o da siyasete atılırdı kesin... Burnu uzaya uzaya Kaf Dağına çıkardı da, kimse yalan söylediğine inanmazdı!Dokunulmazlık, bonus milletvekili emekliliği, bal tutup parmağını yalamak derken.. İşte alıp başını giderdi... Sevgili manevi babası Geppetto Usta marangoz atölyesini mobilya fabrikasına çevirip, ihracat rekoru kırınca bir şüphelenirdik , sonra da dönüp yakışır dedik, koskoca Pinokyo’nun ustası, atölyelerde mi sürünseydi yani...

Eee sonra mı? Bu hikaye herkese tanıdık gelir..

Pamuk Prenses’i atlamayalım, o kadar güzel olunca aynayı, üvey anneyi kim takar, girer bir stil yarışmasına, hikayesini gözyaşlarıyla anlatıp birinci olurdu! Arkasından bir iki dizi başrolü... Sonrasında 7 tane cüceyle ormanda yaşam mücadelesini anlatan reality show hazırladın mı, tamam!!! Reyting rekorları kırardı hiç kuşkusuz... Velhasıl herkes gibi kendi yolunu bulup, fenomen bile olurdu...

Ah bir de Heidi vardı, Alp dağlarında koşup oynayan...  Büyüyüp eczacılık okurdu diyelim... Dönüp  köyüne eczane açsa, akşama kadar muayene ücreti tahsil edip, beloc tan niye fark çıktığını günde 20 kere anlatıp, ayın sonunu nasıl getireceğini hesaplayıp dururdu... Neşesi de azalırdı bir gün, o da yorulurdu..

 

Küçükken ne güzeldi oysa...

Hayallerimizi süsleyen, hep mutlu sona erişen hikayeler...

Dünya hep böyleydi de bizden mi sakladılar?

Yoksa biz büyüdük diye mi kirlendi acaba?

 

Aaa uyandınız mı ?

GÜNAYDIN!!!

 

Ecz. Ayşe ARIK COŞKUN

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat