Ecz. Ayşe ARIK COŞKUN

 

 

"Affetmek!"

Sürekli karşılaşır oldum bu kelimeyle son zamanlarda, hep affet, özgürleş, ağırlıklarını at, seni üzen düşüncelerden uzaklaş diye seanslar, seminerler, yazılar heryerde ... İyi de, affetmek için önce bir dargınlık gerek... Ne oldu da darıldık biz kendimize?

Yoruluyoruz evet, çalışmaktan, konuşmaktan, paylaşmaktan, düşünmekten, yaşamaktan yoruluyoruz... Günleri kovalıyoruz ama o günün aslında sana verilmiş 24 saatlik bir armağan olduğunu unutuyoruz. Bunca kaosun içinde aslında en önemli unsur olan "Kendimizin ne isteğini?" soramadan geçiştiriyoruz zamanı... Birikiyor işte iç sesimizin bağırıp da bizim duymadıklarımız, konuşamadıkça, anlatamadıkça beklentilerimiz, yapmayı çok istemeyip de, sırf "Elalem ne der?" korkusuyla geri çekildiklerimiz... Sonra mı? Sonrası malum... Koskoca bir dargınlık!!! 

Bakın çocuklara, küskünlükleri kısa sürer, beklentileri azdır çünkü... En büyük kavga "Ama o benim oyuncağım" dan, "yok arkadaş bu sefer kaleye ben geçmem" den çıkar, belki biraz itiş kakış, bi bakmışsın, can ciğer kuzu sarması olmuşlar beş dakika sonra... Çünkü onlar konuşurlar, biriktirmezler içlerinde, kin, intikam değildir mesele... Gövde gösterisi de yapmazlar aslında, ne istiyorlarsa öyle dimdirekt söyleyiverirler!!! Kaçımız gerçekte aklımızdan geçenleri söyleyebiliyoruz ki ? Dilimizin ucuna gelip gelip, boğazımıza düğümleniyor sözler. Kişisel çıkarlar, aman kötü olmayayım’ lar, banane canım’ lar , durduk yere bela almayalım’ lar, hatta en iyi niyetlisinden bana kırılır mı ’lar hep içimizde...

İnsan büyüdükçe bir adaptasyon halinde kendinden vazgeçmeye başlıyor aslında... Kaç kişi sevdiği işi yapıyor? Ya da kaç kişi yaptığı işi artık sevebiliyor? Günde ya da haftada hayatta en çok yapmak istediğin birşeye, huzur bulduğun bir hobiye, bir dosta, biraz dünyadan uzak sohbete, birini can kulağıyla dinlemeye kaçımız vakit ayırıyor? Birini kıskanmadan, rekabet etmeden, yerinde olmayı istemeden gerçekten başarısını ayakta kaç kişi alkışlıyor? Kaç kişi sevdiklerinin arkasında günahıyla sevabıyla duruyor? Kaç kişi deli gibi sevdiğini taktik yapmadan söylüyor?  Ya da kaç kişi artık bitmiş ilişkilerin peşinden statü, rahat uğruna gözünü kapatıp devam ediyor?

Ben söyleyeyim çok kişi... Modern toplumların kanseri oldu, bireysel çıkarlar uğruna mübah edilen herşey. Kendimizi unuttuğumuz yetmezmiş gibi, bu hayatta ne istediğimizi de, neyle mutlu olduğumuzu da itiraf etmeyi unuttuk...  

Hayat artık, instagramdaki filtreler, kredi borcunun dibine vurduğu halde en zengin benim havasında gezmeler, en kusursuz fondötenle bebek gibi yüzler, photoshopla yapılmış kopyala yapıştır internet haberleri, herbiri kendi adımı daha bi fazla duyurayım, biraz daha kazanayım derdindeki çakma iyilik melekleri, sosyal medyada imparatorluk kuracak kadar dostum var deyip, evde 3 gün hasta yatsa kapısı çalınıp bir tas çorba yapılmayacak acınası yalnızlar kadar gerçek!

Sonrası mı? Sonrası malum... Koskoca bir dargınlık..!!

Affetmek???

Yoook caanım, hıh, ben hiç kendime darılır mıyım?

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat