Yrd. Doç.Dr. Bülent KIRAN
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Eczacılık İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanı
Bornova-İzmir
Dünya’da ve Türkiye’de son yıllarda sağlık alanında önemli değişimler yaşanmaktadır. Giderek artan nüfusla birlikte, yaşlı nüfusun artışı, bulaşıcı hastalıklarla birlikte kronik hastalıkların insidansı ve prevalansının artarak karmaşık bir hastalık örüntüsünün görülmesi, giderek teknoloji odaklı hale gelen tıbbi uygulamalar, artan iletişim, ulaşım olanakları, medyanın etkisi ve sosyal güvenlik kapsamının genişlemesiyle birlikte toplumun sağlık hizmeti alma talebinde önemli bir artış meydana gelmiştir.
Sağlık reformlarıyla birlikte hastane hizmetlerinin ağırlığının kamudan özele kaymaya başlamasıyla sağlık kuruluşları arasında artan rekabet, sürekli güncellenen sağlık mevzuatı, özel sağlık kurumlarının uluslararası çalışma (sağlık turizmi) taleplerine bağlı akredite olma zorunlukları, artan tıbbi ürün ve hizmet çeşitliliği gibi etkenlerle, sağlık kurumlarının her konuda hızlı karar vermesi, hizmetlerin etkin ve verimli yönetimi için tüm bu değişimlerin yapılandırılacağı temel felsefenin doğru olarak tespit edilmesini, uygulamaların doğru bir planlama, etkin bir yönetim ve organizasyon ile bu temel felsefe üzerine yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır.
Son yıllardaki bu hızlı dönüşüm, sağlık hizmeti sunumunda “hasta odaklı” bir yaklaşımı, bireysel tedavi planlarını öne çıkarmış, artan tedavi maliyetlerinin kontrolü ve sınırlı olan kaynakların daha etkin ve verimli kullanılması için tüm süreçlerde etkin bir kontrol mekanizması oluşturulması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Çok bileşli ve son yıllarda tıpta, “hasta odaklı” sağlık hizmetleri kavramın gelişmesiyle ortaya çıkan paradigma değişimi, ilaç ve onun yönetiminden sorumlu eczacıların, klasik görevleri dışında, “akılcı ilaç kullanımı”nın sağlanmasında daha etkin rol almalarını zorunlu kılmaktadır. Amerika Birleşik Devletinde, yıllar önce, eczacıların kliniklere girmesiyle başlayan akılcı ilaç kullanımı uygulamaları sayesinde, bugün eczacılık hizmetlerinde “klinik eczacılık” ayrı bir uzmanlık haline gelmiş, sağlık ekibi içinde eczacılar bu süreçte ilaç uygulamalarında hekim ve hemşireler için vazgeçilmez iş ortağı olmuşlardır.
Sağlık harcamaları içinde salt bir gider kalemi olarak görülmemesi gereken ve sadece değişim değeri açısından değil, kullanım değeri açısından da sağlık hizmetlerinin sunumu içinde özel bir yere sahip olan ilaç; bakım, koruma, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri süreçlerinin başarısını doğrudan etkileyen bir öneme sahiptir.
Türkiye’de bugün yataklı tedavi kuruluşlarında ilaç yönetimi; ihtiyaç belirlenme(ilaçların seçimi), tedarik (ihale ve satın alma süreçleri), ürünlerin hastanelere girişi (muayene ve kabul), depolama (güvenli saklama, miyad ve stok kontrolü) ve dağıtımı (orderların karşılanarak servislere ve ilgili birimlere gönderilmesi) aşmalarından oluşan klasik bir eczacılık hizmetinden oluşmaktadır.
Oysa, ilaç hatalarının önemli bir kısmı ilaçların hastane eczanesinden servislere gönderilmesinden sonraki süreçte; kayıp-kaçaklar, yanlış ilacın, yanlış hastaya uygulanması, kliniklerde miadı geçen veya bozulan ilaçların tespit edilememesi, ilaçların hastalara uygulanması sırasında ortaya çıkan uygulama hatalarına müdahale edilememesi, yan etkilerin izlenmememesi, yan etkilerin kaydedilip bildirilmesi (farmakovijilans çalışmaları) ve ilaç-hasta uyuncunun sağlanamaması gibi konularda ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle, Türkiye’de akılcı ilaç kullanımıyla artan sağlık hizmetleri harcamaları içindeki ilaç payının maliyet-etkin uygulanmalarla dengelenmesinin sağlanabilmesi, kliniklerde ilaç hatalarının önlenebilmesi ve ilaç güvenliğinin sağlanabilmesi için klasik eczacılık hizmetleri dışında, eczacıların sevislerde hasta bakım uygulamalarına katılmasını sağlayan bir sistem, paradigma değişimini gereklidir.
Ülkemizde geçerli ulusal mevzuata göre bunun yasal zemini mevcut olmasına karşın uygulamada hayata geçmediği görülmektedir. Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin (13.1.1983 tarih ve 17927 Sayılı Resmi Gazete Mükerrer) “İ – Eczacıların Görev ve Yetkileri” başlığı altında yer alan 122. Maddesinde; “Eczacılar, baştabip tarafından kurumun eczane, laboratuvar ve kliniklerinde çalışmak üzere görevlendirilirler. Bu görevlendirme münavebe ile de olabilir” denilmekte ve 122. maddenin (b) fıkrasında; “Kliniklerde çalışan eczacılar klinik şef veya uzmanı ile vizit ve kontrvizitlere çıkar, yazılan ilaçları eczaneden teslim alır ve bunların usulüne uygun olarak hastalara ulaşımını sağlar. Servis acil ilaç dolaplarının eksikliklerini zamanında tamamlar. İlaçların sarflarını yapar ve ayrıca baştabibin vereceği meslekleri ile ilgili görevleri yerine getirir, denilerek eczacıların hastanelerdeki “Merkez Eczaneler” dışında, “klinikler içinde” de görevleri olduğunu açıkça hükme bağlanmıştır.
Ancak bu hüküm, gerek Sağlık Bakanlığı, gerekse diğer kamu ve özel hastanelerinde yeterli eczacı istihdam edilmemesi, hizmetlerin daha çok teknisyen ve diğer yardımcı personel eliyle yürütülmeye çalışılması, özetle, “eksik eczacı istihdamı” politikaları sebebiyle, uygulamaya konulmamış kadük bir hüküm olarak kalmıştır.
Oysa, bugün dünyada giderek yaygınlaşan eğilim, eczacıların sağlık sistemi içinde ilaç ve tıbbi malzeme uygulamalarında hasta güvenliğinin sağlanması için daha etkin rol almalarını sağlayacak düzenlemeler yapmayı gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, “hasta odaklı” eczacılık hizmetlerinde; ilaçların temin, depolama, dağıtım işlemleri yanı sıra, doğru hastaya, doğru ilacın, doğru yolla, doğru dozda, doğru zamanda uygulanarak ilaç hatalarının önlenmesini, yan etkilerinin izlenerek bildirilmesini (farmakovijilans çalışmaları) ve bertaraf edilmesini, atık ilaçların çevreye zarar vermeden imhasını, yasaya uygun olarak geri çekme işlemlerinin yapılmasını, özetle ilaçların tedarik işlemlerinden hastaya uygulanması ve etkilerinin izlenmesine kadar tüm süreçlere etkin eczacı katılımının sağlanması beklenmektedir.
İlaçlarla ilgili tüm süreçlerin kayıt altına alınmış olmasını, ilaç güvenliği ile ilgili tüm tehditlerin sıfır hata ile bertaraf edilmiş bir sistemle çalışmasını hedefleyen ve bunu zorunlu kılan “Uluslararası akreditasyon standartları” da bu paradigma üzerine kurulmuştur.
Bu değişimi algılamadan ve gerekli düzenlemeler yapılmadan; ilacı sadece ekonomik bir meta olarak gören ve “değişim değeriyle” değerlendiren, eczacılık hizmetlerini de yalnızca “temin ve dağıtımdan ibaret sayan” bir anlayışla, Türkiye’de kamuda ve özel sağlık kuruluşlarında dünya standartlarında çağdaş bir ilaç yönetimi-eczacılık hizmetleri uygulaması sergileyebilmek ve ekonomik-sağlık bakımından beklenen kamusal yararın sağlanabilmesi olanaksızdır.