Yrd. Doç. Dr. Bülent KIRAN

Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

Eczacılık İşletmeciliği Anabilim Dalı

kiran.bulent@gmail.com

 

Bugün, Dünya’da milyonlarca meslek sahibi insan herhangi bir meslek örgütünün üyesidir. Çünkü “örgütlü olmak, hem kendi meslek haklarını, hem de toplum çıkarlarını koruyabilmek, savunabilmek ve güçlü olmak,  demektir”. İşte bu sebeple, ne pahasına olursa olsun, kendi karar ve uygulamalarını topluma dayatmalarla kabul ettirmek isteyen hükümetler ve çıkarcı yandaşları, sivil toplumun güçlü örgütlere sahip olmasını istemezler.

Bu sebeple, dünya üzerindeki bir çok coğrafyada emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçisi konumundaki yerel hükümetler, örgütlü toplumu zayıflatmak ve ortadan kaldırmak için insanlara, “birey olma”, “bireysel davranma” gibi kulağa hoş gelen kavramları medya araçlarıyla empoze ederek, bireysel davranmanın bir özgürlük ve hak olduğu algısını” yaratmaya çalışmaktadır.

Ülkemizde de her geçen gün sivil toplum ve meslek örgütleri üzerinde siyasal baskılar artarken, gezi parkı olaylarıyla yükselen toplumsal muhalefete destek veren Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği(TMMOB)’nin mesleki konularda uzman görüşü ve onayı verme yetkilerinin kısa bir süre önce bir gecede torba yasayla değiştirilerek siyasal erke (Şehircilik Bakanlığına) devredildiğini hatırlayalım.

Öte yandan, tarihten çıkardıkları dersler ve yaşadıkları zorluklarla örgütlü olmanın bilincinde olan geçmişteki meslek büyüklerimiz, bizlere, Türk Eczacıları Birliği ve Ecza Kooperatifleri ile ülkemizin en köklü ve güçlü meslek örgütlerini kurarak emanet etmişlerdir. Küçük olsun, benim olsun anlayışıyla kurulmuş, tabanı belli bir çevreyi aşmayan dar ölçekli eczacılık dernekleri bir yana, bu iki temel eczacılık örgütünün mevcut tüzük yapılarıyla varlığını koruması, Türkiye’de eczacılar için hayati öneme sahip bir “sigorta” niteliğindedir.

Özellikle, kaynağını Anayasa’dan almış, 1956 yılında özel kanunla kurulmuş Türk Eczacıları Birliği(TEB), sadece bir sivil toplum örgütü değil, çalışmalarında hem halk sağlığını gözeten, hem de meslek çıkarlarıyla bağdaştıran kamu kuruluşu tüzel kişiliğine sahip, akademik ve demokratik bir kitle örgütü misyonu taşımaktadır.

Günümüzde,14 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanan 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulan “Sağlık Meslekleri Kurulunun görev, çalışma usullerini belirleyen yönetmelik” ile Türk Eczacıları Birliği ’de dâhil tüm sağlık meslek örgütlerinin “meslek etik kodlarının oluşturulması” ve “disiplin cezalarının verilmesi” gibi birçok önemli işlevleri Anayasa ile kurulmuş özerk TEB, Türk Tabipler Birliği gibi kuruluşların elinden alınmış bulunmaktadır.

Ayrıca, demokrasi söylemleri altında birden fazla meslek odası kurulmasının teşvik edilmeye çalışılması, meslek örgütlerine zorunlu üyeliğin kaldırılması gibi “özgürlük ve hak” kavramları ardına gizlenmeye çalışılan sözde “ileri demokrasi ürünü” yeni düzenlemeler gerçekte, “böl, parça ve yönet” emperyalist taktiğinin bir yansımasıdır. Yapılmak istenilen bu tür düzenlemeler, meslek oda ve birliklerinin gücünü zayıflatmaya, meslek odalarını bir dernek yapısına geriletmeye ve böylece iktidara karşı güçlü meslek ve toplumsal muhalefet yaratma potansiyeli olan örgüt yapısını yıkmaya yönelik olduğuna hiç şüphe yoktur.

Öte yandan,1984-1990’lı yıllardaki TEB ve oda Yöneticilerinin onurlu mücadeleleri sonucu kazanılan “sürsarj hakkı”, “standart iskontolu tek tip kurum sözleşmeleri” “hasta katılım paylarının maaşlardan kesilmesi”, “eşdeğer ilaç verme yetkisi” gibi önemli mesleki kazanımlarla dolu bir miras devir alan son on yılın TEB yönetimleri, kendi mesleki tabanına giderek yabancılaşmış, kendisine bağlı alt örgütlerinden kopuk, tarihsel örgüt geçmişi felsefesine ve duruşuna aykırı, ilkesiz bir hareket tarzıyla, sadece siyasi iradeye yakın durarak mesleki ve toplumsal hakların korunamayacağının en somut örneği haline gelmişlerdir.

Eczacılık mesleğinin küresel ölçekte yaşadığı büyük değişim sürecinde, değişimlere öncülük etme yetisinden uzak, gündemin peşinden sürüklenen ve günü kurtarmaya çalışan, toplumsal ve mesleki çıkarları savunmadaki yetersizliklerini, siyasi erke yakın durarak kapatmaya çalıştıkça daha çok mevzi kaybeden ve saygınlığını yitiren bir yönetim anlayışı, eczacılık mesleğinin bugün içinde bulunduğu durumun baş sorumlusu ve özeti niteliğindedir.

Tüm eczacıların yıllardır büyük bir özlemle beklediği sorunlara çözüm getirecek yeni yasal düzenleme, 6308 sayılı kanunla yapılmış, sorunlar çözülmüş görüntüsü verilmiş, ancak, bu yasa, bütün eczacılık mesleği sorunlarını sadece  “serbest eczacıların” omuzlarına bırakan ve yeni mesleki sorunlara zemin hazırlayan bir düzenleme olmaktan öteye gidememiştir.

2023 yılında, sayıları 60.000’i geçecek olan ülkemiz eczacılarının, eczane sayısını sınırlayan bu yeni yasayla nerede istihdam edileceğine yönelik tek bir TEB stratejik planı dahi bulunmaması, üstelik olan biteni sadece seyreden bir Yönetimin de, bu durumdan şikâyetçi olması vahimdir.

Geleceğe umutlu bakabilmek, saygın ve onurlu bir duruşa sahip güçlü bir meslek örgütünden geçmektedir. Bunun için, öncelikle her bölge eczacı odasının kendi bölgesinde sorunların üstesinden gelebilecek, geçmişi temiz, mesleki ve entelektüel birikime sahip, bölgesinin ve mesleğinin sorunlarını iyi bilen, deneyimli ve akademik bir yaklaşımla sorunları analiz edip, ekip anlayışı, işbirliği ve dayanışmayla çözümler üretebilecek oda yöneticileri ve delegasyonu ile diğer organlarını seçmesi ve akabinde tek vücut olmuş, güçlü Türk Eczacıları Birliği yapısını, özlenen örgütü yaşama geçirecek kadroları iş başına getirmesi önemli bir görevdir.

Bunun için eczacıların artık tribünden sahaya inmeleri, genel kurullara ve seçimlere katılarak, gelecek dönemlerin yönetici kadrolarının oluşturulmasında sorumluluklarını yerine getirerek “oylarını akılcı kullanmaları” bir zorunluluktur.

Demokrasinin ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir toplumda tam bir “sağlık ve iyilik” halinden söz edilemez. Bu bağlamda, eczacılar kendi meslek hakları yanı sıra, ülke sorunlarına da duyarlılık göstermek zorundadır. Bunun için meslek örgütü yöneticilerini belirleyen seçimlerle birlikte, ülkemiz siyasetine yön verecek yerel ve genel seçimlere de katılarak, oylarını çağdaş bir Türkiye için kullanmak en temel vatandaşlık görevidir.

Zaman tarihten ve yaşadıklarınızdan ders çıkarak, oylarınızı aydınlık bir gelecek için kullanma zamanıdır. Unutamayalım ki, “karanlığın en zifiri olduğu an aydınlığa en yakın zamandır”. Karanlığa bir ışıkta siz yakın. Ülkemizin ve mesleğimizin yolu açık olsun.

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat