Ecz. M. İbrahim ÖZKOL
TEB Doğal Delegesi
Yeni bir seçim dönemindeyiz. Bu günlerde odalarda kongreler toplanıyor, kasım ayında ise Teb’de kongre toplanacak, geçmiş iki yılın değerlendirmeleri yapılacak ve önümüzdeki iki yılın yöneticileri seçilecek. Birden fazla grubun aday olduğu odalar dışında eczacıda bir heyecan gözlenmiyor. Farklı grupların yarışacağı odalarda meslek ve örgüt kısmen tartışılsa da gündemin ana konusu kimlerin seçileceği ile sınırlı. Teb kanadında ise Büyük kongre için son hazırlıklar yapılıyor, destek veren veya verecek olan delegelerin sayısını arttırmak için çalışmalar yapılıyor. Seçilen delegelerin büyük bölümü de Teb yönetimine kimin seçileceğine odaklanacak. Oysa sorunlarımız kimin seçileceğinin çok ötesinde birikmiş ve karmaşıklaşmış durumda. Örgütümüz son yıllarda sorunların artmasına engel olamayan, çözüm üretemeyen, asli görevi olan ilaç ve eczacılık konusunda bile etkili sözü olmayan, tabanla iletişimi hızla azalan bir görüntü sergiliyor.
Sorunlarımızın neler olduğunu herhangi bir eczacıya sorsak en az 10-15 tane çok önemli ve hepimizin katıldığı sorunu sıralayabilir. Ancak temel sorunların çözümü noktasında akılcı uygulanabilir ve herkesin katılabileceği ortak projeler üretilebildiğini söylemek zor. Bu duruma hızla değişen dünyanın ve ülkemizin koşullarının etkisi mutlaka var ancak olanlara seyirci kalmak ve umutsuz olmak gibi bir lüksümüz de yok. Eğer ülkemiz insanının daha sağlıklı koşullarda yaşaması, daha nitelikli sağlık hizmeti alması ve tüm meslektaşlarımızın daha iyi koşullarda mesleğini sürdürmesini istiyorsak elbette yapabileceğimiz çok şey var. Bunun için ilk koşul demokrasiyi sindirmiş ve kollektif üretmeye ve ürettikleri için mücadeleye açık örgütlenme modelini oluşturmaktır.
TEB nedir?
İlaç konusunda uzman olan tek meslek grubu eczacıdır. Hasta için ilaç, hasta olduğunda karşılaşabileceği ve talep esnekliği olmayan kullanımına kendisinin değil hekimin karar verdiği bir üründür. Hasta ile hekim ve eczacı arasında ilaçla ilgili asimetrik bilgi olarak adlandırılabilecek bilgi uçurumu vardır. Hasta tedavisiyle ilgili ilaçlara erişim engelleri olup olmadığını veya erişim zorluklarını sorunla karşılaşmadan bilemez. Yurttaşın sağlık hizmetlerine ve ilaca erişimi bir hak olup kamu otoritelerinin görevi bu hakkın kullanılabilmesini sağlamaktır. Eksik veya hatalı uygulamalar olduğunda da kamu kurumu niteliğinde kurulmuş olan meslek örgütlerinin görevi uyarı ve gerektiğinde baskı oluşturmaktır.
Çünkü Anayasa’nın 135. Maddesine göre kurulmuş meslek birlikleri kamu kurumu niteliğinde tüzel kuruluşlardır. Bu nitelik birlikleri sendika, dernek, vakıf, kooperatif gibi diğer örgütlerden ayırır. Kamu kurumu niteliği 6643 sayılı yasada da belirtildiği gibi Birliğimize halk sağlığını koruma görevi de vermektedir. Devlet Denetleme Kurulu’nun 2009 yılı raporunda meslek örgütlerinin kuruluş gerekçeleri şu şekilde yer almaktadır.
“Meslek örgütlerinin ortaya çıkışının iki temel sebebi vardır. İlki, mesleğin ve meslektaşların çıkarlarının korunmasına ilişkindir. İkinci ise toplumun tamamına ve devlete yöneliktir; toplumsal gereksinimlerin karşılanması ve kamu yararının korunmasına katkı sunmasıdır (Devlet Denetleme Kurulu, 2009, s. 13)”
Yine aynı raporda meslek örgütlerinin devlet ile olan ilişkisinin bazen çatışmacı bazen de uyum içinde birbirini etkilediği belirtilmektedir.
Meslek örgütleri diğer görevlerinin yanında ortak çıkarları doğrultusunda siyasal erki ikna etmeye çalışan örgütlü baskı gruplarıdır. Burada bahse konu ortak çıkar mesleki çıkarın yanında kamusal çıkardır. Bahsedilen çatışmanın da amacı siyasal erke alternatif olmak değil etki etmektir. Her kişinin olduğu gibi her kuruluşun da iktidar savaşına girmeden politika üretmek, politikacıya yol göstermek hakkıdır. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları için özellikle kendi alanlarında politika üretmek hak olmanın yanında aynı zamanda görevdir.
İşveren örgütleri gücünü üretim aletlerine sahip olmalarından yani sermayeden alır, işçi örgütleri sendikalar o makinaları çalıştıran emek gücünden alır, meslek örgütleri ise gücü entelektüel birikiminden alır. Meslek örgütleri bu birikimi kullanarak politika üretir ve kamu otoritesine baskı oluştururlar. Hem mesleki hem de kamunun ve halkın çıkarlarını bu baskı gücü ile korur ve geliştirirler. Bu entelektüel birikim oda yönetimine veya Merkez Heyetine seçtiğimiz arkadaşlarımızın birikimi değildir, bu birikim örgütü oluşturan her bireyin kolektif birikimidir. Yöneticilerin görevi bu ortak birikimi doğru kullanmaktır; kutuplaşmadan, ayrıştırmadan ve ötekileştirmeden. Bugün yaşadığımız sorunların en başında maalesef meslek içindeki kutuplaşma ve örgüt içi demokrasinin büyük oranda sadece sandığa endekslenmesinden kaynaklanıyor. Bu ayrışma politik bir ayrışma da değil, mesleğe ve geleceğe farklı bakıştan da kaynaklanmıyor. Kişisel hırslar, kariyerizm ve ikili ilişkilerle yürütülen koltuk savaşının sonucu “kazanan her şeyi alır” mantığıyla bütünleştiğinde ayrıştırma ve kutuplaşma artıyor, odak noktası kişilere dönüşüyor, tabanın örgütten beklentisi azalıyor ve hızla uzaklaşıyor. Tabanın beklentisi ve ilgisi azalınca politika üretme ve bu politikalar doğrultusunda mücadele isteği daha da azalıyor, ayrıştırma ve kutuplaşma daha da artıyor. Özet olarak örgütlülüğü hızla azaltan ve gelecek kaygısını arttıran bir döngü içindeyiz. Bu döngüyü kırmak mümkün mü? Elbette mümkün. Bunun için;
Nasıl bir eczacı,
Nasıl bir eczacı odası,
Nasıl bir ilaç,
Nasıl bir Türk Eczacıları Birliği
Olması gerektiğini tartışmamız ve ortak bir bakış oluşturmamız gerekiyor. Tabii ki oluşan bu bakışı nasıl hayata geçireceğimiz de önemli bir başlık. Bu başlıklarla ilgili görüşlerimi daha sonraki yazılarda paylaşacağım.
Saygılarımla
Ecz. M. İbrahim ÖZKOL
TEB Doğal Delegesi