Ecz. M. İbrahim Özkol

TEB Merkez Heyeti Önceki Üyesi

Büyük Kongreye giderken

Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresi bu hafta toplanıyor. Aday olacakların görüşmeleri ve ziyaretleri tamamlanmış durumda. Doğal olarak halen yönetimde olan adaylar son iki yılda yaptıkları işleri ve sağladıkları faydaları öne çıkararak, diğer adaylar ise ağırlıklı olarak mesleğin büyüyen sorunlarını anlatarak, mevcut yönetimin eksik kaldığı konuları ve yapamadıkları işleri eleştirerek destek istediler. Yılların deneyimi bize gösteriyor ki her iki taraf da seçim gününe kadar bu söylemleri ile delegeleri ikna etmeye çalışacaklar. Sonuçta delegelerin takdiriyle yeni yönetim oluşacak ve önümüzdeki iki yıl boyunca bizler adına Birliğimizi yönetecekler.

Bu süreç kuşkusuz temsili demokrasinin doğal bir gereği olmakla birlikte birçok eksiği de barındırdığı için eczacı kamuoyunun büyük bir bölümünde heyecan uyandırmıyor, verilen onca emek hakkettiği karşılığı bulamıyor. Süreçteki eksiklere geçmeden önce Birliğin yapısını ve özelliklerini hatırlamakta fayda var.

Örgütün niteliği

Türk Eczacıları Birliğini dernek ve sendika gibi Sivil toplum örgütlerinden ayıran birinci özellik sadece serbest eczacıları kapsıyor olsa da zorunlu üyelik olmasıdır. İkinci özellik ise kuruluş yasasında da belirtildiği gibi “kamu kurumu niteliği” taşımasıdır. Bu özellik eczacıların hak ve menfaatlerini savunma ve geliştirme yanında kamunun, yani halkın hak ve menfaatini de koruma ve halk sağlığına katkı verme görevini de kapsar. Gelişmiş demokrasiler neden Kamu kurumu olarak doğrudan yürütme organına bağlı değil de kamu kurumu niteliğinde ayrı bir örgütlenmeye ihtiyaç duymuştur? Bu sorunun da en kısa yanıtı; üyeleri tarafından seçilen bir yapı olması, üyelerinin ve kamunun yararını birlikte savunan, çözüm üreten ve söz söyleyen bağımsız bir güce olan ihtiyaçtan kaynaklanıyor olmasıdır. Kamu kurumu niteliğindeki yapılar yasalarından aldığı yetki ile üyeleri ve kamunun yararı için kamu otoritesine karşı sivil toplum örgütleri gibi bir baskı gücü oluştururlar.

Baskı gücünü işçi örgütleri emek gücünden,

İşveren örgütleri sermayeleri ve sahip oldukları üretim araçlarından,

Bizim örgütlerimiz ise entelektüel birikiminden alırlar.

Her ne kadar eczanelerin sahibi olsak da asıl gücümüz mesleki bilgimiz ve bu bilgiyi sunarken verdiğimiz emektir. Bu nedenle doğru bilgiyi çoğaltmak, topluma aktarmak ve karşılığını talep etmek en doğal hakkımızdır.

Örgütlenme yapısı

Birliğin örgütlenmesi yasal olarak odalarda doğrudan üyelerin, merkezde oda seçimlerinde belirlenen delegelerin seçimiyle oluşur. Üyelerle merkezdeki yapı arasında köprü olan odalar bu görevlerini yaparken atadıkları komisyonlar ve temsilciliklerden de yararlanırlar. Yapıyı niceliksel olarak ifade etmek gerekirse; 56 eczacı odasının kurulları, komisyonları, delegeleri ve Birliğin merkez organları toplamı yaklaşık 2000 eczacıdan oluşur. Bu açıdan bakıldığında güçlü bir örgüte sahip olduğumuz söylenebilir. Bu gücü doğru kullanabilmek için karar alma süreçlerine en yüksek oranda katılımın sağlanması önemlidir.

Karar alma süreçleri

Karar alma süreçlerinde de birçok mekanizma yer alır. Odalarda genel kurullar, komisyonlar ve odanın organları bu süreci yürütürken merkezde Büyük Kongre, değişik konularda düzenlenen kongre ve çalıştaylar, her dönem üç defa düzenlenmek zorunda olunan bölgelerarası toplantılar, merkezde oluşturulan komisyonlar, atölye çalışmaları, başkanlar danışma toplantıları, genel sekreterler ve saymanların periyodik toplantıları merkez organlarının karar alma süreçlerine katkıda bulunurlar. Yapısal anlamda eksikleri olsa da karar alma süreçleri için şeklen demokratik bir yapı olduğunu kabul edebiliriz. Bu yapıların verimli çalışması ve sürece etkisi ise başarı için önemli bir unsurdur. Alınan kararların ve projelerin uygulanması konusunda eczacı kamuoyunun büyük bölümünün ikna edilmesi ön koşuldur. Tabanın ikna olmadığı ve desteğinin sağlanamadığı hiçbir projenin başarı şansı yoktur.

Sorunlarımız neden azalmıyor?

Şüphesiz sorunlar yaşadığımız dünyanın hızla değişmesi ve ülkemizdeki koşullardan bağımsız değil. Ancak bize düşen görev koşullara teslim olmak değil mesleğimiz ve halkımızın lehine koşulları değiştirmeye çalışmaktır. Sorunları çözebilmek için kaynağını ve değişimin ne yönde olacağını tespit etmek gerekir. Örgütümüzün en iyi yaptığı ve en çok zaman harcadığı şey de tespit etmektir. Örnek vermek gerekirse özellikle son yıllarda sürekli tartıştığımız ve defalarca tespit ettiğimiz önemli bir kavram meslek hakkıdır. Eczacılığın sadece ilaç tedarikçiliği olmadığını, danışmanlık rolünü öne çıkararak meslek hakkı elde etmemiz gerektiği sürekli gündemimizdedir. Ancak hayata geçecek projeler geliştirme ve başlatılan projeleri sürdürme konusunda maalesef kararlılık yok. “Rehber eczanem” projesi bunun en somut örneği. 7.500 eczacının eğitim aldığı, emek verilen, meslek hakkına giden yol olarak görülen bu projenin akıbeti ortada. Benzer şekilde “önce müzakere, sonra mücadele” sloganıyla yola çıkılmışken önemli bir olay olan Ankara mitingi mücadele için bir araç mıydı yoksa sadece miting yapmış olmak mı amaçlanmıştı? Bu konu elbette tartışılmalıdır ama görülen şey eczacının beklentisini karşılamamış olmasıdır. Hal böyle olunca şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:

“Mesleğin gidişatından memnun olan var mı?”

Muğla bölgelerarası toplantının en önemli sorusu bence buydu. Merkez Heyeti üyelerinin, oda yöneticilerinin ve delegelerin bulunduğu salona hitaben Şanlıurfa Oda başkanımız Süleyman Acar tarafından sorulan bu soru karşısında salonun sessiz kalması bir yana böyle bir sorunun bu ortamda sorulması bile oldukça düşündürücü. Bu sonuçtan toplantıya katılanların gelecekten umutsuz olduğunu söylemek haksızlık olur ama en azından yaşadığımız sürecin umudu arttırmadığını söyleyebiliriz.

Ne yapmalı? Kolay olan mı, doğru olan mı?

Dört gün sürecek Büyük Kongremiz önümüzdeki döneme yön verecek en büyük karar alma organımızdır.  Geçmiş tecrübelerimize göre Kongrenin en fazla meşgul olacağı şey ne yazık ki kimin seçileceğidir. Elbette eleştiriler olacak ve bunlara cevap verilecek. Ancak kongrenin sadece eleştiri-cevap şeklinde geçmesi ve yapılan tartışmalar bir sonraki kongreye kadar uzanan kutuplaşmadan başka bir şey üretmiyor. Hedefi ve yol haritası olmayan veya muğlak olan yöneticilerimizin başarı veya başarısızlıklarını değerlendirmek de sağlıklı olamıyor.  Kimin seçileceği, liyakat sahibi, tabanla iletişimi güçlü kişilerin seçilmesi anlamında şüphesiz önemli olmakla birlikte kolay olandır. Oysa doğru olan eleştiri-cevap sürecinin yanında uygulanabilir projelerle ne yapılacağını, nasıl yapılacağını, ne zaman yapılacağını tartışmak, seçilecek yöneticilerin önüne bir yol haritası koymak ve eczacı kamuoyunu hedeflere yönelik harekete geçirmektir.  Sadece eczacı kamuoyunu harekete geçirmek yetmez; taleplerimizi karşılamasını beklediğimiz kamu otoritesine karşı kamuoyu desteğini daha fazla yanımıza almamız gerektiğini biliyoruz. Bu amaçla toplum sağlığına yaptığımız ve yapacağımız katkıları görünür kılmak zorundayız. Bu kongrede yapılması doğru olan şey önümüzdeki süreçte;

Nasıl bir ilaç?

Nasıl bir eczacı?

Nasıl bir eczane?

Nasıl bir sağlık hizmeti?

Nasıl bir Türk Eczacıları Birliği? arzuladığımız ve

Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimiz? sorularını tartışmak, cevaplayabilmek ve hedeflerimizi belirlemektir. Bunu yapabilirsek doğru olanı yapmaya başlamış olacağız. Bu başlangıç mesleğimizde arzuladığımız dönüşümü gerçekleştirmenin yolunu açacaktır.

Bu anlamda Büyük kongremizin mesleğimizin geleceğine yön verecek bir dönüm noktası olmasını, eczacı kamuoyunu umutlandıracak kararların alınmasını hayal ediyorum. Çünkü umut hayal kurmakla, hayalleri çoğaltmakla ve ortaklaştırmakla başlayacak.

Hiçbir sorunumuz çözümsüz değildir. Yapmamız gereken sorunları sıraya koymak, çözüm konusunda ortaklaşmak ve hiç kimseyi dışarıda bırakmadan kararlılıkla mücadele etmektir.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat