Ruhumuzu parçalamak için canlarımıza kast ederek atılan bombalar yüreğimizi her gün yakmaya devam ediyor.
Yazı yazmak için her klavye başına geçtiğimde artık kötü bir haber gelmesin diye ettiğim dualar ruhumda yaşadığım ızdırabı dindirmeye yetmiyor.
Hepimiz üzgünüz, kızgınız, hatta kızgınlıktan da öte öfkeliyiz. Ruhumuz bedenimize sığmaz halde.
Önüne gelene aydın sıfatı takılıp ekranların işgal altına alındığı dönemde bir avuç münevver bağıra çağıra gelen tehlikeyi, felaketi kendilerini adeta parçalayarak topluma anlatmaya çalışırken; günlük , hatta öğünlük düşünerek sıkıca ve hararetle savunduğu fikirden tamamen zıt bir fikre, bir otobüsten diğerine aktarma yapar gibi rahatça geçenler, bu “ziya”lı insanları mahalle ayrımı yapmadan kendi karanlıklarında hapsetmeye kalktılar.
“Oku” emrini aldığında “Neyi okuyayım” diye soran bir peygamberin yolunda olduğu iddiasında olanlar safiyâne bir şekilde soru soranları bile kendi mahallesinden dışladı, aforoz etti.
Yedeği olmayan eğitim sistemi tarumar edilirken, yedeği olmayan hukuk sistemi iğdiş edilirken, yedeği olmayan göz bebeğimiz peygamber ocağı darmadağın edilirken geriye kalan herkes yevmiyesine baktı, azıcık aşım kaygısız başım dedi, görmezden geldi, vardır bir hikmeti dedi…
Sadece buralar mıydı yedeği olmayan yapılar?
Sağlık sektöründe değiştirilmesi dönüştürülmesi en zor olan meslek gurubu aslında ilk nasibini alanlar arasındaydı.
Sanki ülkeye yeni bir ülke katılmış gibi aslında içeride olan insanları “yeni” ambalajıyla , “30 milyon yeni hasta gelecek”, “Meslek altın çağını yaşayacak” diye kandırma aracı olarak kullanıp, sosyal bir liman olan eczaneler adeta birer ilaç-otomasyon merkezine dönüştürülürken, “Bu yapı sürdürülebilir değil, meslek zarar görür” diyenlerin dışlanmasıyla diğer yapılarda gerçekleştirilecek dönüşümün bir nevi provası yapıldı.
Farkındalığı yüksek olanları başına gelecekleri fark edemez hale getirince iş o kadar kolaylaştı ki…
Yaşadıklarımız; yapılanlar arasındaki benzerlikleri o kadar net bir şekilde ortaya koyuyor, resim o kadar net bir şekilde ortaya çıkıyor ki, fazla söze gerek yok aslında…
2004 Yılından beri yaşadıklarımız, bilgi birikimimiz ve tecrübemizin yanı sıra artık inkâr edilemez çıplak bir gerçek olarak ortada olduğu için yapmamız gerekenleri biliyoruz, sadece hayata geçirmemiz gerekiyor.
Tabelasından ısı nem cihazına, hak vermeyen sadece yükümlülük getiren ceza vermek üzerine kurulu sözleşmesinden, bitmek bilmeyen yaptırımların yüklenmesine kadar ilaç eczacılık hizmetini çok değişik şekilde baltalayan, ekonomik yıkıma uğratan her türlü düzenlemenin acilen düzeltilmesi için gereken irade vakit kaybetmeksizin ortaya konulmalı…
Zira;
Yorgunuz, bıkkınız ve bitkiniz artık…
Teker teker yok oluyoruz!
…
“Eczaneler kapanırsa kapansın, bize ne?” diyenler olabilir.
Kendi adıma konuşayım; bir tabela değişikliğine bakar, ticari açıdan başka işlerde çok daha başarılı olabilirim, muhasebecilikten işletmeciliğe kadar lisans eğitimi yeterliliğiyle yapabileceğim o kadar çok iş var ki, hiç sorun değil, bir gün düşünmem kapatır giderim.
Peki;
Bu kadar niye çırpınıyoruz, niye uğraşıyoruz, niye kapatmamak için direniyoruz?
Nazım’ın dediği gibi “Üzüm gibi eziliyorsak” hala;
Sebebi bu mesleğin yedeğinin olmamasıdır.
Sözde şifacı şarlatanlarla, onların 2 saatlik sözde eğitimiyle yetişen satış elemanlarıyla bu hizmet ikame edilemez.
…
Hiç düşündünüz mü;
Kurtuluş savaşında “Parasını ne zaman, nasıl alırım” diye düşünmeyen Ankaralı kahraman meslektaşlarımızın hazırladığı gazlı bezler cepheye gitmese ne olurdu?
Ya bu gün; çocuğu ateşler içinde yanan Suriyeli anneye ateş düşürücü şurubu parası yok diye vermese eczaneler?
Hamile anne adayına rastgele ilaç kullanmaması gerektiğini anlatmak için kendini yırtarcasına uğraşmasalar,
Bebeğine neyi nasıl vermesi gerektiğini dakikalarca hiçbir bedel almaksızın anlatmasalar…
O kadar çok ki sağlanan toplumsal fayda, saymakla bitmez.
Toplumun sadece bugünü için değil geleceği için de ne kadar önemli olduğunu anlatmak için artık fazla bir şey söylememiz gerekmiyor.
Herkes bir şekilde yaşamını sürdürür, eczanesini kapatan eczacılar da.
Ya eczacısız bir toplum???
…
İnsanımızı yaşatmak için,
Bu mesleğin yaşaması gerekiyor.
Zira;
Bu mesleğin yedeği YOK!
…
Saygılarımla…
s.sofugil@eczacininsesi.com