Malum; Ramazan ayındayız…

Ekranlarda her sene olduğu gibi “Sakız çiğnemek orucu bozar mı?” ile “Denize girmek orucu bozar mı?” tipi sorulara mebzul miktarda muhatap oluyoruz…

İnananların normalde yemeleri helal olan şeyleri gündüzleri terk ettiği bu ayda, ibadetlerini sakatlamadan tamamlamak isteğiyle sorulan safiyane soruların yanında, daha derin düşünüp normal zamanda bile yenmesi kesin yasak olan “kul hakkı” konusunda da toplum olarak o kadar hassas olup olmadığımız sorusu ve sorunu, son zamanların bir diğer tartışma konusu.

İnançlarının sağlamlığı konusunda şüphesi olmayan karar alma mevkisinde olanların, böyle bir şeyi hatırlarına bile getirmeleri, yaptıkları yasal düzenlemelerde ve uygulamalarda böyle bir hataya düşmeleri “Asla” ve “Kella” mümkün olmamalı!

Aksi durum eşyanın tabiatına aykırı zira…

Kul hakkı denilince de bu mübarek ayda herkes gibi Allah katında “kul” olan “Eczacıların hakkı acaba yeniyor mu?” diye insanın aklına geliveriyor haliyle…

Ters köşeden bir bakalım, bakalım:

14 Aralık 2004 tarihinde bir protokol imzalanarak hayatımıza giren Kamu Kurum Iskontosu uygulamasında, uygulamanın başından beri ilaç firmaları söz konusu Kamu Kurum Iskontosunu uygulasalar da uygulamasalar da halen mevcut yasal düzenlemelere göre eczacılar bu ıskontoyu devlete vermek zorunda tutuldular ve tutulmaya da devam ediyorlar.

Oysa imzalanan o Kamu Kurum Iskontosuna ilişkin protokolde;  eczacıların bu uygulamadan zarar görmeyecekleri, sadece bu ıskontoyu taşıyıcı olacakları, eczacıların mevcut ilaç alım koşullarında ve karlılıklarında bir değişiklik olmayacağı deklare edilmişti ama bunu sağlayacak yasal düzenleme bu güne kadar yapılmadı, deklare edilen sözler hayata geçmedi.

İlk önceleri eczacıların stoklarının sağlıklı olarak belirlenememesi gerekçesinin arkasına sığınılarak yaşanması mukadder olarak benimsetilen bu zarar, yapılan ıskonto değişikliklerinden oluşan zararın İTS üzerinden anlık olarak tespit edilebileceği teknik imkânın artık var olmasına rağmen hala sorun olmaya, “Eczacıların Hakkı”nın göz göre buhar olup uçmasına neden oluyor.

Bu zararın ödenmesi bir yana, Kamu Kurum Iskontosunu uygulamamakta direnen firmaların ilaçlarının geri ödeme listesinde olmaması, KKİ uygulanmayan ilacın geri ödeme listesinden çıkarılması yasal mevzuat gereği zorunluyken, hala eczacılar almadıkları ıskontoyu bu ilaçlarda vermeye mecbur tutuluyorlar.

Sorun sadece Kamu Kurum Iskontosu mu?

Cuma günleri yayınlanan fiyat düşüş listelerinden oluşan eczacı zararları karşılanmazken, cumartesi ve pazar fiili sayım yapmaları sağlanan dağıtım kuruluşlarının zararı yeni ilaç fiyat kararnamesinin yayınlandığı 14 Şubat 2004 tarihinden beri neredeyse kuruşu kuruşuna telafi ediliyor.

Ama eczacılara iki üç yılda bir ödenen ve fatura kestirilen 10-20 TL’lik geri ödeme dışında bir telafi mekanizması, bunu sağlayacak bir yasal düzenleme hala hayata geçirilebilmiş değil.

İnsanın aklına ister istemez “eczacılar acaba yöneticilerimizin gözünde kul değil mi?” sorusu gelmiyor değil.

         Öyle ya; kul hakkı yemekten ateşten kaçar gibi kaçan karar alma mevkisinde olanların, eczacıları kul olarak görseler bu haksızlığa bir dur demez miydi???

        

         Son günlerde yaşanan bir başka ilginç mağduriyet de şahıs ödemesi olan ilaçlarda eski fiyat uygulanması.

         Bu uygulamada reçete tarihinde depodan 4 bin TL’ye alınan bir ilaca yeni fiyatı olan 2 bin TL’den ödeme yapılıyor ve gerekçe olarak “kamu yararı” öne sürülüyor. 

         Aynı şekilde “kamu yararı” gerekçesiyle onların eski maaşlarının ödenmesi yönünde bir düzenleme hayata geçirilse ne olacak???

         Hiç düşündüler mi???

        

         25 yıldır üstlendiğim çeşitli kademelerdeki görevlerim gereği birçok meslektaşımdan daha fazla tanıdığım eczacı camiası, ülkemizin demografik yapısıyla neredeyse birebir örtüşen bir inanç yapısına sahip.

         Velev ki farklı inanca veya farklı bir dünya görüşüne sahipler.

          Farklı bir inanca sahip olsalar dahi kimsenin hakkının yenmeyeceğini,  günümüz karar alma mevkisinde olanların Halife Ömer’in bir Yahudinin arsasına bedeli karşılığında bile olsa, cami yaptırmak için bile olsa el koyması karşısında Muaviye’ye:  “ Ben Nuşirevan’dan daha az adaletli değilim!” şeklindeki ültimatomunu duymamış, bilmemiş olmaları ya da “ Ömer-ül Adilü” okuma parçasından habersiz olmaları mümkün mü???

         Her cuma hutbedeki imamın Allah’ın ADALETİ mutlak şekilde emrettiğine dair ayeti okuduğunda dinledikleri halde duymamış olmaları, bu emre “işittik ve itaat ettik” dememeleri mümkün mü???

         Aklım almıyor!

         ...

         Nihat Hatipoğlu’na sormaya gerek yok;

Eczacının hakkının yenmesi orucu bozmaz belki ama toplum sağlığını bozacağı kesin…

Adalet terazisinin bozulduğu yerde dirlik ve düzen devam edemez çünkü…

Herkese hayırlı Ramazanlar…

 

 s.sofugil@eczacininsesi.com         

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat