Hayatta en zor şey cehaletten kaynaklı önyargıları yıkmaktır, hatta imkansızdır.  Cehalet derken, saf okumamış Anadolu köylüsü değil kastım tabi ki...

         Okumuş, yüksek öğrenim görmüş, makam mevki sahibi olan insanların “ciltlerle kitap taşıyan eşek” konumunda kalmaktaki ısrarınadır sözüm. Bilgi sahibi kişi, o bilgiyi kullanmadıktan sonra sırtına “zer-dûz palan” da vurulsa durum aynıdır, değişmez çünkü...

         “Hayrola, niye böyle bodoslama girdin konuya?” diye sorabilirsiniz. Son zamanlarda artık öyle iddialara muhatap olmaya başladık ki, hangisine nasıl cevap vereceğimizi şaşırmış vaziyetteyiz.

         Ben de iyisi mi, bütün her şeyi itiraf edeyim de bu tartışmalar bir son bulsun, artık rahat rahat mesleğimizi icra edelim diye düşündüm.

         Gerçi iddialar çok da yeni sayılmaz; ilk fiyat düşüşleri yaşandığında, “rafımızda bulunan ilaçlar yüzünden zarar ediyoruz” dediğimizde “sadece stokçu eczaneler zarar ediyor” denilmişti.

         “Stokta bulunan ilaçlar” ifadesini bilinçli olarak stokçulukla özdeşleştirirseniz, öyle bir algı oluşturursanız bize de evet stokçuyuz demekten başka bir şey düşmez.

         Zira; teknik olarak rafımızda bir tek kutu Aspirin bile olsa o bir kutu, eczanemizin stokudur.

         Eczacılıkla ilgili mevzuata göre, eczanelerde bulundurulması gereken ilaçlar listesi dâhil olmak üzere, gelen hastaların ihtiyacını karşılayacak kadar minimum bir stok miktarı raflarımızda bulunmaktadır.

         Çünkü eczanelerimiz; emlakçılar gibi komisyonculuk yapan mesleklerden farklı olarak zorunlu stok bulundurması gereken bir meslek grubudur. Yani hiçbir eczane sabah sıfır stokla başlayıp, gün içinde gelen hastaların ilaçlarını siparişle alıp, hastaya ulaştırdıktan sonra, akşam sıfır stokla eczanesini kapatmaz.

         Teoride olabilecek gibi gözüken bu düşünce gerçek hayatta imkansız olduğundan, eczanelerin bu şekilde çalışması imkan dahilinde olmadığı gibi, hayal gücü sınırları içinde bile değildir.

         Dolayısıyla da; eczanelerimize geldiklerinde aradıkları ilacı stoklarımızda olduğu için hiç beklemeden alıp giden bu iddia sahiplerinin dediği gibi, 2004 yılından itibaren eczaneler raflarında, yani teknik deyimiyle stoklarında bulunan ilaçlar yüzünden zarar ettiler.

         “Canım ne olacak ki?” demeyin!

Yaklaşık 650 defa olmasa biz de “Ne olacak ki?” derdik ama her hafta cuma günü fiyat düşüşleri otomatiğe bağlanınca biraz sinir sistemimiz etkilendi. Gerçi ilk başlardaki sert tepkimizi, yağmurda şemsiye açmaya çalışırken selin ortasında kalıp da "olan olmuş zaten” modunda, hava kupkuruymuş gibi yürümeye devam eden adam gibi azaltıp, mesleğimizi yapmaya devam ettik.

         Hiçbir zararımız karşılanmasa da...

         Söz konusu fiyat düşüşlerinden oluşan zarar o kadar etkili oldu ki; ilk başta üniversite ve eğitim hastanelerinin karşılarındaki eczaneler olmak üzere bütün eczaneler süreç içinde çok ciddi zarar ettiler, dalga dalga borca batan, kapanan eczane sayısı arttı, son kertede de batmaz denilen o dev gemi batarken Sarah Adams’ın ilahisini çalan müzisyenler gibi son ilaçlarını son kez veriyor bir çoğumuz…

         Evet itiraf ediyorum, stokçu oldukları için bu duruma düştüler.

         Bu eczaneler “Stokçu eczaneler zarar etti” diyenlerin babalarının dil altı ilacını hemen verebilmek için ellerinde bulundurmasalar, çocuklarının astım ilaçlarını raflarında stoklamasalar zararları olmayacaktı ama stokçulukları yakalarını bırakmıyor...

         Kaç sene geçti, her seferinde zarar etmesine rağmen hala sağlık kurumları işletmeciliği, işletme, iktisat gibi üniversitelerden mezun, farklı şapkalara sahip bu satırların yazarı; Ahmet Amca’nın kalp ilacını, Ayşe Teyze’nin astım ilacını stokunda bulunduruyor, eczacılık şapkası ağır basıyor, dokuza aldığını sekize satmaya , işletmecilik, iktisatçılık açısından akıllara zarar hareketler yapmaya devam ediyor.

         Şimdilerde ise stokçu yaftası 7 sene sonra ilk defa gerçekleşecek yüzde onluk toplu ilaç fiyat artışında da karşımıza kötü bir hayalet gibi dikildi.

         Piyasada bulunmayan yüzde yirmi civarındaki ilaç için “eczacılar stok yapıyor, ondan bulunmuyor” deniliyor.

         Stokçu olduğumuza o kadar inanmış bir kitle var ki hani aramızdan biri çıksa;

 “ -Evet, stokları Düzce’de Topal Salim ile buluşup kamyonlara yükledik, Bartın limanında saklıyoruz” dese oraya organize şube ve kaçakçılık şube ile baskın yapıp tüm yöneticilerimizi içeri atacaklar!

         O derece inanmışlar yani!

         ...

         Yok !

         Vallahi de yok,

         Billahi de yok!

         ...

         Elimizde olmayan ilaçları stoklayarak 20 şubata kadar beklememiz hem ekonomik, hem teknik, hem reel olarak mümkün değil!

         Yokun stoku olmaz çünkü !

         ...

         Ama sizin sistemden bakıp, kimin elinde ne var, görmeniz mümkün.

         Bir zahmet baksanız da;

         kim üretiyor,

         kim üretmiyor,

         kim saklıyor da satmıyor,

         gereğini yapsanız diyorum.

         ...

         Zahmet olacak ama,

         Bi zahmet !

         ....

 

s.sofugil@eczacininsesi.com 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat