"Bakkal’cık" denilecek yerlerin “Market”, bildiğin kasabın “Şarküteri” olarak adlandırılması furyası herhalde tamamlandı ki, ortaya çıkan “Çay Lav Yu” gibi her tabelaya mutlaka yabancı bir kelime ekleme merakı olanca hızıyla devam ediyor.

Oysa, çocukluğumdaki şirket adları niyeyse benim için kulağa çok hoş gelen isimlerdi;

Nevzat Yapıcı ve Şerikleri,

Hasip Değirmencioğlu Halefi Nasip Değirmencioğlu Âdi Komandit Şirketi gibi.

...

Bırakın şirketleri, holding isimleri bile kulağa babacan gelir, “Burası şirket ama ne zorluklarla bu hale getirdik bir bilsen evlat” denildiğini adeta adında hissederdik. O dönemde finans holdingleri henüz var olmadığından olsa gerek isimleri bize sermayeden daha çok hep emeği çağrıştırırdı.

Şirket isimlerinde kullanılan şerik, şerikleri gibi ekler zaman içinde ortak ve ortaklıklar olarak değişti ama arapçadaki şirk kelimesiyle olan bağı hiç değişmedi. Ramazan ayında televizyonlarda sıkça yer alan programlardan da hatırlayacağınız üzere Allah’a şirk koşmak, O’nun ortakları olduğunu kabul etmek şiddetle yasaklanmıştır. İnancımız gereği ortağı olduğu kabul edilemez. Bu bir inanç olduğu için, yani metafizik konu olduğundan bu görüş kabul edilebilir, ama materyalist düzende herkes herşeyle ortak olabilir, istisnası olmaz, diyebilir misiniz?

Mesela; adalet sistemi düzgün ve hızlı işlemiyor, hakkımızı almak ve korumak için alternatif yapılanmalar olsun diyebilir miyiz?

Diyemeyiz çünkü bu tür yapılar zaten dünyada var ve mafya tipi bu örgütlenmelerden biz dahil bütün dünya kurtulmayı istiyor.

...

Ya da; askerimiz polisimiz olsun ama mahalledeki arkadaşlarla biz de silahlanalım, mahalle girişinde yol kesip kimlik kontrolü yapalım diyebilir misiniz? Eski Beyrut’ta olsak belki ama şimdi orada bile bu mümkün değil.

Peki ya sağlık alanında?

Doktorların yerine şifacı, ortopedi uzmanı yerine sınıkçı, eczacı yerine aktar olsun, sadece sülük vurup hacemat yaptıralım, kimyasal ilaç da neymiş?

Diyebilir miyiz?

...

Artık diyebiliyoruz!

Bilmiyorum haberiniz var mı?

Sağlık Bakanlığı’nın "Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları" adıyla yayınladığı yönetmelik sonrasında Ankara, Kayseri ve İstanbul’da gerçekleştirilmeye başlanılan uygulama ile 14 dalda, toplamda 272 tıbbi endikasyona sülük, hacamat, sinek larvası, arı, bitkisel ilaç, hipnoz ve çıkıkçı tedavisi resmen uygulanmakta.

Geleneksel tıbbın merdiven altında sağlıksız koşullarda uygulanmasının önüne geçmek amacı gerekçe gösterilerek başlatılan uygulama sonrası bilmiyorum siz de farkında mısınız ortalık hacematçıdan geçilmiyor.

Eline jilet alan hacematçılık yapıyor.

Tek sefer kullanılması tıbbi zaruret olan sülüklerin ise nereden nasıl bulunduğu meçhul. Yakında hepatit ve HIV vakalarında artış yaşanırsa hiç şaşırmamak gerekiyor! Geleneksel tıbbi tedavi yöntemlerinin ne kadar tıbbi olduğu belki tartışılabilir ama merdiven altından kurtarılması gerektiği düşünülen uygulamaların artık sokağa resmen döküldüğünü ve ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyleyebiliriz.

Amaç merdiven altından kurtarıp halk sağlığını korumaktı ama eskilerin deyimiyle maksat hasıl olmadı.

Kontrol altına alınmak istenen konular tamamen kontrolden çıktı!

...

Hatırlarsınız;

Vitaminler ve bitkisel kökenli ilaçlarda yetki Tarım Bakanlığı’na verilip bu ilaçlar bir gecede takviye edici gıda haline geçiverdiydi, halkımız tamamen zararsız bu ilaçlar pardon gıdalar sayesinde daha sağlıklı yaşayacaktı ya; internetten satılan zayıflama ilaçları yüzünden kaç kişi öldü ya da ciddi sağlık sorunu yaşadı biliyor muyuz?

Bilmiyoruz çünkü geri bildirimi yok!

Farmakovijilans var ama,

Takviyeedici-vijilans diye bir şey henüz icat edilmedi!

...

Sağlık Bakanlığı D vitamininin bilinçsiz kullanımını önlemek ve halk sağlığını korumak için eczanelerimize D vitaminini reçetesiz satmayın diye yazı yolluyor ama Tarım Bakanlığı’nın bu konuda herhangi bir endişesi yok!

Pazarda markette internette herkes Tarım Bakanlığı ürününü istediği kadar satabiliyor.

Tarım Bakanlığı ruhsatlı olanlar halk sağlığı açısından sakınca oluşturmuyor mu diye Sağlık Bakanlığı’na sormak geliyor içimden ama soramıyorum.

Çünkü en başta ilaç konusundaki yetkide “eczacılık mesleğine şirk koşulurken”, yani ortak icad edilirken yeterli hassasiyet gösterilmediği için bugün sadece sonuçlara kızmanın bir anlamı yok bence.

Artık eczacı ve eczane dışında mesleğe o kadar çok ortak giriyor ki, ticaret hukukuna göre bu ortaklığa en azından bir âdi ortaklık adı koymamız lazım. “Eczacılığın Şerikleri Âdi Şirketi” desem çok eski bir isim olacak ama şirk ve şerik kelimelerine konumuz nedeniyle takmış durumdayım.

Mekke’dekiler de insanları Allah’a yaklaştırmayı kolaylaştırmak için kullandıkları şirk araçları sayesinde hak ettikleri şekilde (!) çok kazanmayı, zenginliği amaçlıyordu.

Günümüzde de ister metafizik, ister materyalist, hangi alanda olursa olsun insanlara istediğini verdiği sürece şirkin amacı aynı; sonucu ne olursa olsun çok kazanmak.

Oysa bizim önceliğimiz çok kazanmak değil, doğru ilacı, doğru kişiye, doğru dozda vermek.

Fark;

Geceyle gündüz kadar.

...

Tabi ki güneş görene...

...

Saygılarımla...

 

s.sofugil@eczacininsesi.com 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat