Türk Eczacıları Birliği 38. Olağan Büyük Kongresinin Değerlendirmesi
Meslektaşlarımız için sonuçları büyük bir merakla beklenen Türk Eczacıları Birliği seçimleri geçtiğimiz hafta sonuçlandı ve Erdoğan Çolak başkanlığındaki liste seçimi kazanarak yeniden göreve geldi. Eczacılar TEB seçiminin sonucunu merakla beklemekte haklıydılar; çünkü TEB’i yönetenler son iki yıl içerisinde eczane ekonomilerine tek bir kazanım sağlayamamış ve bu da yetmezmiş gibi eczane kapama eyleminin bedeli olarak gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar verip iktidardan özür dileyerek tarihe geçmişlerdi.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın eczacının stok zararlarının karşılanacağı sözüne kanarak üyelerini İlaç Takip Sistemine (İTS) stok bildiriminde bulunmaya zorlamışlar, ancak beklentiler her zamanki gibi boş çıkınca da İTS’ye giriş yapmayanları taraf ilan ederek, meslek tabanını ikiye bölmeyi başarmışlardı.
Daha da önemlisi, görev yaptıkları iki yıl boyunca TEB’i, AKP hükümetinin arka bahçesi konumuna getirmiş ve meslek örgütümüzde iktidara biat kültürünü yerleştirmişlerdi. Siyasi iktidarın kendisine muhalif olanlara karşı sergilediği tavrın yansıması olarak TEB’i yönetenler de muhalefet görevini yüklenen eczacı odalarını "taraf" ilan ederek ötekileştirmişti. Birliğimizde yaşanan bu değişimi yakından takip eden ve büyük tepki gösteren eczacı tabanı yeni bir yönetim beklentisi içerine girmişti.
İki yıl önce blok listeyle yapılan seçimin açık ara galibi olan, daha doğrusu delege tarafından tek başına iktidar olma şansı tanınan Erdoğan Çolak yönetimi, kısa süre içinde kendi yönetimi içerisinde de bir başka ilki gerçekleştirerek muhalefet yaratmayı başardı. Yönetim parçalandı ve Merkez Heyetinin dört üyesi yönetime karşı tavır aldı.
TEB’de son iki yılda yaşananlar bir değişimi zorunlu kıldı. Bu nedenle aralarında odamızın da yer aldığı on üç eczacı odası olarak, eczacılara güven verecek, mutsuzluklarını umuda dönüştürecek, eczacı tabanını ayrıştırmayı değil birleştirmeyi hedefleyecek yeni bir TEB yapısı oluşturmak amacıyla çalışmaya başladık.
Bir ay içerinde 32 eczacı odasını ziyaret ederek düşüncelerimizi yönetici ve delegelerle paylaştık. TEB Başkanı Erdoğan Çolak yaptığı ziyaretlerde tüm politikasını İstanbul Eczacı Odası üzerine kurduğu için, bu ziyaretlerin çoğunda eczacı odalarında yaratılmaya çalışılan "İstanbul fobisi"ni özellikle delegeler tarafından yöneltilen soruları cevaplayarak kırmaya çalıştık. TEB gibi saygın bir kurumu yönetenlerin beceriksizliklerini İstanbul Eczacı Odası’na mal ederek örtmeye çalışmalarını anlamak mümkün değildi!
Eczacı odalarına yaptığımız ziyaretlerde edindiğimiz en önemli izlenim, delegelerin seçime katılacak listeleri değerlendirip güçlü isimleri seçerek sorunların üstesinden gelecek on bir kişilik Merkez Heyetini oluşturmayı amaçlayacakları yönünde idi. Yani görünen o ki delegeler, listelerin gücüne göre ağırlıklı bir tercih yaparak Merkez Heyetini oluşturma kararlılığındaydılar. Ancak Kongrenin son günü akşamında yaşananlar birçok delegenin bu yönde tercih yapmasını olanaksız kıldı. Örgüt içi demokrasi büyük yara aldı, delegenin tercih yapmasına ambargo konuldu.
TEB Olağan Büyük Kongresinde, içinde yaşadığımız olağanüstü süreci de dikkate alarak, ilk günden itibaren birlik ve beraberlik anlayışına uygun hareket ettik. Kongre Divan Başkanı, Merkez Heyeti tarafından belirlendi ve biz de kendisini destekledik. Kongreye anlamlı bir mesaj vereceği için Divan Heyetinin ortaklaşa oluşturulması için bir önerge vererek Kongre Divanına iki aday gösterdik. Bu teklifimiz Merkez Heyeti ve etrafında yer alan eczacı odaları tarafından şiddetle reddedildi. TEB Başkanı izin bile almaya gerek duymadan kürsüye çıkarak, oturduğu yerden bu önergenin amacını anlatmak isteyen Ankara Eczacı Odası Başkanımızı azarlar bir ifade ile susmasını ve bir an önce listesini Divana iletmesini söyledi ve kapalı oylamaya gidileceğini açıkladı. Bu tavır üzerine, amacımız saatler sürecek bir seçimle kongreyi tıkamak olmadığı için, önerimizi geri çektik. Sembolik bir oylama ile TEB Yönetimi tarafından önerilen Kongre Divanı seçilerek göreve başladı.
Erdoğan Çolak ve etrafındakilerin bu dayatmacı tavrı ile birlik ve beraberlik söylemimiz, Kongrenin daha ilk saatlerinde rafa kalkmış oldu. Ortaklaşmacı anlayışı tümden reddeden bu tavır, Kongrede görev yapacak komisyonların oluşturulması sırasında da devam etti ve tüm önerilerimiz baştan savma oylamalarla reddedildi. Sadece Kongrede görev yapacak bir komisyonda bile birleştirici olmayı beceremeyen TEB Merkez Heyetinin bu davranışı tepki topladı.
Mevcut yönetime destek vermek için geldiği her halinden belli olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından yapılan konuşmanın, TEB Merkez Heyeti ve bazı Oda Başkanları ile bazı delegeler tarafından dakikalarca ayakta alkışlanması, geçmişten hiç ders almadığımızı göstermesi bakımından her zaman ibretle hatırlanacak bir olaydı.
Sayın Bakan konuşmasının başında eczacıların zararlarının karşılanması konusunda güvence verdiğini dile getirdi. Konuşmasının devamında bu zararların karşılanması hususunda ilaç sektörünün temsilcileri ile görüşeceğini belirtti. İlaç Alım Protokolünü hazırladıklarını ve birçok ceza maddesini kaldırdıklarını ya da cezaları hafiflettiklerini belirten Bakan, TEB ile yakında sözleşmeyi imzalayacaklarını açıkladı. Bakan Çelik TEB Merkez Heyeti ile çok iyi geçindiklerinin ısrarla altını çizdi.
Medula Reçete Provizyon Sisteminde yaşanan sorunların en kısa sürede çözümlenmesi için sistemi yeniden kuracakları bir binanın temelinin atıldığını açıkladı. İki saati aşkın süre salonda kalan Sayın Bakan konuşmasının ardından yine alkışlarla ve hayli kalabalık bir uğurlayıcı topluluğu eşliğinde Kongreden ayrıldı.
Yakın geçmişte yaşananları unutanlara ya da yaşanmamış gibi davrananlara toplumda "balık hafızası var" derler. O gün Kongrede Sayın Bakanın sözlerini çılgınca alkışlayanlar da demek ki "balık hafızaya" sahiptiler. Çünkü yaşananlar gerçeklerle uyumlu değildi. Öyle görünüyor ki Sayın Bakan gündem ettiği konularla ilgili geniş bilgi sahibi olamadan, sadece eczacıların taleplerine yönelik bürokratlarından aldığı kısa bilgiler doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştu.
Amaç, eczacının ağzına bal çalmak ve bu yolla iki yıldır AKP iktidarına biat etmiş bir Merkez Heyetine, yeniden seçilebilmesi için hükümet desteği vermekti. Yoksa eczacıların zararlarının kaynak yaratılmadan karşılanmayacağını, bugün alınan ve eczanelerde yıkım yaratan kararların ilaç sektörü ile AKP hükümeti arasında imzalanmış protokol çerçevesinde uygulandığını, Bakanın "hazırladık" dediği sözleşmenin uzun süre önce tam bir mutabakatla imzalanma aşamasına geldiğini ancak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun "ben bu yönetimle yeni bir sözleşme yapmam" şeklindeki ısrarı nedeniyle bugüne kadar imzalanmadığı herkes tarafından biliniyordu.
SGK provizyon sisteminin sorunlarının üç ay içerisinde kesin çözüleceği, 2009 yılının Ocak ayında düzenlenen ve eczacı odası başkanlarının katıldığı bir televizyon tartışmasında SGK yetkilileri tarafından dile getirilmişti. Aradan geçen üç yılda ne yazık ki hiçbir şey değişmedi.
Tüm bu gerçekler bir yana, 2008 yılında yapılan protokol görüşmeleri sırasında alınan eylem kararı karşısında aralarında Sayın Faruk Çelik’in de bulunduğu, dönemin üç bakanı tarafından imzalanan protokol ile eczacılara büyük kazanımlar sağlanmış, ancak imzanın ardından SGK’nın "ben bu kararları kabul etmiyorum ve sözleşmeye koymuyorum" demesi üzerine kazanımlar hayata geçmemiş, üç bakanın imzası havada kalmıştı.
Eczacı odaları Sayın Faruk Çelik’i ziyaret edip yardım talep ettiklerinde, Sayın Bakan "devlette dün yoktur bugün vardır, bugünün şartlarında yapılacak bir şey yok" diyerek imzasını reddetmişti. Tüm bunları yaşamış olanların Sayın Faruk Çelik’i çılgınca alkışlamaları balık hafızanın eseri değil de nedir?
TEB 38. Olağan Büyük Kongresine siyaset tarafından müdahale edileceği daha ilk günde açılışta yaşananlarla ortaya çıktı.
Açılış konuşmalarının ardından TEB Genel Sekreterinin saatlerce süren Çalışma Raporu sunumu, Merkez Heyetinin iki yıl boyunca eczacının kâr hanesine yazılacak tek bir kazanım ortaya konulmadığını belgelemesi açısından önem taşıyordu. Bin sayfayı aşan Çalışma Raporunun tamamı, yapılan rutin görüşmeler ile yazışmalardan oluşuyordu. Çalışma Raporunda eczacı için trajikomik olan bölüm ise, torba yasada yer alan genel stok affının kendileri için büyük bir kazanım olarak sunuluyor olması idi.
Kongrenin ikinci gününden itibaren eczacı odası başkanları ile delegelerin söz alarak yaptıkları konuşmalar (bu konuşmaların tamamını ilgi duyan meslektaşlarımız için internet sitemizde yayınladık) süresince de Pazar günü yapılacak seçime doğrudan ya da dolaylı müdahaleler devam etti.
Tarafsız kalacağını ısrarla dile getirmesine rağmen, eski TEB Genel Sekreteri de son iki gün otelde kamp kurarak içinde yer aldığı yönetimin tekrar iktidar olması için siyasi kimliği ile bağdaşmayan bir davranış sergileyerek alenen seçim çalışması yaptı. Yani bu seçimde kimse göründüğü gibi olmadı ya da olduğu gibi davranmadı.
İlk gün AKP hükümetinin Kongreye adeta çıkarma yapmasına ve delegeleri yönlendirme çabalarına rağmen, Kongreyi izleyen herkesin ortak değerlendirmesi, seçimi iki grubun da blok liste halinde kazanamayacağı ve karma bir listenin seçileceği yönünde idi. Karma listenin kimden yana ağırlıklı oluşacağını ise TEB yönetime aday olacak isimlerin belirleyeceği, neredeyse tüm katılımcılar tarafından dile getiriliyordu.
Ancak Olağan Büyük Kongrenin son günü akşamı gerçekleştirilen geceyarısı operasyonu ile, delegeler ve bazı oda başkanları üzerinde baskı kurularak seçimin sonucu değiştirildi. Geceyarısından sonra bazı eczacı odası başkanları ivedi bir toplantıya çağrıldı. Delegelerin özgür iradesine ambargo koyan şifreleme yöntemleri ile karma oy kullanmalarının önüne geçildi.
Böylece eczacılık tarihinin en başarısız yönetimi birkaç yeni takviye ile yeniden seçildi. Mesleğine ve meslektaşına faydalı olmak için değil, sadece bir mevki sahibi olmak ve bu mevkide sürekli kalabilmek için, demokrasiyi ayaklar altına alan yöntemler geliştirerek iktidar olmayı ya da iktidarını devam ettirmeyi başaranlar, bugünden yarına yapılacak seçimli kongrelerin saygınlığına gölge düşürecek ve o kongreleri de sonuçları itibariyle tartışılır hale getirecek yolu açarak mesleğimize büyük zarar vermişlerdir.
Meslektaşlarımızın örgütlü yapılarından bağımsız hareket etmeye başlaması ve yalnızlaşması sonucu eczacılık alanında yaşanmaya başlanan etik bozulmanın bir benzeri, görünen o ki, artık kongrelerde de yaşanmaya başlamıştır. Bizleri yönetenler düzenledikleri kongrelerin de etik yapısını tartışılır hale getirmeyi başarmışlardır.
Biz TEB’de yeni bir yapılanmayı hedefleyerek yola çıktık. Meslektaşlarımızın beklentilerini karşılayacak bir TEB yönetimi oluşturmak için bir ay boyunca binlerce kilometre kat ederek kendimizi ifade etmeye çalıştık. Büyük bir emek ortaya koyduk. Bu emeği kendimizi bir yerlere taşımak için yapmadık. Kişiye dayalı düzeni değiştirip ortaklaşa yöneteceğimiz bir TEB oluşturmayı hedefimize koyduk. TEB Başkanı Erdoğan Çolak’ın kapanış konuşmasında kinayeli olarak dile getirdiği gibi, bir değişimi sağlama uğruna oda başkanlığı kimliğimizi bırakıp düz bir üye olmayı da onur kabul ettiğimiz TEB’e aday olduk. Bugün için başarılı olamadık, ancak başarısız olmalarına rağmen bulundukları koltuğu bırakmama uğruna her yolu deneyenlere, yaptıklarımızla iyi bir ders verdik.
38. Olağan Büyük Kongre; eczacılık mesleğine gönül vermiş, geleceği şekillendirecek ve belki de bugün eczacılık fakültesi sıralarında dirsek çürüten arkadaşlarımızın, bir meslek örgütünün kişisel hırs ve çıkarlar doğrultusunda nasıl güçsüzleştirilebileceğini anlamaları adına önemli bir kilometre taşıdır.
Tüm meslektaşlarımız bilmelidir ki, biz eczacılar, geçmişte olduğu gibi bugün ve yarın da her türlü olumsuzluğun üstesinden gelebiliriz. Yeter ki örgütlü gücümüzün saygınlığını ve birlikteliğimizi korumayı bilelim.
Saygılarımla,
İstanbul Eczacı Odası Başkanı