Babamın çok sevdiği Rum bir arkadaşı vardı. Doğma büyüme İstanbul'lu, adı VANGEL. Burada uzun uzadıya anlatamayacağım sebeplerle, Atina'ya göç etmek zorunda kaldı. Her fırsatta mektup yazar, kartpostal gönderir, İstanbul'a özlemini, sevgisini anlatırdı. Evini, arkadaşlarını, komşularını sorar, haber almaya çalışırdı. Her mektubunu (kartını) şöyle imzalardı: TALİHSİZ VANGEL.

Talihsiz, çünkü evinden ayrı düşmüş, çünkü hasret çekiyor, çünkü sevdiği her yerden ve herkesten uzakta……….

***

Ben, ben de hasret çekiyorum aslında. %100'e yakın kurum reçetesi yapan bir eczacı olarak, mesleğimi özlüyorum. Hasta takibi yaptığım, insanlarla sohbet ettiğim, sağlık geçmişlerini bilerek uyarıda bulunduğum günleri anıyorum. Laboratuara girip havan karıştırdığım, açıp tıbbi formülere baktığım günler vardı, şimdi yok. Çok daha fazla yazabilirim, yazmak istemiyorum. Çünkü gerçek acıtıyor yüreğimi.

Katı kurallarla, vahşi bir düzende yaşamaya çalışıyorum. Sağlıksız bir sağlık hizmeti veriyorum. Yanlışları göre göre, bile bile bu işi yapıyorum. Teması insan olmayan, teması sadece para olan bir sistemin parçasıyım. Önemsiz, küçük bir parça. Varlığı çok gerekli olmayan, yokluğu fark edilmeyecek bir nokta.

Onun için ben de talihsiz diyorum kendime. Dünyanın en güzel mesleğine sahipken, 20 yılı geçirip mesleki olgunluğun keyfini sürecekken, başa gelenler malum. Meslek nereden nereye geldi, eczacı ne acılara düştü…….

***

İçinde bulunduğum durum sadece talihsizlik midir? Ne fark eder? Ben bu yazıyı sevgiyle ve hüzünle yazdım.

Sevgi ne tuhaf duygu, sizinle birlikte yaşıyor, acılı da, kederli de, özlemli de olsa yüreği dolduruyor, ısıtıyor. Öncesi var da sonu yok sanki. Sizden sonra da varlığı devam ediyor.

Güzel günlerin ve Vangel gibi güzel insanların anısı unutulmaz.

***

İçime kurt düştü. Üstelik bas bas bağırıyor, -sen daha çook beklersin diye. Duymamaya çalışıyorum onu, başarılı olamıyorum.

Biz yazaduralım, yeni protokol bekleyeduralım, kurum ha bire tebliğleri değiştirip karşımıza sürüyor. Biz diyoruz ki yeni protokol şöyle olsun-böyle olmasın, onlar eskisinde ısrarlı. İçimdeki kurt avaz avaz: -yeni protokol olmayacak. EYVAH, EYVAH…

TEB bu konuda konuşmuyor. Eczacı odaları ser de, sır da vermiyor. Baş başa verip 10 saati aşan bir çalışma sonucu hazırladıkları taslak gizli tutuluyor. Eczacı hiçbir şey bilmiyor.

Hala ezilmeye, hala yüklenmeye devam ediyor. TEB ve eczacı odalarının, eczacıdan kopuk, umursamaz bir görüntüsü var. Protokol hakkında ne yapılıyor?

Aslında bizi bu kadar yıpratan, bu kadar mantıksız ve dayanılmaz şartlara sahip olmasaydı, protokolün değişmesi gerekmeyebilirdi. Hakka- hukuka uygun olsaydı, küçük birkaç eklemeyle devam ederdi. Gerçeği hepimiz biliyoruz. 2007 protokolü sadece eczacıyı tüketmek için özellikle hazırlanmış, art niyetli kurallardan oluşuyor. Bir nevi cendere, bir çıkmaz yol. Eczacıyı hiç ilgilendirmeyen her şey eczacıya yüklenmiş. Sadece Danıştay'ın iptal ettiği madde bile inanılmaz bir örnek. TEB bunu imzaladı, onayladı. Biz ne yaptık, biz de gittik, imzaladık. Üçüncü kişilerin yaptığı sahteciliği bile üstlenmek, nasıl bir tavizdir, hangi mantığa sığar? NE YAPTIĞIMIZIN FARKINDA MIYIZ? BİZE YAPILANLARIN VE DÜŞÜRÜLDÜĞÜMÜZ TUZAĞIN FARKINDA MIYIZ?

Eczacının eli kolu bu kadar iyi bağlanmışken, yeni bir protokol yapmak istemezler. Biz yenisini sayıklarken onlar eskisini ekleyip- yamayıp dayatıyor, diretiyorlar. TEB sessiz, odalar sessiz. Eczacı bir kuyuda, bir kapanda çırpınıyor, kurtulmaya çalışıyor. Bu şartları baştan kabul etmiş yönetimlerle sizce mümkün mü kurtulmak?

İş bize düşüyor. 'BİZ' olursak, olur. Biraz düşünün. İŞ BİZE DÜŞÜYOR.

BİZ OLALIM.

***

SGK gerek eczacıları, gerekse eczacıları temsil eden örgütleri önemsememekte ve hatta bence muhatap almamaktadır. Yeni anlaşma olmayacak fikrinin temeli burada yatıyor. Bu güne kadar her şeyi kayıtsız şartsız kabul etmiş, en ufak bir itirazda bulunmamış olduğumuz için bizi sözleşmenin iki tarafından biri olarak görmüyor. Biz sadece emir eriyiz. Kurum tebliğ ediyor, biz harfiyen uyguluyoruz. Sorgusuz, itirazsız, inisiyatifsiz, çaresiz.

Yeni protokolden kasıt, elbette, şu anki şartların değiştiği, eczacıyı düşman gibi görmeyen, hakkını yemeyen bir sözleşmedir. Böyle bir şansımız var mı?

Kurum hazır bizi ağına düşürmüşken, elimizi, dilimizi bağlamışken, yeni şartlar istemez. Ya bir şekilde 2007 protokolü devam ettirilir, artık asla yeni sözleşme yapılmaz. Ya da kendi şartlarını, hatta ağırlaştırarak kabul ettirmek ister. Her yolu dener, ücretsiz elektronik sözleşme bile teklif eder. Ne yapar eder, bize sözleşmeyi imzalatır. Değişen hiçbir şey olmaz. Biz gene kan kusmaya devam ederiz. Bütün bu aşamalarda, zaten pek varlık göstermeyen temsilcilerimizin yine susacağı, beni yanıltıp (keşke) susmasalar da bir şekilde ekarte edileceği muhakkaktır. Onun için biz ''BİZ'' olmalıyız. Bu parkurdaki son aşama BİZİZ.

Biz imzalamazsak, yeni bir anlaşma şansımız olur. Başka bir yol görmüyorum.

BİZ OLALIM.

Ecz. Asuman YALIM

28/04/2008



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat