Karartma günleri bittikten sonra, odamızın Mayıs ayı çalışma raporu açıklandıktan sonra ve ‘’şanlı’’ Tünel-Taksim yürüyüşünden 26 gün sonra durumun vehameti hakkında fikir sahibi olmayanımız kalmadı herhalde.

 

        Bu süre zarfındaki gelişmelere göz atalım derim. Önce Eczacının Sesi’nde Oda başkanına bir takım sorular soruldu.(20/5) Sorulara cevap verilmedi ama soru sorana yönelik saldırıları hepimiz izledik. Kişisel gibi gösterilmeye çalışılsa da,  zihniyetin tespiti açısından önemlidir. Bu tipik bir vur-kaç taktiğidir ve ne yazık ki şaşırtıcı olmaktan çıkmış amiyane bir oyundur. Çamur at-izi kalsın, konu değişsin, unutulsun klişesidir. İğrençtir.

 

        Araya meclisteki eski başımızın açıklaması girdi. (21/5) Pazar payının arttığını söyledi ama karın düştüğünden, rafımızdan ha bire fiyat indiğinden, eczacının ne şartlarda hizmet verdiğinden hiç bahsetmedi. Hadi o savurdu-söyledi de yeni başlarımız bunu nasıl kabul etti? Gerek Teb’deki gerek odalardaki ‘baş’lar aynı fikirde oldukları için, başlarını salladılar, hiçbir itiraz gelmedi.

 

        Sonra ‘yan etki’ operasyonu geldi.(23/5). Doğrudan etkisi 12 eczacı ve 2 eczane çalışanını yakmakla kalmadı, bizim de yüreğimizi yaktı. Diyarbakır’lı meslektaşlarımız kıyameti koparırken, ne birlikten ne diğer odalardan ses çıkmadı. Kimse  ne oluyor demedi, kimse destek olmadı. Düzen kurulmuş, kurbanlar seçilmiş, gözdağı verilmişti. ‘Öyle uygun görenlere’ itiraz mı edilecekti? Bu bir taşla çok kuş vuran operasyon, aç kurtlar için ekmeğe sürülen yağ, planlayanlar için eczacılık mesleğini gözden düşürme başarısı + küresel sermayeye hoş bir göz kırpış anlamlarını taşısa da bizimkiler için sıradan bir seyirlik olarak kaldı. Kimse gıkını çıkarmadı. Bu iğrenç tezgah haber arşivinde kaldı ama kurbanları hala cezaevinde.

 

      Bütün bunlara tüy diken diğer olay ‘ithal diploma’ olayı.(28/5) Bence listenin birinci sırası onundur, hakkıdır.  Ama şu var, biz bunu hak etmiyoruz. Bu konu için de Teb basmakalıp bir diploma denklik mesajı yayınladı, odalar bu mesajı aynen yayınladı, iş bitti. Esas meselemiz diploma denkliği değildi ki…. Mesele mesleğin kuyusunun kazılması, yaralanması, haksızlığa uğraması, gözden çıkarılması, yok edilmesidir.

Ne yazık ki bizimkiler mesleği sahiplenemiyor. Kişisel beklentiler, kişisel gelecek hesapları arasında mesleğin uğradığı her türlü saldırıya göz yumuluyor. Susarak, aldırmayarak kötülüğe ortak olunuyor.  İsmin önündeki ünvanın değeri bu kadar mıdır?  İhanet nedir?

      

       04/6 da Eczacının Sesi bir deklarasyon yayınladı. YASAMA DOKUNMA!…Başlar bu sefer memnuniyetsizlik anlamında sağa sola sallandı. Üç maymun pozisyonu alındı. Çünkü meslek için önemli, çünkü hayati. Çünkü değiştirilmek istenen yasada eczane eczacınındır maddesinden başlayarak, miras haklarına kadar her şey açık açık tanımlanmış,  korumaya alınmış. Yasanın değişmesi mesleğe yönelik yok etme planının son aşamasıdır. Görüldüğü gibi, teyakkuz zamanı olması gereken günler ziyan edilmektedir, yine yöneticilerden ses çıkmamaktadır. 20 Mayıs-4 Haziran sürecinde mesleğe ve meslektaşa yönelik bu kadar saldırı  var, kimsede tık yok.

 

      Son olarak gelelim 26. güne. Yani yaklaşık birinci ay dönümü.  Bakınız İstanbul Eczacı Odası- Mayıs ayı çalışma raporu. Fazla söze gerek yok. 2 güncük eylemlilik sürecinden yorgun ve bitap düştükleri için geri kalan sürede dinleniyorlar. Bu eylemi kim ciddiye aldı derseniz, sadece biz ciddiye aldık. Karşı eylem yapıyoruz dediğimiz hükümet, sermaye sahipleri, kurum bu eylemi gazetede haber olarak bile okumamıştır. Onlar zaten her şeyi biliyor. 14 Ocak eyleminin 17. ayındayız, 14 Mayıs eyleminin 26. günündeyiz. Hastalarımız bile artık sormuyor. ‘Taban aldatan’ eylemlerden bıktık-usandık, kusacağız. Ayıptır.

 

      Teslim olanlarla beraber teslim olmayalım diyorum. Mesleğimiz emeğimizdir, mesleğimiz ekmeğimizdir. Herkese tek tek, açık açık soruyorum:

 

          KAPTIRACAK MIYIZ?     DİRENECEK MİYİZ?

 

Ecz. Asuman YALIM



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat