Ecz. Asuman YALIM
BİR---
Sağlam dedikodu,sızdırıyorum. Yakında eczacılara ‘’meslek hakkı’’ verilecek. Miktarı reçete başına 30 kuruş olacak. Velakin iyi pazarlık edilirse, pazarlık edilenin de eşref saatine denk gelirse, bu miktar 50 kuruş ta olabilirmiş.
BİRİN ÇİFTİ---
Aslında, öldürmeyen ve ondurmayan bu para, bir tür ‘’ sus payı’’ olarak önümüze atılacak. Bir çok meslektaşımız da memnun olup oturacak. Ama, kısa sürecek saadetleri, başka bir balyozun beyne inmesiyle son bulacak.
Bizim meslek örgütlerimizin başında bulunup, aslında bizden olmayanlar, bunu kabul edecek, zafer diye sunacak, biliyorum. Eczacıyı tahsilatçı konumuna düşürenler, sadaka almasından da rahatsız olmaz. Meslek onuru zaten ayaklar altında.
İKİ---
KONU ADI: TEŞHİSE DAYALI TEDAVİ.
KONU BAŞLIĞI: ORTA VADELİ PROGRAM.
Hazırlayan ve sunan: Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
Karar tarihi: 14/07/2009
Resmi Gazete’de yayınlanma tarihi: 16/09/2009 (sayı 27351 mükerrer)
Karar alan: Bakanlar Kurulu.
Uygulama tarihi: 2010 yılının bilemediğimiz bir günü.
Bu nedir?
Fatma teyze doktora ‘çıkar’. Doktor, hipertansiyon teşhisi koyar. İlaç vermeye niyetlenirken, SGK der ki: Ben bu teşhisle sadece enapril ve benzerlerini öderim. Eşdeğer bandının kemerini son deliğe dayandırır, onun da en ucuzunu öderim. Diüretik zaten lüks, bu talebi duymamış olayım.
İKİNİN ÇİFTİ---
Bu devlet bizim. Ülke bizim. Bütçe de bizim. Ve çok önemli. İsteriz ki israf olmasın. Lüzumsuz harcanıp, boşa gitmesin. Ama tasarruf sadece sağlıktan ve sadece eczaneler üzerinden yapılmasın.
Orta vadeli program hayata geçtikten sonra, artık insan sağlığı için mi endişelenirsiniz, elinizdeki co-diovanlardan kreatif çalışma yapıp, yaratıcılığınızı mı geliştirirsiniz, bilemem.
Kapalı gözler, tıkalı kulaklar, öldürülmüş vicdan, buna da eyvallah deyip, bunu da alkışlayacaktır.
Vicdan demişken, üçüncü çift sözün sırası burada başlar.
ÜÇ---
Tekmili birden….
Biz seçimi kaybettik. Onurumuzu kaybetmedik. Gururumuzu kaybetmedik. Vicdanımız rahat. Gece yorgun yatıyoruz, ama huzurlu uyuyoruz.
Çoğunuz, sıcak evlerinde otururken, biz toplantı yapıyorduk. Gece demeden, kar yağışına aldırmadan çalışıyorduk. Üste para almadık, aksine her türlü masrafı cebimizden karşıladık. Ne e-gazeteye reklam, ne kendimize sponsor bulduk. Seçim günü masalarımızın yanında duran içecek ve sandviçlerin parasını biz verdik, kendi imkanlarımızla oraya getirttik. Pembeliler de buna benzer kumanya hazırlığı yapmıştı. Odanın resmi plakalı aracıyla seçim alanına getirildi, okulun kantinine taşındı ve oradan dağıtıldı.
Çoğunuzun yüzüne bile bakmadığı seçim broşürlerinin yazımı için günlerce emek verdik. Aman iyi olsun diye, birbirimizi incittik. Basıma gittiğinde, iki arkadaşımız 36 saat matbaada başını beklediler. Bunlar küçük ayrıntı değil, emektir ve saygıyı hak eder.
Laf üretmek kolay, iş üretmek zordur. Biz bunları karşılık bekleyerek yapmadık. Gönülden çabaladık. Eksiğimiz, acemiliğimiz oldu elbette. Telafi edilecek.
Bir aradayız, doğru iş yaptığımıza inanıyoruz. Mesleğimize kıyamıyoruz.. Haksızlığa tahammül edemiyoruz. Bir de yediğimiz ekmeğe nankör değiliz.
Bütün emeğimize rağmen ve bu konuda tek olmamıza rağmen çok eleştirildik. Karalandık. Taşlandık. Yine yürüdük, ama incindik. Tekme yiye yiye yürümek zor oluyor.
Herkesten ricam, eleştirin ama nazik ve yapıcı olsun. Varsa çalışmaya niyetiniz, buyurun gelin. Kapımız açık. İş çok. Geleceğiniz yer, dost yanıdır. Çekinmeyin. Sizin de yanaklarınıza al bastığını görelim, sizin de ter kokunuzu duyalım.
Mesleğimiz ve bizler, hergün karanlığa yuvarlanıyoruz. Kişiselliği bırakıp, birlik olma vaktimiz bize göre geçiyor.
Seçim yazısı yazarım ayrıca. Şimdi canım istemiyor.
Mahsus selam……