2007’de örnekleme yoktu. Öyle bir söylenip çekilmişti, alıştırmak anlamında. Bugün can yakıyor. Bunun bir faturası olmalı.
Muayene ücreti de yoktu. Öyle bir söylenti vardı yine. Sembolik-membolik diye süslenip sunulmuştu hani. Bugün artık tahsilatçıyız. Sıradan vatandaş gibi gidin, SGK’ya sorun, cevap hazır: Aaa, bizimle hiç ilgisi yok, hastaneler yazıyor, eczaneler alıyor! Bize neyin zimmetlendiğini iyi anlayın. Bunun da bir faturası olmalı ve bedel daha yüksek olmalı.
2007’den bu yana, kurumla 4 tane anlaşma imzalandı. Her seferinde daha ağır şartlara imza atıldı ve her seferinde teslim olduk. Ya bunun faturası?
Defalarca zarar ettik, gıkımız çıkmadı. KKİ sanal oldu. Raflar boşaldı, stoklar şişkin göründü, maliye bastırdı. Rekabet kurulu bile kafa tuttu, bir tepki vermedik. Yazın faturaya bunları da.
Yurtdışı gezisini ekleyin. Bir de Paris turu vardı, ‘’bir depo’’nun sponsorluğunda. Reklam ücretini de ekleyin. ( Eczane can çekişiyor da, niçin? Ve halk ne yapmalı da sahip çıkmalı eczaneye? Açıklamasız, amaçsız. ) Sahip çıkmakla görevlendirilenler sahip çıkmıyor da halk sahip çıkacak. Ay, gülemiyorum bile.
SGK, eczaneyi teftiş ediyor. Büyük harflerle yazıyorum, faturaya. Eczacıyı suçlu görüyor, aşağılıyor, hırpalıyor. Harfler de, karşılığı da çok büyük olsun.
Fahiş fiyatla üyesine sözleşme satıyor. Kredileri özel bankaya devretti. Ticari zihniyet egemen oldu, çağdaşım diyen örgüte. Bir bir yazılmalı faturaya, kuruş atlamadan.
Geçen yıl da sözleşme feshi vardı gündemde. Fesih ne kelime, ölüm anlaşmasına imza attılar. Bu yöneticiler mi hak alacak? Kimin imzası var o sözleşmelerin altında? Uyarı için bir gün kepenk indirdik. Neden 4 Aralık’ta? Neden 1 Ekim’de değil, 30 Haziran 2008’de değil, 15 Ocak 2009’da değil de, 4 Aralık’ta? Derin düşünmeyin, bu da benden eklensin faturaya.
2007’den bugüne kendimizi anlatamadık. Hasta, doktor, kurum gözünde neyiz? Gerçekler söylenmedi, açıklanmadı, savunulmadı. Şimdi bir günlük eylemle kimin gözü boyanıyor?
2007’de bir ümidimiz vardı. Bir beklentimiz vardı. Ne umut kaldı, ne güven. Ne saygınlık. Ki bu ayrı ve çok kalın bir koçan doldurur.
Şikayetler, sorunlar çok, ortada sorumlu yok.
Bir zaman, bir meslektaşım, özgür köşede yazmıştı, ‘’ölü ordunun generalleri’’ diye. Tam da öyle oldu. Berbat durumdayız ama yöneticilerimiz hala muzaffer! ‘’Bizden buraya kadar’’ demek yerine, iki yıllık kötü süreçten dolayı bir sorumluluk, bir suçluluk duygusu hissetmek yerine, muhtemelen yeniden adaylar, yine iddialılar. Büyük başarılar kazanmış gibiler.
Fatura kabarık, uzun… bedeli ağır, yüklü olmalı…..
Kim ödeyecek faturayı? Ne zaman ödeyecek?
Ya ‘’sefere’’ çıkan bizim ‘’sessiz gemiler’’ ? Onları kim getirecek geriye?