Mesleki süreçlere müdahil olması beklenenlerin, yeni yapılmış geniş katılımlı bir toplantı sonrasında oluşturdukları gündem hayrete düşürür nitelikte.
Eczacı kamuoyu beklentisini alaşağı eden bu çıkışlar yakın gelecekte karşılaşacağımız tehlikelerin farkına varamamış olmamızdan mı kaynaklanıyor acaba? Bir umutsuzluk veya küçük görmeden ziyade kitleyi yanlış yönlendirmenin düşmanlaştırma, olumsuzluk yaratmaktan öte başka bir bakışa izin vermediği açıktır. Beklenen tehlikeler sonucu oluşacak olası hasarın büyüklüğünün kaygısını yaşıyoruz.
Yanlış sorunun doğru cevabı olmaz derler. Biz de bu aralar sürekli birbirimize yanlış sorular sorup aldığımız cevaplarla doğru yolu bulmaya çalışıyoruz. Ama maalesef bir yığın yanlış giden nedenlerden dolayı doğru yolu bulmak bir yana bildiklerimizi de şaşırır hale geldik.
Somut verilerle açığa kavuşacak konularda bile alabildiğine bir tartışma içine giriyoruz. Gerçeklerden uzak, hiçbir iktisadi durumla ilgisi olmayan, sanki kendi merkezinde dönen bir hayatta, tek başına ‘yaşayan’ profilinde yaklaşımlar sergiliyoruz. Boş lafların temsilcileri köpük misali ortamı kabartmaya devam ediyor.
TEB bölgelerarası toplantısı Adana’da yapıldığı için öncesinde ve sonrasında toplantının formatından ziyade etkileri hakkında değerlendirme yapmak, yansımalarına ve sonuçlarına biz de yazımızla katkı koymak isterdik. Yani toplantının gündemine damga vuran önemli bir mesleki konuya ilişkin düşüncelerimizi eklemeyi dilerdik. Ancak maalesef son dönemdeki toplantılarda olduğu gibi katkı vermek pek de mümkün olmuyor. Gerek toplantı süresindeki kürsülerde nereye hizmet ettiği anlaşılmaz sözlerle, gerekse sonrasında eczacı gündemini erkenden kongre sürecine sokan yazılarla, yine farklı alanlarda anlamsız tartışmalar sünmeye devam ediyor.
Bir ‘gerçek gündemden’ kaçma hastalığıdır gidiyor. Zannedersiniz ki 6 ay sonra ülkede genel seçimler değil de TEB seçimleri yapılacak. Ayrıca Diyarbakır Eczacı Odasında olup bitenlere bu kadar ilgiyi anlamak mümkün değil. Çok önemli gelişmeler yaşandığı açık ama bir anda herkes bulunduğu yerden hemen nasıl taraf olabiliyor. Diyarbakır eczacısından reaksiyonu daha fazla, daha çok savunan veya daha çok yerden yere vuran taraflar arasında pin-pon maçına dönüşüyor.
Yaşananlar bir örgüt içi tartışma halinden çıkmış, adli bir vaka haline gelmiştir. Yöneticiler bu durumun farkında olarak davranmak zorundadır. O nedenle bu konunun tarafı olmayı bir yana bırakalım muhatabı bile olmaktan kendimizi alıkoyuyoruz.
Eczacı gündeminde somut çalışmalarla yer almalıyız. Yakın zamanda ciddi oranda ilaç fiyat indirimleri ile karşı karşıya kalacağız. Bu yıl bitmeden SGK ile protokol imzalanması düşünülüyor. Eczane ekonomisi her gün biraz daha daralmaya devam ediyor. Eczaneler arası dengesizlik uçurum halini almış durumda. Bu dengesizliği sürekli körükleyen sistem güçlenerek büyüyor.
Yaşanan değişime uyum sağlayamayan 5 bine yakın eczane dipsiz çukura doğru sürükleniyor. Kooperatifler belirli bölgelerde kendini korumaya çalışıyor, ulusallaşamıyor. Meslek örgütleri ile üyeler arasındaki ilişki daha yüzeyselleşmeye başladı. Meslek örgütümüzün tepesinde konulara ‘vakıf olma’ güveni içerisinde her eleştiriye cevap yetiştirme kaygısı yaşanıyor. Bölge eczacı odaları ‘merkezileşen sorun ve çözümü’ pratiği içerisinde güncel konulara dahi yabancılaşmaya başladı. Ayrıca bölge eczacı odaları ilgisiz ya da popülist bir yapılanmaya evriliyor.
Böyle bir gidişatın neticesinden ne yöneticilerin ne de üyelerin mutlu olması söz konusu olamaz. Bu tehlikeli gelişmeden bir an önce uzaklaşılmadığı takdirde yalnızlaşma ve farklı bir örgüt geleneği kaçınılmaz olacaktır.
Yaşananların hepsini karmaşıklaşan yöntemler içerisinde yol arayışının ‘kaotik yansımaları’ diyebiliriz. Bir değişim yaşanıyor ve sağlık alanının temelden etkilenmesi sırasında eczacılar da varlık mücadelesinin sancılarını çekiyor. Ancak değişim ilişkilerinin karmaşık doğası sebebiyle piyasa ilişkisinin varlığı ya da yokluğu bir iktisadi sorunun çözümüne yetmemektedir.
Mesleğimizdeki asıl sorun “ciro, hizmet ve sermaye eşitsizliği nasıl çözülecek diye somut sonucun alınamıyor olmasıdır.”
Kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri uzun zaman önce temelden değişmiş olmasına rağmen değişim ilişkileri hiçbir zaman ortadan kalkmamaktadır. Süregelen hal olan değişim ‘devam eden’ olduğu müddetçe yeni çözüm arayışları kesintiye uğramamalıdır. Bugün gibi meslekte hedefi belli olmayan kısır tartışmalar kesinti nedeni olabilmektedir.
Değişimin kendisini toptan ortadan kaldıracak bir durum olmadığı müddetçe yeni metotlar aramaya devam etmeliyiz. Ayrıca eşitlikçi bir sistem isteği piyasaya karşı olmak olarak algılanmamalıdır.
Başta İstanbul Eczacı Odası olmak üzere İzmir, Ankara gibi ve bunlara laf yetiştirmeye çalışan TEB Merkez Heyeti, son 5 yıldır olduğu gibi her yılsonunda yakalandığımız veya karşımıza getirilen yeni sorunları karşılamaya uygun pozisyon almalıdır.
Karşılaşacağımız sorunların neler olacağı konusunda bilgiçlik taslamaya ya da ne olacağını bilmek için ‘ruhani’ güçlere ihtiyacımız yok. Gelişmeler ve yaşananlar nasıl bir kriz ile karşı karşıya olduğumuzu açık bir şekilde göstermektedir.
Bize düşen hiçbir şey beklemeden bir an önce eczane ekonomisindeki yangına su taşıyacak çözümler üretmek ve eczacıyı SGK maddelerinin mahkûmu etmeyecek, mesleki birliği ve örgütünü zayıflatmayacak yeni protokol imzalamaktır. Unutmayalım ki, kazalar haricinde hiçbir olay bir anda karşımıza çıkmaz. Güçlü ve deneyimli bir örgüt yapılanmasına sahip olmamız her zaman hazırlıklı olmamızı gerektirir.
Tekrar Adana bölgelerarası toplantıda görev alan, misafirlerle ilgilenen tüm meslektaşlarıma ve çalışanlarımıza teşekkür ederken sayısı 500’ü bulan konuklarımızın tebrik ve teşekkürleri üzerine mutluluğumuzu ifade etmek isterim.
Saygılarımla,
Adana Eczacı Odası Başkanı