Ünlü Fransız filozofu, AUGUSTE COMTE ‘’Bir ilim,ancak tarihi bilindiği zaman iyi bir şekilde anlaşılabilir’’ demiştir.
Konya İlinde 1956 yılında Karapınar Eczanesi adı altında şehrin ilk eczanelerinden birisini açan ve aynı yerde kesintisiz 52 yıl insan sağlığına hizmet eden meslek büyüğümüzü 2013 yılında kaybettik.
O, bu mesleğin çınarlarından biriydi. Örnek aldığımız meslek duayenimizle sağlığında bir söyleşiyi yapma şansımız olmuştu.
Bu söyleşinin satır aralarında, meslek tarihimizin ve yaşadığı dönem Türkiye’ sinin, sosyal, siyasi, ekonomik portresi hakkında bir fikir edinmek mümkün.
Bir Eczacının hayatı, yaşadığı dönemin sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmelerini içinde saklar. Çünkü ülkede yaşanılan dalgalanmaları en çok hisseden ve halkla en yakın ilişkiyi kuran, meslek grubu eczacılardır. Bununla birlikte, eczacılar, halkla iç içe olmanın hayatın tam ortasında bulunmanın, her dönemde, faturasını diğer meslek gruplarına göre daha fazla ve ağır öderler.
Büyüğümüzün söyleşisinin son kısmındaki mesleğimizin geleceği ile karamsar sözleri oldukça dikkat çekici. Ömrünü bu mesleğe adamış bir insanın, bu düşünceyle mesleğe ve hayata veda edişi son derece düşündürücü ve hüzün verici. Nur içerisinde uyusun…
Eczacı Rahim Pektaş
1931-2013
2008 de yapılan röportaj
- Bize, kendinizden söz eder misiniz ? Neden eczacılık mesleğini seçtiniz ?
- 1949 yılında Konya Lisesi’nden lise fen şubesinden pekiyi derece ile mezun oldum. Lise bitirmede iki çeşit sınav yapılırdı; bitirme sınavları yazılı ve sözlü Konya’da hazırlanır, olgunluk sınavı soruları Ankara’dan gelirdi.
1950’de İstanbul’da Fen mezunu kabul eden yerlere müracaat ettim. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ne Tıp Fakültesi ve branşlarına Eczacılık - Diş Hekimliği, müracaat ettim. Yalnız Eczacılık kontenjan ile öğrenci kabul ediyordu. 85 kontenjanı vardı. 5 askeriye, 5 yabancı, 75 kişide Türkiye’ye kalıyordu. Bunların içinde aldığım notlara göre seçim yapıldı. Ben eczacılığı kazanmışım. Eczacılık eğitimi Tıp Fakültesine bağlı Eczacılık Yüksek Okulu idi.
Okul Tedrisatı:
Farmakognozi Enstitüsü -Prof.Dr. Ecz.Kim. Sarım Çelebioğlu-Direktör
-Doç.Dr. Turhan Baytop
-Doç.Dr. Asuman Berk
Galenik Enstitüsü -Prof.Dr. Ch. Brieskorn-Direktör
-Doç Dr. Lili Kapuona
-Dr.Pharm. Orhan N.Yalçındağ
Farmasötik Kimya Enstitüsü -Prof.Dr. Hayriye Amal
-Dr.Pharm. K.Cemal Güven
Analitik Kimya ve
-Prof.Dr. Kim. Rasim Tulus-Direktör
-Doç.Dr. Hayri Sözen-Toksikoloji
-Kim. Yük. Müh. Ülker Yurtman
-Kim. Yük. Müh. Osman İzgi
-Kim. Yük. Müh. Ayhan Ulubelen
Farmabotanik Enstitüsü -Ordu. Prof.Dr. A.Heil Bronn-Farmabotanik
-Prof.Dr. Sara Akdik-Farmakobotanik
-Doç.Dr. Mehbare Heilbronn-Farmakobotanik
-Doç.Dr. Nebahat Yakar –Farmakobotanik
Fen Fakültesi -Dr. Jale Tören Farmakobotanik
Fizik -Ordu. Prof. K.Züber –Genel Fizik
Kimya -Prof.FL. Brusch-Genel Kimya
Biyokimya -Prof.Dr. Mutthar Yenson –Biyokimya
Hijyen -Prof.Dr. Zeki Yalın-Hijyen
Mikrobiyoloji -Prof.Dr. Ömer Özek-Mikrobiyoloji
Ana bina’da Merkezde -Ordu. Prof. Hıfzı V.Velidedeoğlu-Türk inkılâp Tarihi
-Doç.Dr. Suphi Artunkul-Farmakoloji
-Prof.Dr. Süheyl Ünver-Eczacılık Tarihi ve Deontoloji
-Ecz.Kim. Hasan Derman-Eczacılık Kanunu
-Doç.Dr. DervişManizade-Tıbbi İlkyardım (Cerrahpaşa’dan)
Yukarıdaki hocalardan oluşmuştu. Eğitimciler çok seviyeli ve kaliteli idi. Hitler Yahudi asılı ilim adamlarını 1930‘ lu yıllarda yurtdışına sürmüştü. Atatürk’ün müsaadesi ile Türkiye’ye gelenler Üniversitelerin çekirdek kadrosunu oluşturdular.
Prof.Dr. CH. Brieskorn
Ordu.Prof .K Zuber
Prof.Fl.Brusch
A.Heil Bronn
Bizim hocalarımızdı.
Beş yerde derse girerdik. Süleymaniye (botanik),Fen Fakültesi (fizik, kimya), Merkez(mikrobiyoloji, toksikoloji), Cerrahpaşa (ilkyardım, hijyen) ve Eczacılık Okulu’nda da öğleden sonra laboratuarlar vardı. Öğretim, akşam 7.00 ye kadar sürerdi.
- Ne kadar süredir, bu eczaneyi işletiyorsunuz?
- 2008-1956=52 yıldır.
- Size göre eczacı müşteri ilişkisi nasıl olmalı?
- Güven, ilgi, bilgi ve sevgi yeterlidir sanırım. Her zaman, hastaya kendi ismi ile hitap konusunda titizlik göstermişimdir. Yeni gelen hastanın ismini bilmediğimden reçetenin kenarına doktorun yazdığı isim bana ipucu olur.
- Karapınar Eczanesi ‘ne gelen müşteri aradığı her ilacı bulabiliyor mu?
- Karapınar Eczanesine gelen müşteri boş gitmez.
- Eczacılık yaşamınız boyunca karşılaştığınız ilginç olaylardan bir kaçını bizimle paylaşır mısınız?
- Mikrobiyoloji dersinde Prof. Dr. Ömer Özek sınav yaptı. Dersi çok seviyordum. 100 soru sordu. Sınav sonrası kâğıtlar okundu. Sınıfın ortasında hoca beni ifşa etti. 100 üzerinden 9,5 almışım. Sınıf ortasında en düşük notu aldığımı söyledi. Zoruma gitti. Dersten çıkınca doğru hocamın odasına gittim. Hocam burada bir yanlışlık var. Kâğıdım bir kere daha okur musunuz dedim. Hoca, okumayacağı konusunda ısrar etti. Sonra çok sinirlendim. ”Ben bir müderris torunuyum. İstanbul’un meşhur Fatih medresesinde icazet almış müderrisin torunuyum. Bilmesem ısrar etmem. Ben Tıp Talebesi değilim ama size de doktorluğu öğretirim”. Dedim. Sonra ertesi saat ders saatinde dershanenin kapısına tabure koydum. Oraya kapıya yakın yere oturdum. Hoca sınıfın ortasına gelince hatasını anladığını söyledi. Rahim’den özür dilerim en yüksek puanı 95 almış dedi. Yanlışlıktan dolayı özür dilerim dedi.
- Yine bir gün; Farmakobotanik dersinin laboratuarı ve sözlüsü vardı. Botanik Laboratuarında mikroskop altında bitkilerinin yapılarının resmini çizerdik. Prof.Dr. Heilbron renkli suyu bitkinin köküne koyardı. Suyun bitkinin içinde yayılışı gözlerdik. O derste çizim yaparken oradaki hücreleri yanlış çizmişim.Dönüp Karapınar’a köye kuzu gütmeye gitmiştim. Eylül de İstanbul’a döndüğümde Botanik Laboratuarından kaldığımızı öğrendim. Önce haber almam imkânsızdı.
Asistan Nebahat hanıma tekrar bir sınav için rica ettim. Kabul etmedi. Prof.Dr. Heilbronn’a çıkacaktım. Ayakkabılarımı boyadım. Temiz gömlek giydim. Takımımı ütüledim. Prof.Dr. Heilbronn’a gittim derdimi anlattım. Az çok Türkçe biliyordu. Karapınar neresi kazanç yayla ne diye yanındakilere sordu. Onlarda 3-4 evin olduğu yer dediler. Telefon ve ulaşım yoktu. Heilbronn bu çocuk derdini çok hassas ve kibar anlattı. Buna, bir hak daha verelim dedi.
Ondan sonra Perihan adında bir kız arkadaş vardı. O da kalmıştı. Çanakkale Biga’daydı. Ona da kendi imkânlarımla telgraf çektim. İkimiz o imtihana girdik ve geçtik.
Okulun son dersinde Heilbronn bizi Robert Koleje gezmeye götürdü. Kendisi şimdiki Boğaziçi Üniversitesi’nde de derse girerdi. Okulu gezdirdi bahçedeki bankoda oturduk. Bankonun üzerinde yazılı İngilizce yazıyı sordu. Sonra kendisi tercüme etti. ” Her şeyin üstünde insanlık vardır”.
Yaşamımdan bir başka kesit de şöyle; Okul bitince dört kişi Mekin Tanker, Nevin Tanker, Nedime Ergenç ve ben asistan sınavını kazandık. Diğerlerin evi İstanbul’da idi. Bir ay Briston hocanın yanında çalıştım. 75 lira maaş verdiler. Yurttan çıktım pasom gitti. Bir arkadaşın yanında bir ay idare ettim. Babam 200 lira gönderirdi. Ailemden isteyemedim. Sonra istifa ettim. Askere gittim. Tüm arkadaşlar asker olmuşlar. iki ay geçmesine rağmen beni yedek subaylığa aldılar. Altı ay eğitimden sonra Sivas Askeri Hastanesi’ne tayinim çıktı. Orada 1 yıl askerlik yaptım. Sivas Askeri Hastanesi’nde yatıp kaktım.
Hastane şehrin dışında idi. Bir akşam yemeğinden sonra bütün erat (asker) zehirlendi. O anda doktor ve hastanede boş yatak yoktu. Hastaları salonlara yatırdık. Kitaplarımdan zehirlenmeleri okudum. Zehiri vücuttan emmek için (söğüt kömürü) ile (tanen) diye bir majistral ilaç vardı. İlk defa bu kadar büyük bir sorunla yalnız kalmıştım. Kova kova elimdeki kömür ve taneni sulandırıp hastalara içirdim. Sonunda yaptığım ilaçta bitti. Sonra başka yerlerden doktorlar geldi. Oranın komutanı meşhur Cemal Madanoğlu idi. Generale seferde (harp anında ) kullanmak için depoda ilaç var dedim. Orası çift mühürlü ve çift nöbetçili idi. İzinsiz hiçbir ilaç kullanılmazdı. General Cemal Madanoğlu “kırın” dedi. Epey işimizi gördü. Takdir aldım.
- Harika anılardı, teşekkür ederiz. Eczanede kendiniz ilaç üretiyor musunuz?
- Doktorların verdiği reçeteye göre havan ilaçları denilen ilaçları yapardım. Preparat azdı.
- Daha çok ne tür ilaçlar üretiyorsunuz?
- Havanda yapılan toz paket, solüsyon, kaşe, şurup, vb.
- Karapınar Eczanesi nasıl bir gelecek bekliyor?
- Geleceği yok. Karanlık.
- Eczacılık mesleğinin geçmişe göre avantajları var mı, nelerdir?
- Avantajı yok. Özel okulların açılması ile eczacılık mesleği önemini yitirdi. Her parayı veren eczacı oldu. Eğitim ve öğretim kalitesi düştü. Eskiden her 10,000 kişiye 1 eczane açma ruhsatı verilirdi. Şimdi her yer eczane doldu.
- Zincir eczaneler hakkında ne düşünüyorsunuz
- Fikrim yok.
- Yatan hastaların İlaçlarının hastaneler tarafından temin edilmesine nasıl bakıyorsunuz. Bu sizi ne oranda etkiliyor?
- Eczacılığın çökme nedenlerinden birisi. Devlet kendisi ilaç sattığından bize bir katkısı yok.
- Eczacılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Karanlık.
- Genç meslektaşımıza önerleriniz var mı?
- Akılları varsa eczacı olmasınlar.
- Eczacılık dışında uğraşlarınız var mı?
- Yok.
- Son kez, eczanede yaşadığınız bir anı alabilir miyiz?
- Bir gün eczane de nöbetçiyim. Gecenin üçünde bir bekçi geldi. Başında kasketi vardı. Bekçi olduğu belli idi. Bir Reçete getirdi. Reçete doğumevinde yazılmış. Kanamalı bir kadın hastaya aitti. Bol miktarda serum ve ilaç yazılıydı. O zaman sosyal güvenlik yoktu.
Bekçinin durumuna baktım. Hastanın durumunu tahmin ettim. İlaçların hepsini verdim fakat götürecek arabası yoktu. Kolileri iki seferde götürdü. İlaçların, parasını onun vicdanına bıraktım, bir şey demedim ama benim vicdanım çok rahattı.”