Uzm.Ecz. Ahmet Nezihi PEKCAN

 

 

 

Süleyman Ferit ECZACIBAŞI


Süleyman Ferit Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın babası Süleyman Ferit Eczacıbaşı (1885-1973), 1885 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Babası, Hacı Hafız Şakir Efendi, İzmir Belediyesi’nin, o zamanki adıyla İzmir Şehremaneti’nin Başkantarcısıydı. Süleyman Ferit Bey, Hamidiye İlkokulu, Rüştiye Ortaokulu ve 12 yaşında girdiği Sultani İdadisi’ni (İzmir Lisesi) 1900 yılında başarıyla tamamladı. Gençlik yıllarında İzmir’de dönemin eczacılarından çok etkilendi ve eczacılık öğrenimi için İzmir’den İstanbul’a geldi. 1900 yılında 15 yaşında girdiği Tıp Fakültesi Eczacılık Yüksek Okulu’nu (Tıp Medresesi Fenn-i İspençiyari Şubesi) 18 yaşında İzmir’in diplomalı ilk eczacıları arasına girerek, 1903’te “en genç eczacı” olarak tamamladı.
İstanbul’da ilk özel Türk eczanesini açan Hamdi Bey’in laboratuvarında deneyim kazanan Süleyman Ferit bey, 1903 yılında İzmir’deki Guraba-i Müslimin Hastanesi’ne ikinci eczacı olarak atandı ve görevi boyunca günde 16 saat havan döverek ilaç üretimi gerçekleştirdi.
Guraba-i Müslimin Hastanesi’ndeki ilk devlet görevi, Süleyman Ferit Bey’in kişiliğini ve düşünce yapısını çok etkiledi. Ferit Bey, ülkenin ve halkın durumunu yakından öğrenme fırsatı buldu. Bu yıllarda Ferit Bey aynı zamanda İzmir’de Aristoteles Eczanesi’nde sorumlu müdürlük yaptı ve 1905’te Başeczacı olarak görev aldı. 1909 yılında ise ilk özel eczanesi “Eczane-i Umumi”yi satın alması nedeni ile resmi görevinden ayrıldı. Eczanenin ismini daha sonra Kanaat Eczanesi olarak değiştirdi. Genç yaşta elde ettiği laboratuvardaki başarıları nedeniyle, Guraba-i Müslimin Hastanesi’nden ayrılırken İzmir Vilayeti Genel Meclisi tarafından kendisine Eczacıbaşı unvanı verildi.
İzmir’in ilk ilaç üreten Türk eczacısı Süleyman Ferit Bey, Eczane-i Umumi’deki çalışmaları ile ilaç yapımı konusunda Ege Bölgesi’nde önemli bir üretim sürecini başlatan kişi oldu. Kemeraltı’ndaki tarihsel “Şifa Eczanesi”ni 1911 yılında satın alan Süleyman Ferit Bey, bir yandan da Birinci Beyler sokağındaki laboratuvarında kolonya üretimine başladı. Bu ürünler arasında büyük beğeni toplayan markalardan bazıları şöyle:
İlaçlar: Ferit Kuvvet Şurubu, Ferit Nane Ruhu, Ferit Hafakan Ruhu, Ferit Diş Suyu, Ferit Selamet Nezle İlacı, Ferit Kudret Hapı, Ferit Asit Borik Merhemi, Ferit Oksitdözenk Merhemi, Nasır Kremi
Kişisel bakım ürünleri: Ferit Saç Suyu, Briyantin, Ferit Tuvalet Pudrası, Ferit Yağsız Krem, Acı Bademli Gece Kremi, Ferit Diş Macunu, Talk Pudrası, Çiçeksuyu, Gülsuyu, Tuvalet Sabunu, Katranlı Sabun, Ferit Sterilize Pamuk ve tabii ki İzmir kentinin simgesi olan Altın Damlası.
Süleyman Ferit Bey, 1932 yılında Saffet Hanım ile evlendi. Melih, Nejat, Vedat, Kemal, Haluk ve Şakir isimleri ile altı çocuk babası Süleyman Ferit Bey, başarılı çalışmaları nedeniyle verilen “Eczacıbaşı” unvanını 1934 yılındaki soyadı kanunuyla birlikte soyadı olarak kabul etti. Süleyman Ferit Bey, “Yurdunuzdan aldığınızı yine yurdunuza veriniz” demişti hep… İzmir’in sağlık sorunları için yeni ürün geliştirmenin yanı sıra Birinci Dünya Savaşı döneminden itibaren sosyal çalışmalara yoğunluk verdi. Örneğin, savaş döneminde İzmir Askeri Hastane’sinde çalıştı. 1933 yılında İzmir Milli Kütüphane’nin yeniden açılmasına katkıda bulundu. Ayrıca, Kahramanlar semtinde Verem Dispanseri, İkiçeşmelik Çocuk Sağlığı Merkezi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Pavyonu, İzmir Devlet Hastanesi Saffet Eczacıbaşı Anesteziyoloji ve Reanimasyon Servisi gibi pek çok sağlık merkezinde yardım çalışmaları yürüttü. İzmir Bayraklı’da Süleyman Eczacıbaşı İlkokulu, Karataş’ta Hacı Şakir Eczacıbaşı Ortaokulu, annesinin adını taşıyan Şerife Eczacıbaşı İlkokulunun kuruluşları gerçekleşti. Süleyman Ferit Eczacıbaşı, 18 Nisan 1973 tarihinde, 88 yaşında vefat etti.


Beşir Kemal PELİN


Türkiye’nin ilk viagrasının Seksülin olduğunu biliyor muydunuz? Bu ilacın ilginç bir öyküsü var. Özel kutusu, acık artırmalarda satışa çıkarılan Seksülin hapının kutusunda, ‘ademi iktidar, bel gevşekliği, hezali asabi, kana kuvvet, dimağa kuvvet, umumi sinir zafiyetleri’ yazıyor. 1930’ların başında İstanbul’un Sirkeci semtinde bulunan Beşir Kemal Pelin-Mahmud Cevad Pelin Eczanesi tarafından piyasaya sürülen ilacı imal eden ikili çok önemli.. Beşir Kemal Pelin Halep doğumlu. 1876’da dünyaya gelmiş. Mektebi tıbbiyei mülkiye’nin (sivil tıbbiye) eczacılık bölümünü 1895 de bitirdi. Kendisi Türkiye’nin 4.(dördüncü) eczacısıdır. Kayınbiraderi Mahmud Cevad Pelin ile açtığı eczanede Seksülin dışında, Beşir Kemal subyesi (balık yağı), kınakına, şark sürmesi, nasır ilacı gibi ürünleri piyasaya sürdü. Bunların reklamını yapıp ticari başarı kazandı. Beşir Kemal Pelin 1942’de öldü. Ortağı ve akrabası Mahmud Cevad Pelin ise 19 /10/ 1954’de hayatını kaybetti.

 

Kemal Kamil AKTAŞ


İzmir eczacılığında büyük bir isim: G.Moraïtis
Cumhuriyet öncesi İzmir’inde önemli bir eczacı ve işadamı olan M.Georges Moraïtis, 30 Ekim 1873 tarihinde Skiathos Adası’nda dünyaya gelir. Kaptan olan babası Alexandre Moraïtis, oğlu Georges’in kendisi gibi denizcilikle ilgilenmesini değil, yeğeni Dr. Alexandre Moraïtis gibi hekim olmasını arzu etmektedir. İlk öğrenimini adanın okulunda görmeye başlayan Georges, daha sonra Volos’ta bir okula devam eder. Bu yıllarda babasının ani ölümü Georges’in hayatının gidişatını da tümden değiştirecektir.

İlk adım İstanbul...

Georges Moraïtis, babasının ölümüyle öğrenimini yarıda bırakarak birkaç yıldan beri İstanbul’da yaşayan ağabeyi Jean’ın yanına gider ve oraya yerleşir. Bir gün şehirdeki eczanelerden birine yolu düşer ve eczanenin atmosferinden çok etkilenir ve eczacı olmayı, eczane açmayı aklına koyar. Bir yandan bir eczanede çırak olarak çalışırken diğer yandan da Türkçe dersleri almaya başlar.. Üç yıl süren yoğun çalışma döneminin ardından çabaları meyvesini verir. Sınavları başarıyla vererek Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne’ye girer. 1895 yılında 1386 diploma numarası ile mezun olur.

Okulda en yakın arkadaşı İzmirli bir genç olan Leonidas Chionis’tir.(Leonidas Chionis, daha sonraları İzmir’in önemli eczacılarından Kemal Kamil Aktaş’ın 1924 yılında Hilal Eczanesi’ni açmak üzere satın aldığı eczanenin sahibi olacaktır. Chionis onu okulu bitirdikten sonra İzmir’e gelmeye ikna eder. Amcası Panayottaki Chionis de İzmir’de eczacıdır; Hükümet Caddesi’nde, Tilkilik’teki Sıhhat Eczanesi’nin bir şubesini işletmektedir. Georges Moraïtis’in yaşamında İzmir sayfası böylece açılmış olur. Chionis ailesi genç G.Moraïtis’i çok sever ve destekler, çok geçmeden P.Chionis onu eczanesine mesul müdür yapar.

Şehre gelişinden altı ay sonra Dr. Mustafa Bey yönetimindeki Gureba-i Müslimin Hastanesi’nde "başeczacı" olarak çalışmaya başlar. Yeni mezun ve henüz kendi eczanesini açmaya yetecek sermayeye sahip olmayan genç bir eczacı olan Moraïtis’in bu göreve uygun görülmesi olağan bir şeydir, çünkü o tarihte bir hastanede başeczacılık görevi için eczane sahibi olmayan eczacılar tercih edilirdi, zaten eczacı kendi iş yerini açtığında hastanedeki görevini bırakmak zorunda kalırdı. O günlerde ise İzmir’de henüz Müslüman Türk bir eczacı bulunmamaktaydı. (İzmir’de eczane açan ilk Müslüman Türk eczacı, 1901 mezunu olan ve 1903 yılında eczanesini açan Mehmet Esat Kipman’dı.)

Osmanlı’nın eczacılık alanındaki en büyük kuruluşlarından birinin temeli İzmir’de atılıyor...
Ancak Moraïtis kendi kanatları ile uçmak istemektedir, bir hastanede maaşlı çalışmak ona göre değildir. 1897 yılının nisan ayında hastanedeki görevinden kendi eczanesini kurmak üzere ayrılır. Mali açıdan gereken desteği, Georges’in eczacılık alanında parlak bir geleceğe sahip olacağını sezen Nicolas Elliadi’den alır. Elliadi bu başarılı ve hırslı genç adama ileriki yıllarda kızını da verecektir. Kayınpeder Elliadi, kendi adını taşıyan bir ihracat şirketinin sahibi önemli bir tüccar olmanın yanı sıra İzmir Yunan Hastanesi kurucu delegesidir ve birçok sosyal kurumda etkin bir kişidir. Moraïtis bu evlilik sonucunda gerek iş, gerekse aile çevresi olarak İzmir’in oldukça etkin bir çevresine girecektir.

Aldığı bu ilk mali destekle Moraïtis, 120 lira vererek eczacı G. Sclavos’un "L’Abeille" - Bal Arısı adındaki eczanesini satın alır. Daha çocuk denecek yaşta iken İstanbul’da hayalini kurmaya başladığı şey sonunda gerçek olmuştur. Şehrin ticari açıdan en hareketli ve verimli bölümlerinden biri olan Frenk mahallesinde, Aya Fotini kavşağında bulunan eczaneye kendi adını verir: "Pharmacie G. Moraïtis".

İşler büyüyor...

Geçen üç yıl boyunca gittikçe büyüyen iş hacmi ve kendi adını taşıyan müstahzar üretme arzusu Moraïtis’i eczanesinden ayrı bir laboratuar kurmaya yöneltir.

Bu amaçla 1900 yılında, Basmacıoğlu pasajında hipodermik enjeksiyonlar için steril ampuller, fizyolojik serumlar üretmek üzere ilk laboratuarını oluşturur. Bunların yanı sıra kendi adını taşıyan ürünler de bir bir ortaya çıkmaya başlamıştır. "Fer Granulé Moraïtis", "Kola Granulée Moraïtis" bu yıllarda kendi adını vererek ürettiği ürünler arasında yerini alır..

Moraïtis, ürünlerinin üstünlüğünü katıldığı sergilerde kazandığı madalyalarla da kanıtlar: Laboratuarını açtığı ilk yıl Paris Sergisi’nde altın madalya, yine aynı yıl Marsilya Sergisi’nde altın madalya, 1901’de Nice’de büyük ödül, 1902’de onur ödülü ve altın madalya alır. Ayrıca, 1901 Lyon Sergisi’nde ve 1902 Londra Sergisi’nde jüri üyeliği yapar. Moraïtis marka ürünler artık uluslar arası bir üne kavuşmuştur. Eczanesini açtığı 1897 yılından itibaren beş yıl gibi kısa bir süre içerisinde gelinen nokta önemlidir ve Moraïtis’i daha büyük ve ciddi adımlar atmakta teşvik eder. Çok geçmeden 1903 yılında Yovanoğlu ferhanesinde "Droguerie Central d’Asie Mineur" adını verdiği bir ecza deposu kurar ve depo kısa zamanda İzmir ve civarının kendi alanında en işlek alışveriş merkezi haline gelir.

Aynı yıl, meslek hayatındaki çıkışını yapmak üzere sermayesini sağlayan Nicolas Elliadi’nin kızı Agnès Elliadi ile evlenir. G. Moraïtis ve Agnès Elliadi’nin Nicolas, Alex ve Constantin adında üç oğlu olacaktır.

Yıllar geçtikçe, birbirinden ayrı yerlerde hizmet veren bu üç farklı işletme artan taleplere cevap veremez hale gelir. 1908 yılında Moraïtis, sahibi olduğu eczaneyi, laboratuarı ve depoyu birleştirerek, Crédit Lyonnais’nin Frenk Sokağı’ndaki eski binasına taşır. Yeni işletmesinin adı bundan sonra "Etablissements Pharmaceutique G. Moraïtis"tir.

Moraïtis, Avrupa’ya yaptığı seyahatler ile kendi alanındaki yenilikleri sürekli takip eder, büyük ve önemli laboratuarları ziyaret eder, eczacılık bilimindeki yeni keşifler konusunda bilgi sahibi olur, onları uygular. Bu seyahatleri sırasında büyük firmalarla yeni bağlantılar kurar ve açtığı yeni mekanda satışa sunduğu ürünler günden güne çeşitlenir. Bu arada Moraïtis markalı ürünler de çeşitlenmeye devam eder ve "Quina Granulé Moraïtis" satışa sunulur.

"Etablissements Pharmaceutique G. Moraïtis" kısa sürede doktorların, diş hekimlerinin, cerrahların, eczacıların ve kimyagerlerin aradıkları her şeyi bulabilecekleri zengin bir satış yeri olarak ünlenir. O güne kadar Avrupa’dan ancak sipariş yoluyla elde edilebilen birçok şey buradan temin edilebilmektedir. Zengin ürün çeşitliği ile kuruluş, laboratuarları ve farklı bölümleri ile sadece İzmir ve çevresine değil, Anadolu ve Adalar’ın ihtiyaçlarına da cevap verebilir hale gelir.

İzmir’in en önemli ticari arteri olan Frenk Sokağı’nda, No:59, 60, 61 adresindeki bu yeni işletme, 60 metre uzunluk, 25 metre genişlikte bir alana oturan iki katlı (daha sonra da üç katlı) büyük bir binada yer almakta, zemin katta birbirinden bağımsız, her birinin uzman şefi ayrı olmak üzere yedi reyon bulunmaktadır:

1.Parfümeri ve güzellik malzemeleri bölümü,
2.Tıbbî müstahzarların sunulduğu bölüm,
3.Normal ve dietetik gıdaların sunulduğu bölüm,
4.Reçete kabul bölümü,
5.Cerrahi aletlerin ve mobilyaların sunulduğu bölüm,
6.Diş hekimliği aletlerinin ve mobilyalarının sunulduğu bölüm,
7.Ecza deposu ve herboristeri bölümü.

Birinci kat korse ve kemerlerin sunulduğu kattır. Kadınlar ve erkekler için ayrı deneme odaları bulunmaktadır. Hastalar için büyük bir bekleme salonu ve üç adet tıbbi kabin bulunmaktadır. Ayrıca, idari bürolar, muhasebe, muamelat servisi ve arşiv de bu katta yer almaktadır.

İkinci katta sterilizasyon laboratuarı, distilasyon laboratuarı, Moraïtis markalı müstahzaratın, tentür ve sıvı ekstrelerinin, komprime tabletlerin üretildiği laboratuarlar ile yemekhane bulunmaktadır.

Kuruluşta kadın ve erkeklerden oluşan 120 personel görev yapmaktadır ve bunların yaklaşık 12-15’i eczacı ve kimyagerdir. İşletmenin sermayesi ise milyonlarca lirayı bulmaktadır.

İzmir’deki Moraïtis kuruluşu sadece İstanbul’un değil, Avrupa’daki benzerlerinin en iyileriyle de karşılaştırılabilecek özelliklerdeydi ve dış görünümü ile şehrin en güzel yapıları arasında yer alıyordu.

G. Moraïtis’nin diğer faaliyetleri

İşlerinin yoğunluğu, milliyetçi bir kişiliğe sahip Moraïtis’in Yunan Kolonisi’ne karşı hissettiği sorumluluklar doğrultusunda çalışmasını engellemiyordu. Moraïtis, Rumlara ait Aghios Charalambos Hastanesi’nin yönetim kurulunun üyesi olmanın yanı sıra, I. Dünya Savaşı sırasında Doktor A. Psaltof, gazeteci S. Solomonidis ve G. Lavdéos I. Dünya Savaşı’nda büyük önemi olan İzmir Aşevi’ni kurmuştu.

Ocak 1919’da, İhtiyar Heyeti ve Metropolit Hrisostomos’un olağanüstü delegesi olarak, I. Dünya Savaşı sırasında İzmir Sancağı’ndan ’dahile’ gönderilmiş, mütareke ile birlikte evlerine dönmüş yoksul Rumlar için para toplamak amacı ile Atina’ya gitti. Burada, kurduğu bir komite ile Atinalı İzmirlilerden para toplamaya girişti. Bir süre sonra İzmir’deki yoksul Rumlara dağıtılmak üzere 15.000 lira para ve giysi yardımının Atina’dan gönderilmesini sağladı.

Moraïtis ile ilgili, Nail Moralı’nın anılarında kaydettiği şu cümleler onun bu yönünü vurgular niteliktedir: "Yine Frenk Mahallesi’nde ’Etniki Eteryacı’ların karargahı ’Moraiti’ eczanesi vardı. Moraiti zengin bir müessese idi. Avrupa müstahzarları, Welcome Borogh’un bütün ilaçları, Harp sonuna kadar Moraiti’de eksik olmadı. İsim benzerliği için bana özel iltifatı vardı."

Yunan Kralının ziyareti...

Haziran 1921’de Yunan Kralı Konstantin, Helenizmin uğruna yüzyıllardır savaştığı topraklar olarak nitelendirdiği Anadolu’daki ordularının başına geçmek üzere, Lemnos gemisi ile, işgal altındaki İzmir’e doğru yola çıkar. 11 Haziran 1921’de İzmir Körfezi açıklarında demirleyen gemiden Kral ve maiyeti Kordon’daki Kramer Oteli’nin bulunduğu yerden İzmir’e ayak basar. 
Karşılanışı muhteşem bir tören ve coşkuyla kutlanan Kral Konstantin ve Kraliçe Sophie’nin İzmir’e gelişleri sırasında ziyaret ettikleri yerlerin başında G. Moraïtis’e ait işletme de yer almaktadır. Kral ve kraliçe ziyaretlerinin sonucunda işletmenin kurucusunu tebrik ederler. Bu ziyaretin yapılmasında işletmenin başarılarının yarattığı ün kadar, hiç kuşkusuz sahibi G. Moraïtis’in Küçük Asya’nın Helenizmi için harcadığı çabalar da etkili olmuştur.

Kurtuluş Savaşı’nın son günleri...

Ağustos 1922’de Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına adım adım yaklaşılırken G. Moraïtis, üç oğlu ve karısı ile Fransa’da bulunmaktadır. Bu zamansız gibi görünen seyahate ailesi ile birlikte çıkmış olmasına, belki de 1922 yılının yaz aylarında gücünü tamamen yitirmeye başlayan Yunan ordusunun durumu ve savaşın kendilerinin aleyhine döneceği endişesi neden olmuştu. Belki de ciddi ticari ilişkiler içerisinde olduğu Fransa’da, yaklaştığını sezdiği tehlikelerden işletmesini farklı ve resmi kanallardan koruma altına almak istemesi onu bu seyahate sürüklemişti..

Hangi nedenle olursa olsun evinden ve büyük çabalarla kurduğu işletmesinden kilometrelerce uzak olmanın verdiği çaresizlik içinde Anadolu’da durumu kötüye gitmeye başlayan Yunan Ordusu’nun kayıplarını endişe ile izliyordu. Evet kendisi ve ailesi güvendeydi ama sahip olduğu her şey İzmir’de kalmıştı.

Sonunda, Fransa’da ticaret yaptığı büyük firmaların aracılığı ile Dış İşleri Bakanı ile görüşme ayarlamayı başardı. Bakan, Fransız eczacılık endüstrisinin çıkarlarını da yakından ilgilendiren G. Moraïtis işletmesi’nin korunması için yoğun ilgi gösterdi. Yapılan girişimler sonunda İzmir’deki Fransız konsolosu ve diğer Fransız memurlarına işe koyulmaları için gerekli emirler ulaştırıldı, ancak bu diplomatik müdahaleler ne yazık ki sonuçsuz kaldı.

Moraïtis İzmir’e doğru yola çıkıyor...

İşletmesin durumu konusunda yoğun kaygılar içinde olan Moraïtis, Eylül 1922’de karısı ve çocuklarını Fransa’da bırakarak "Pierre Loti" gemisi ile İzmir’e dönmek üzere yola çıkar. 13 Eylül’de gemi Pire limanına yanaştığında aldığı haberler korkunçtur. Yunan askerinin İzmir’den sökülüp atılmış olmasının yarattığı yeni durumla baş edebilecek diplomatik desteğe sahip olsa bile, İzmir’in alev alev yandığı haberi yeni endişeler doğurur.

Moraïtis zaman kaybetmeden Atina’ya geçer. Orada basın yolu ile kurtulmuş iş arkadaşlarına ulaşmaya çalışır ve sonunda işletmesinin yangında tamamen yok olduğunu öğrenir. İlk eczanesini açarak kendi işini kurmasının 25. yılını kutlayacağı tarih olan 1922’de her şeyini tamamen yitirmiştir.

O günlerde G. Moraïtis’e Avrupa’nın çeşitli yerindeki büyük şirketlerden geçmiş olsun mesajları gelir. Özellikle işletmesinin zarar görmemesi, korunabilmesi için yoğun ilgi ve çaba göstermiş olan Fransız şirketleri eski günlerine tekrar ve kısa süre içerisinde kavuşabilmesi için gerekli yardım konusunda gayret gösterirler. Bu arada G. Moraïtis, zaman yitirmeden yeni işletmesini Atina’da kurabilme olasılıklarını araştırmaya başlamıştır. Fransa’da bıraktığı eşi, üç çocuğu ile ona eşlik eder.

Ancak savaş sonrası ağır yenilgi ve kayıpların altında ezilen Yunanistan kaynayan bir kazan gibidir, Atina’da durum hiç de iç açıcı değildir. Mültecilerin sayısı hızla artmaktadır ve ekonominin durumu oldukça kötüdür. Kabul etmekte zorlansa da G. Moraïtis, yeni yaşamını burada kuramayacağına kanaat getirir. Yunan ideallerinin gerçekleşebilmesi için etkin bir şekilde çalışan milliyetçi bir insanın, uğruna bu kadar çaba gösterdiği Yunanistan’da barınamaması G.Moraïtis’ye kaderin garip bir oyunu gibidir.

Ancak düşmüş olduğu bu durum onu yıldırmaz. Her şey bir yana, o, mesleğini seven ve işini iyi yapan bir insandır. Sonuçta bir ticaret adamıdır. Gerek ailesinin, gerekse işinin geleceği için, çok sevdiği arkadaşlarından İskenderiye’de yaşamakta olan Dr.C.Kehayas’ın önerisine uymaya ve Mısır’a gitmeye karar verir. Geçici olarak ailesini Fransa’da bir eve yerleştirerek 1 Kasım 1922’de İskenderiye’ye gitmek üzere yola çıkar.

Bir hayatı yeniden kurmak...

Mısır’a vardığı akşam, Dr. Crendiropoulo ve Dr. Kehayas onu, kendisini yüreklendirmeye çalışacak birçok Yunanlı ile tanışacağı Yunanlıların kurmuş oldukları derneğe davet ederler. Burada büyük ilgi ve sıcaklıkla karşılanır. Yeni mezun, çiçeği burnunda bir eczacı iken İzmir onu nasıl kucaklamışsa şimdi de İskenderiye yaralarını sarmaktadır.

Çok geçmeden 7 Nisan 1923’te Mısır’da pamuk ticareti yapan büyük bir şirketin sahibi M.Michel Casulli ile ortak olarak "Etablissements Pharmaceutique G. Moraïtis & Cie." adı altında şirketini tekrar kurar. Bu kuruluş da İzmir Frenk Mahallesi’ndeki binadan geri kalmaz, hatta mimari olarak aynısını ortaya koymak için çaba harcanır.

Sahip olduğu her şeyi bir anda yitirmiş iş adamı bir eczacının, yeni işletmesini sıfırdan, hem de aynı güçte olmak kaydıyla, başka bir ülkede 8 ay gibi kısa bir süre sonra yeniden hayata geçirebilmiş olmasını, yatırımlarının bir kısmını İzmir dışında da gerçekleştirmiş olabileceği olasılığıyla, ya da yakın çevre desteği, ya da bir Helen desteği ile açıklamaya çalışmak yeterli değildir. Zaten bir Yunan milliyetçisi olarak kendine Yunanistan’da destek bulamamış, İskenderiye’ye yerleşmek zorunda kalmıştır. Olayların bu şekilde gelişimi, G. Moraïtis’in ve eski şirketinin saygın bir isme ve çok büyük bir iş hacmine sahip, güvenilir bir ticari kuruluş olmasının, yeni kaynaklar bulunmasında oldukça önemli bir paya sahip olduğunu düşündürmektedir. Avrupa’da sermaye çevrelerinin tutumu da buna işaret eder niteliktedir. G. Moraïtis’in sağlam ticari bağlantılarının bulunduğu ve alanında, zamanın önemli isimleri arasında yer aldığı oldukça açıktır. Bu konumu, onun kısa sürede kendine sermaye sağlayacak bir ortak bulmasına ve toparlanmasına imkan sağlamıştır.

Yeni işletme de çok geçmeden İzmir’dekini aratmayacak başarıya ulaşır ve İskenderiye’nin önemli kuruluşlarından biri haline gelir. Kuruluşundan dört yıl sonra Moraïtis’nin ortağı M.M. Casulli ortaklıktan çekilir. Bu tarihten itibaren Moraïtis’nin üç oğlu, Nicolas, Alexandre ve Constantin şirketin yeni ortakları olur. Babalarının izinden giden bu üç oğul, şirkete farklı bir güç ve dinamizm kazandıracak, böylece kuruluş kısa sürede daha da büyüyecektir.

1933 yılında Beyrut’ta Ortopedik malzemeler konusunda özelleşmiş bir şube açılır ve başına Moraïtis’nin büyük oğlu Nicolas Moraïtis geçer. Daha sonra bir başka şube de Kahire’de açılacak, "Etablissements Pharmaceutique G. Moraïtis & Cie." şubeleri işe birlikte Orta Doğu’nun önemli işletmelerinden biri haline gelecektir.

1937 yılının Ekim ayında G. Moraïtis sevgili eşi Agnès Moraïtis’i kaybetmenin acısını yaşar. Hayatının en zorlu günlerinde daima yanında yer alan ve onu destekleyen eşini yitirmek Moraïtis’i derinden sarsacaktır ancak üç yıl sonra büyük oğlu Nicolas’ı kaybetmek onu ve tüm aileyi perişan eden ikinci büyük bir darbe olacaktır. Moraïtis, büyük oğlu Nicolas’ın ölümü ile sadece bir oğul değil, aynı zamanda iş hayatında önemli bir destekçi ve başarılı bir ortak da yitirmiştir.

Bu kayıplar ile ciddi yaralar almış olan G.Moraïtis’in ayakta kalmasını sağlayan en önemli şey, diğer iki oğlunun varlığı ve neredeyse tüm yaşamını adadığı şirketi olacaktır.

 

1. Bölümü okumak için TIKLAYINIZ

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat