Sevgili meslektaşlar, 36. Büyük Kongrede başıma gelenlerden sonra yazmak şart oldu. Kusura bakmazsanız, size biraz tıp ve eczacılık tarihinden bahsedeceğim. Zira bu toprakların sahip olduğu tarihsel zenginliği dünyaya tanıtmadığımız gibi, galiba pek kendimiz de bilmiyoruz, yada tıp dünyası için öneminin farkında değiliz.

Sağlık alanında antik çağlardan bu yana, yeryüzünde en önemli coğrafya ülkemiz coğrafyası olmuştur. Dünya sahnesine çıkmış tüm uygarlıklarda, öncelikle hep tıp gelişmiştir. Tıbbı, sihrin, falın, büyünün etkisinden kurtarıp, ilk bilimsel tıbbi uygulamaları yapanlar bu toprakların insanları ve de özellikle Egeli tıp adamları olmuştur. Halikarnassos (Bodrum) ‘da yetişmiş ve tıp okulunu hemen karşıda, Kos (İstanköy) adasında kurmuş Hipokrat, bu gün nasıl tıbbın babası sayılıyorsa, Roma İmparatoru, Marcus Aeurelius tarafından kendisine verilen madalyonda “Roma İmparatoru Aeurelius’dan hekimlerin imparatoru Galenos’a” diye sözedilen Bergamalı Cladius Galenos da eczacılığın atası olarak bilinmektedir. Ama gelin görün ki, bizler tüm dünyaya, “ey dünya eczacıları, eczacılık bu topraklarda doğdu, biz işte bu toprakların eczacılarıyız” demeyi becerememişiz. Elin adamı Kos adasının havalanının ismini bile Hipokrat hava alanı olarak koyuyorken, biz Galenos’a sırtımızı dönmüşüz. Allahtan sayın Prof. Dr. Kasım Cemal Güven dersinin adını Galenik koymuş ta Galenosu bizlere hatırlatmış, tabi bugün bu dersin adı da değişti ya neyse..

Aslında İzmirli Homeros’un ve Bodrum’da tarihçi Heredotos’un yapıtlarında ilkel düzeydeki tıp bilgileri, çok daha eskilere, M.Ö. 2000’li yıllara kadar inmektedir. Homeros’un İliada ve Odysseia adlı şiir düzeninde yazılmış yapıtında biraz da efsane ile karışık, iyi söz söyleme, spor, savaş oyunları, yöneticilik gibi bilgiler yanında yaralanma, kaza ve basit hastalıklar için uygulanacak tedavi yöntemlerinden de bahsedilmektedir. Çok daha sonraları M.Ö. 6. yüzyıl’dan itibaren Anadolu’da iyileştirici tapınaklar, Asklepieios tapınakları, kurulmaya başladı. O gün için sağlık yurtları denen, bugünün hastaneleri Asklepieionların en ünlüleri de yine Ege Bölgemizdeydi, Hieropolis (Denizli), Knidos (Datça) Rodos, Kos ve tabii ki en ünlüleri Bergama (İzmir) Asklepieionu gibi… Bergama Asklepieionu M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 5. yüzyıla kadar, yani tam BİN YIL, İzmir’den dünyaya sağlık dağıtmıştır. Bu bin yılın bir döneminde M.S. 130 yıllarında ünlü hekim Galenos ta, bu kapısında “Buradan öteye ölüm giremez” yazan asklepieionda insanlığa şifa sunmuştu.

Prof. Turhan Baytop, ‘Galenos ve Tababet’ yazısında ünlü hekimden şöyle bahseder: “Getirdiği yeni teoriler, anatomi ve fizyoloji alanındaki buluşların yanı sıra tertiplediği ilaç formülleri ve bunların sonuçlarını tedavi alanına sokması ile büyük üne kavuşmuştur. Galenos tedaviye, perhiz ve hastayı tanıyarak başlar. Önce zayıf ve etkili ilaçları, sonra daha güçlü ilaçları kullanır. Zıddı zıdla tedavi-Contraria Contratis ve Benzeri benzerle Simillia-Similibus tedavi yöntemlerini de Galenos bulmuştur. Galenos’un hekimliğinin yanı sıra, eczacı yanı daha ağır basmış olup, hastalarına verdiği ilaçları bizzat kendisi hazırlamıştır. Evinde oluşturduğu eczanede, bitkisel kökenli ilaçları kullanmış ve ‘Polypharmacie’ denilen ilaçlar dönemini başlatmıştır. Bu konudaki en önemli eseri ‘İlaçların Terkibi’ M.S. 192 yılında Romada çıkan ve saray kitaplıklarının da yok olmasına yol açan bir yangın sırasında kaybolmuşsa da Galenos bu eseri yeniden yazmış, bu eseri ile ‘Pere de la Pharmacaie’ yani ‘Eczacılığın Babası’ olarak kabul görmüştür. İslam aleminde de ‘Şeyh Üs-Saydile’ yani ‘Ecza Ustası’ olarak tanınmıştır. Galenos ile ilgili bölümü şu sözü ile noktalayalım: “Tedavide, önce zarar vermeyeceksin!”

Bugün tıbbın sembolu olarak kullanılan yılan figürünü de dünyaya armağan eden Bergama Asklepieionu’dur. Burada tasvir edilen iki yılan kaseye zehir kusmaktadır. Bu mitolojik öyküde, ölümcül bir hastanın acılarından biran önce kurtulmak için canına kıymaya karar verdiği ve kasenin içindeki zehirli sütü içtiği anlatılır. Bunun sonunda kasedeki süt içindeki zehir, panzehire dönüşür ve panzehir olarak hastaya şifa verir ve hasta iyileşir.

1956 yılında Dünya Tıp Cemiyeti çift yılan figürünü Dünya Tıp Birliğinin sembolu olarak benimsemiştir. Yine yılanlı çeşitli figürler bugün sağlık alanında çalışan diğer mesleklerin de sembolu olarak kullanılmaktadır.

Yine Agora (İzmir) kazılarında bulunan ilk enjektör, TEOS (İzmir) kazılarında bulunan “ilk diş plant” ları bu topraklarda filizlenen medeniyetlerin insanlığa kazandırdığı değerler olarak tarihte yerini almıştır.

Evet bu tıp ve eczacılık tarihi bilgilerini burada keserken, neden böylesi bir hatırlatmaya gerek duydum ondan söz edeyim. Efendim, 36. Büyük Kongreye 3 adet önerge verdim, üçü de reddedildi. İtiraz etmek üzere yerimden biraz da zorla söz aldığımda, dilek ve öneriler komisyon sözcüsünün şu sözcükleri ile açıkcası hüsrana uğradım: Türkiyede başka bölge eczacı odaları da benzer isteklerde bulunabileceğinden önergeleriniz reddolmuştur.

Bu önergelerde ne mi istemiştim; Birinde 2009 yılında ülkemizde yapılacak F.İ.P. kongresinde Bergama Asklepieionunu bir etkinlikte mekan olarak kullanalım demiştim. Diğerinde Türkiye’de yapılmasının planlandığını duyduğum “Türkiye Eczacılık Tarihi Müzesini” gelin İzmirde yapalım, tıp ve eczacılık tarihi için bu çok önemli toprakları taçlandıralım demiştim. Ve üçüncü önergemde de, tüm dünya eczacılarına dönüp, “meslek adına görevimizi yerine getirdik, bakın ilk defa Galenos’un heykelini yaptık ve onu ait olduğu topraklarda tüm dünya eczacılarına onurla sunuyoruz” diyelim deme gafletinde bulunmuştum. Sonuçta Genel Kurula bu isteklerimin gerekçelerini dahi anlatmama fırsat verilmedi. Ki bu genel kurul kürsüsü, birçok mükerrer konuşma ile zaman kaybına tanık oldu, birçok gereksiz cümleler havalarda uçuştu ama bu dileklerimi ifade etmeme sözüm ona zaman kısıtı nedeni ile fırsat verilmedi. Eminim ki fırsat verilse, genel kurul bu önergelerimi reddetmezdi. Ben önergelerin reddedildiğine mi yanayım, yoksa Genel Kurulun yetkisini bence haksızca kullanan dilek ve öneriler komisyonun tavrına mı yanayım bilemedim. Ancak 36. Büyük Kongrede açığa, net bir şekilde çıktı ki, bence bu komisyon lağvedilmeli, tüm önergeler Genel Kurulca değerlendirilmeli ve Genel Kurulun erki başka ellerce kullanılmamalıdır.

Türkiyede kaç tane dünya eczacılığının atası Galenos var, Bergama Asklepieionu var ve İzmir’in sahip olduğu tarihsel birikim var… Ve var da o bölge eczacı odaları da benzer isteklerde bulunacaksa, varsın bulunsun TEB’ in de görevi bu istekleri yerine getirmektir.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat