“Dünya, bütün ileri hareketleri huzursuz kimselere borçludur.”
Nathaniel Hawthorne
Gecenin -daha doğrusu sabahın- üçünde, bizim forum sayfasını okuyorum.
Bakmadan geçemiyorum. O kadar içten, o kadar canlı... Hayatın ta kendisi...
Gürül gürül akıyor... Okudukça paylaşıyorum. Paylaştıkça yoruluyorum.
Dünyada olup-bitenden haberdar oluyorum.
Tepkileri ve yorumları algılıyorum.
Akşamdan sonra nöbetçilerin ne çektiğini görüyorum.
TEB’ in ne yapması gerektiğini duyuyorum.
Çözümün nasıl olması gerektiğini anlıyorum.
Meslektaşlarımla orda, o anda konuşuyorum.
İster devlet kademesi olsun, ister örgüt kademesi, yapılan açıklamalar yetersiz. Dahası saygısız... Mesleğe değer katmadığı gibi, insanı da önemsemiyor.
İnsanlar huzursuz. Bir şeyler anlatılmaya ve çözümlenmeye çalışılıyor.
Yetkililer duyarsız. Yetkisizler umarsız ve menfaatperest. Derken derken; katılaşıyorum. İnsan halim, bilim-kurgu filmlerindeki gibi metale dönüşüyor.
Bu kaskatı metal halim bile bu kadar saçmalığa maruz kalınca; metal bloğun, moleküler bütünlüğünü ve bağlarının gücünü kaybetmesi gibi hasar görmeye,
hatta kırılmaya başlıyor. Metal ya; ağrımıyor, acımıyor!
Uyuyorum... Rüyamda, koşarak girdiğim dehliz, güzel, yeşil bir dünyaya açılıyor... Mavi gök, pırıl pırıl...Çoluk çocuk mutlu. Forumdaki meslektaşlarımın adlarını yinelerken, uyanıyorum. Sabah yine insanım...
Metal yorgunluğu
Müfredat yorgunluğu
Gönül kırgınlığı
Yılların yorgunluğu
Derken
Yorduk
Yorgun kelimelerle...
Kusura bakmayın
Yormadan, sormadan
Gördüğümüz rüyayı da
hayr’a yorduk.
Ne diyelim?
Hayırlara vesile olsun.
Ustanın dediği gibi; “bu memleket bizim”…
Bizim ümidimiz ve enerjimiz tükenmez.
“Fırtınalar ise insanın denizi sevmesine hiç engel olamaz.”