Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği tarafından düzenlenen geleceğimiz ana temalı 10. Türkiye Eczacılık Kongresi 30 Eylül - 3 Ekim 2010 tarihleri arasında Ankara’da yapıldı. "Geleceğimizi tartışmaya bekliyoruz" sloganıyla meslektaşlarımızın davet edildiği Türkiye Eczacılık Kongresi’nde dört gün boyunca bildiğimiz pek çok şey tekrar konuşuldu, ancak eczacının geleceğini tartışmamız mümkün olamadı.
Türk Eczacıları Birliği mesleğimizin geleceğini geçtiğimiz Haziran ayında tartışmaya açmış ve yarım günlük bir çalıştay düzenleyerek yaklaşık 120 kişiyi mesleğimizin geleceğine yönelik bir yol haritasını birlikte çizmeye davet etmişti. Eczacılık mesleğini bugün içinde bulunduğu duruma getiren tüm uygulamaların mimarı olan AKP iktidarının ilaç ve eczacılık alanından sorumlu olan tüm bakan ve bürokratları geleceğimizin tartışılacağı bu toplantıya davetli olduğundan İstanbul Eczacı Odası olarak bugünümüzü karartanların geleceğimizle ilgili söz söylemeye hakları olmadığı gerekçesiyle katılmamıştık.
Davetli olanların büyük bir kısmının da katılmadığı birkaç saatlik toplantıda somut bir karar çıkarmak mümkün olamamıştı. Daha sonra bu toplantıyla ilgili olarak belli bir ücret karşılığı hazırlatılan rapor, geçtiğimiz dönemin ilk Bölgelerarası Toplantısında katılanlara sunulmuştu.
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti daha sonra Ankara Eczacı Odası’nın ev sahipliğinde düzenlenecek olan 10. Türkiye Eczacılık Kongresinde mesleğimizin geleceğinin her yönü ile tartışmaya açılacağını kamuoyuna duyurdu. Ve 10. Türkiye Eczacılık Kongresi geçtiğimiz hafta Ankara’da yapıldı.
TEB Başkanımız Sayın Ecz. Erdoğan Çolak, 2. duyuru kitapçığının başında yer alan kongre mesajında sağlığın, sağlık mesleklerinin, eczacılığın ve ülkemizin geleceğini birlikte konuşmaya davet ederek, "aydınlık bir geleceğe gelin birlikte hazırlanalım" çağrısı yaptı. Ancak 10. Türkiye Eczacılık Kongresi ne yazık ki bu dileklerin gerçekleşmesine olanak sağlayacak bir tartışma ortamını yaratmaktan çok uzak kaldı.
Aralık ayındaki bir günlük eczane kapatma eyleminin ardından hükümet kanadından gelen tehdit ve baskılar karşısında iktidar tarafından seçilen gazetelere özür ilanı veren, bu ilanlar yeterli bulunmadığı için hükümetin resmi yayın organlarına benzeri açıklamalar yapan ve tüm bunlar yetmezmiş gibi çözümü için söz verdiği sorunları rafa kaldırarak sessizliğe bürünen TEB Merkez Heyetinin bu tavrı, 10. Türkiye Eczacılık Kongresine de damgasını vurdu.
Kongrenin genel temasının hayat bulduğu panelleri dikkatle incelediğimizde, konuşmacıların seçiminde, hükümete şirin görünme ve iktidarı rahatsız edecek bir tartışma ortamı yaratmama hususunda azami hassasiyet gösterildiğini görüyoruz. Özellikle ülkemizin ve eczacılığın geleceğinin tartışıldığı panellere ki; bu iki panelin de konusu, Kongrenin ana temasını oluşturuyordu, AKP hükümeti üst düzeyde davet edilirken bizleri temsilen ne bir Oda Başkanı ne de bir TEB Yöneticisi yer aldı.
Ayrıca dört gün boyunca iktidar partisinin ağır topları olan bakanlar ve bürokratlar tam kadro halinde neredeyse tüm oturumlarda konuşmacı olarak yer alırken, bizler yine kendi örgütlerimiz tarafından düzenlenen ve geleceğimizin tartışıldığı toplantılarda sadece izleyici olarak yer alabildik.
TEB Yöneticilerimiz ve bazı Oda Başkanlarımız bu oturumlarda yönetici olarak yer buldular. AKP hükümetinin sayın bakan ve bürokratları, katıldıkları oturumlarda birçoğunu defalarca dinlediğimiz görüşlerini tekrarladılar, bazıları katıldıkları toplantıları tamamlamadan çekip gittiler, bazıları ise Merkez Heyetinin gösterdiği azami özene rağmen davetli oldukları oturuma katılma nezaketini bile göstermediler.
Kongrenin ilk gününde Türkiye’nin geleceğinin tartışıldığı panelde eczacılar konuşmacı olarak değil de izleyici olarak yer aldılar. Eczacılık Kongresini düzenleyen meslektaşlarımız ısrarla geleceğimizi tartışmaya davet ettikleri bir kongrede bizleri temsil edecek ve bu ülkenin geleceğine yönelik eczacıların önemini ve düşüncelerini aktaracak bir kişiyi panelist olarak seçmeyi uygun görmediler. Sadece izlememizi yeterli buldular.
Buna karşın AKP’yi temsilen Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, ana muhalefet partisini temsilen CHP Genel Saymanı Faik Öztrak, işverenleri temsilen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, işçileri temsilen DİSK Başkanı Süleyman Çelebi konuşmacı olarak davet edildiler. Bu ülkede sekiz yıldır iktidar olması nedeniyle Türkiye’nin bugününden ve geleceğinden birinci derecede sorumlu olan AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı belki de aylar öncesinden haberdar olduğu ve "geleceğim" dediği panele katılmadı. Acaba bizlere hesap vermeye mi çekindi yoksa bizleri ciddiye mi almadı orasını bilemiyorum ama katılmayarak yapılacak tüm tartışmaları anlamsız hale getirdi.
Kongreyi yöneten gazeteci Murat Yetkin’in gazetesinde ertesi gün kendine ait köşede yaklaşık 800 kişilik bir dinleyici topluluğuna hitap ettiklerini belirterek dinleyicilere yönelik "sizler telefonlarınızın dinlendiğine inanıyor musunuz" sorusuna salonun neredeyse dörtte-üçünün ellerini kaldırarak inandıklarını belirtmelerine getirdiği yorum dikkat çekiciydi. Panel yöneticisi seçmenin yüzde 58’inin 12 Eylül’deki anayasa referandumunda evet oyu verdiğinden yola çıkarak, toplumla mesleklerinin gereği iç içe olan eczacıların salonda bulunan temsilcilerinin ağırlığının da tercihlerinin evet yönünde olduğunu varsayıyor olmasına rağmen, bu temsilcilerin (büyük bir kısmı protokol bölümünde bulunanlar) çok büyük çoğunluğunun "dinleniyor musunuz" sorusuna beklentisinin aksine evet karşılığı vermiş olmalarını tam güleriz ağlanacak halimize dedirtecek bir durum olarak değerlendiriyordu.
Bugün bizleri yönetenlerin büyük çoğunluğunun AKP hükümetine destek verirken hükümetin son dönemdeki kritik uygulamaları karşısında içine düştükleri çelişkiyi paneli yönetirken gören ve ağlanacak bir durum olarak nitelendiren gazeteci Murat Yetkin acaba aynı yöneticilerin AKP iktidarının ilaç ve eczacılık alanına yönelik uygulamalarının eczanelerde yıkım yarattığını, binlerce eczanenin kapanma noktasına geldiğini sürekli vurgulamalarına, ama "gelin bunun kavgasını verelim" dediğimizde "hükümetle kavga edilerek bir yere varılmaz" diyerek ipe un sermelerine yakından şahit olsaydı nasıl bir yorum getirirdi?
Bugün bu ülkede eczacıların yaşadıkları, bu anlayışın giderek tüm eczacı örgütüne hakim olmasından kaynaklanmıyor mu? Geleceğimizi tartışırken asıl gündem etmemiz gereken bu tavır değil mi?
10. Türkiye Eczacılık Kongresinin en önemli etkinliği "Eczacının Geleceği" paneli idi. Bu panelde geleceğimiz tartışılacaktı, ama yine bir önceki panelde olduğu gibi konuşmacılar arasında bizleri temsilen hiç kimse yoktu. Sayın Sağlık Bakanı iki yabancı konukla birlikte bu panelde konuşmacı olarak yer aldı. TEB Başkanımız ise paneli yönetme görevini üstlendi.
Sağlık Bakanı dikensiz gül bahçesinde ilaç ve eczacılık alanına yönelik pek çoğu bugüne kadar tarafımızca defalarca dinlenmiş söylemleri bir kez daha tekrarladı. AKP’nin sağlık politikalarını savundu ve eczacılar için mutlu bir gelecek tablosu çizdi.
Ancak Sayın Bakan konuşması sırasında çok dikkat çeken açıklamalarda da bulundu. Sağlıkta Dönüşüm Programının Sayın Başbakan başta olmak üzere hükümetin ve sağlık alanının paydaşlarının kararlı tutumu ve ortak duruşu sayesinde hayata geçirildiğini dile getiren Sayın Sağlık Bakanı Türk Eczacıları Birliği’nin de katkılarının altını çizerek, sekiz yıldır çok önemli bir diyalog kurduklarını belirtti. Bu diyalog sayesinde eczacıların pek çok sorununu çözdüklerini ve kalan ufak tefek pürüzleri önümüzdeki süreçte aşabileceklerini dile getirdi. Sayın Bakanın bu tespitleri karşısında biz eczacıların aklına acaba biz bir başka ülkede mi mesleğimizi yapmaya çalışıyoruz sorusu geliyor!
Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odaları üzerinde oluşturulan baskılar, hakkımızı aramak için eylem yaptığımızda görüşme kapılarını kapatarak Türk Eczacıları Birliğini yapılanlar için özür dilemek zorunda bırakmak, taleplerimizin hiçbirini bugüne kadar ısrarla çözmeye yanaşmamak, ardı ardına iflas eden yüzlerce eczane bu ülkenin yaşanan ve yaşanmaya devam eden gerçekleri değil mi?
Sayın Sağlık Bakanı "Eczacılık mesleği eczacıya ait bir haktır" söylemini bu konuşması sırasında da tekrarladı. Ancak Sayın Başbakanın bu hususta yaptığı açıklamalar, bugüne kadar herhangi bir düzeltme yapmaya gerek duymadığı için halen geçerliliğini koruyor. Acaba kim doğru söylüyor?
Bugün ilaç alanında hizmet veren bazı iktidara çok yakın yatırımcılar devir edilmek istenen ve nakit akışı olan eczaneleri dolaşıp eczane zincirleri oluşturduklarını söyleyip, bu zincirlere neden hâlâ eczacıları katmaya çalışıyorlar? "Bunu nasıl yapacaksınız" sorularına ise kararlılıkla "yasal düzenlemeler yolda" cevabını nasıl rahatlıkla verebiliyorlar?
Özellikle eczanelere nakit girişini sağlayan, reçetesiz kavramı içersinde yer alan ve her gün sayıları artan ilaçların ilk aşamada eczane dışına çıkarılacağı bu kadar ayan beyan ortadayken hâlâ Sayın Bakanın sözlerine biz eczacılar nasıl güvenle yaklaşacağız?
Sayın Bakan, eczacıları ekonomik olarak rahatlatacak ve sağlık alanına disiplin getirecek bitkisel ilaçlarla ilgili bir yönetmeliğin çok yakında çıkacağını yine bu panelde açıkladı. Sayın Bakanın belirttiği yönetmelik Kongrenin hemen ardından bu hafta içinde yayımlandı. Yönetmelikle ilgili geniş bir çalışma yapıyoruz ve tüm kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak ilk tespitlerimiz, yayımlanan yönetmeliğin o alanda yaşanan sorunları çözmekten uzak olduğu ve eczacının ekonomik sorunlarına çözüm olamayacağı yönünde.
Esasında eczacılık mesleğinin çözüm bekleyen sorunları ortada ve taraflarca çok iyi biliniyor. Sadece bu tip toplantılarda eczacıya ve geleceğine sahip çıkmak yetmiyor. Eczacının geleceğine umutla bakmasının temel şartı bugün yaşadığı sorunların zaman geçirilmeden çözümünden geçiyor.
10. Türkiye Eczacılık Kongresinde "Sağlığın Geleceği" konulu panelde TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel’in sunumu güzeldi. Sağlıkta Dönüşümün nasıl bir yıkım yarattığını, vatandaşın ve sağlık çalışanlarının nasıl zarar gördüklerini örnekleriyle ortaya koydu.
Keşke bu sunum Sağlık Dönüşüm Programı uygulanmaya başlanmadan önce kamuoyuna Türk Eczacıları Birliği’nin görüşü olarak açıklansaydı. O zaman Sayın Sağlık Bakanı çıkıp biz bu programı TEB’i de kapsayacak biçimde paydaşlarımızla hayata geçirdik diyemezdi.
Ve bugün ilaç ve eczacılık alanında yaşadığımız sorunların temel nedeni olan Sağlıkta Dönüşüm Programına karşı mücadeleye vereceğimiz katkıyla bazı uygulamaların önüne geçmeyi başarabilirdik.
TEB İkinci Başkanı Sayın Ecz. Harun Kızılay’ın Cumartesi günü yapılan "İlaç ve Eczacılıkta Yasal Düzenlemeler" konulu panelde yaptığı sunum eczacının genel beklentilerini ve yaşanan sorunları eksiksiz ortaya koyması açısından iyi hazırlanmıştı. Ancak konunun bir numaralı muhatabı olan İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Sayın Saim Kerman’ın davetli olduğu halde oturuma katılmayışı, Sayın Genel Müdürün Kongreyi ve biz eczacıları ne derece ciddiye aldığını gösteriyordu.
Geleceğin tartışılacağı ve belki de bir yol haritası oluşturulacağı ümidiyle eczacılar tarafından ilgiyle izlenen 10. Türkiye Eczacılık Kongresi, eczacıların derdini anlatamadığı tek sesli bir kongre olmaktan öteye gidemediği için bizler açısından bakıldığında amacına ulaşamadı. Böyle olunca 10. Türkiye Eczacılık Kongresi referandum galibiyetinin hemen ardından AKP hükümetinin kendi icraatlarını rahatlıkla ifade edebildiği ve bu yönüyle onlar açısından başarılı bir kongre olarak eczacılık tarihinde yerini aldı.
10. Türkiye Eczacılık Kongresinin genel havası Türk Eczacıları Birliği’nin son bir yıldır sürdürdüğü politikayla birebir örtüşüyordu. Bu nedenle geleceğimizin neden bizlerin de konuşmacı olarak yer aldığımız oturumlarda tartıştırılmadığını anlamak mümkün. Ama bu kongrenin diğer paydaşları da var. Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’ni konumu ve kongreye vereceği katkı sınırlı olduğu için bir kenara koyuyorum. Fakat Ankara Eczacı Odası gibi eczacılık alanında yaşanan yıkımı en yakından yaşayan ve tepki gösteren bir Eczacı Odasının, hem de bu kongrenin ana düzenleyicisi konumundayken içeriğine müdahalede bu kadar etkisiz kalmasını anlayabilmiş değilim. Muhakkak bir nedeni vardır.
10. Türkiye Eczacılık Kongresinde emeği geçen herkese teşekkür ediyor, mesleğimizin güvencesi olan Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odalarının bir an önce sessizliklerine son vermelerini diliyorum.
Kaynak- İstanbul Eczacı Odası
İstanbul Eczacı Odası Başkanı