Ecz. Özlem DEMİR 

 

 

“Günümüzde insan olmanın

Çok ağır bedeli var

Ya parçası olacaksın alçaklığın

Ya seni parçalarlar

Oysa insan olmak

Çoğalabilmektir başkalarıyla

..............”

 

 

A. Behramoğlu’nun Ugur Mumcu için yazdıklarıydı.

Gerçekten günümüzde “insan olmanın” çok ağır bedeli var.

 

Ve gerçekten günümüzde “eczacı olmanın da” çok ağır bir bedeli var.

Eczacılar bu kadar ağır bedel öderken, haklarını korumak için lider/yönetici olmaya kalkanlar nasıl olmalı peki?

 

İngiliz  gazeteci, Sina Dağı'nda karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar: 

"Sence lider  kimdir?"
Bedevi; "Bir  tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim?" der.

Gazeteci; "Elbette, anlat  öykünü" diye  yanıtlar.
Bedevi  anlatır;

"Benim gibi  bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında,Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen  kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün  mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki.

Deneyimli  Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
Devesini  çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar.
Sonra yine  heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırın alelacele kurup, içine girer ve  kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü  henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta,  rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir  hızda, çadır  yüzeyine çarpmaktadır.


Her kum  tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar  gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
'Efendi,  canım çok  acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir
misin?' der.


Dışarıda olmanın  ne  kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve  'Peki,  başını çadıra sokabilirsin.' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.
Durmak bir yana,  fırtına  giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır;
'Efendi, derimin  en  ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor.  İzin
ver, boynumu da çadıra sokayım.'


Biraz  ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Peki' der  Bedevi.
Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir.  Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır;
'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra  sokmama izin ver..'
Bedevi bu son isteği de  kerhen  kabul eder.

 

Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır.
Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir;
'Efendi, bu  çadır  ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının  çaresine baksan.'

"Lider  kimdir? demiştiniz; bu hikayeyi mesnet alarak  cevap  vereyim;

Lider; devenin başını  dahi,  çadıra sokmasına izin vermeyen insandır."

 

 

Şimdi bu fırtınada yapılacak tek şey, o deveyi çadırdan çıkarmaktır.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat