Eskisini aratmaya erken başlayan yeni yasadan teselli ararken, yeni tasalara, yeni tuzaklara takıldık; yenilenemedik; umut dalgaları oluşturamadık; düşüşe geçen enerjimizi güncelleyip yükseltemedik.
Yasa’nın ana kuralı, ”Topluma hitap eden, genel, kısa, öz, anlaşılır, dengeli, eşit olmalı, ayrıntılara yer vermemeli” diye özetlenir. Yeni yasamızı yapanlar, bu yasamızı, bu ana kurala nasıl uyarladılar anlamak çok güç. Bu yasa topluma hitap ediyor mu? Genel mi? Kısa mı? Öz mü? Anlaşılır mı? Dengeli mi? Eşit mi? Ayrıntılara yer vermemiş mi?
Eski ve yeni yasada görmemezlikten geldiğimiz, "bir şey olmuyor işte sesini çıkarma" diye birbirimizi yatıştırdığımız, söylemeye, üstüne gitmeye cesaret edemediğimiz bazı konuları, dışımızdan biri, SGK Başmüfettişi Fevzi Çakmak, çakmağını çakarak aydınlattı. Denetimcilerin istedikleri an, istedikleri eczaneye bağcı dövmek için gidebileceğini, işini bilenlerin gemilerini rahat yüzdüreceğini yüzümüze gözümüze gösterdi. 1954 model, düzeltmek için orası burası oynanan, oynadıkça bozulan, iktidar ve muhalefetçe ciddiye alınıp tartışılmayan, eczacılarda bir heyecan, bir kıpırtı oluşturamayan, sağlam zemine bir temel atılmadan baştan savulan bu yasanın dertlere derman olması çok zor.
Küçücük, daracık alanlarda, üç duvar arasında, biraz eczacılık, biraz da ticaret yapacağız diye bocalıyoruz, oyalanıyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan, tren vagonu gibi, gecekondu odası gibi dizilmiş on eczanenin yanına açılacak on birinci eczaneye hala kredi veriyoruz. İlerlemenin ön koşulu olan değişim ve dönüşüm için elli yıllık bakış açısını bir derece bile değiştiremedik.
Konu çok basit. Reçete hazırlama ve sağlıkla ilgili ürün ticareti olarak iki ana konumuz var. ikisini de kasabalı kurnazlığı ile, birbirimizin önüne geçe geçe yapmaya çalışıyoruz. Elli dört eczacı odasından çıkacak elli dört çeşit fikir, öneri ile TEB motive edilmesi gerekirken, aman sesini çıkarma, pişmiş aşa soğuk su katma diyen oyuncuların oyununa geliyoruz. Yapılacak iş, reçeteye eczacılık emeği veren, karşılığında eczacılık hakkı alan eczacılar ile sağlık ürünleri üretilecek ve ticareti yapılacak yerlerin düzenlenmesidir. En az yüz metrekarelik, güncel ve gelecek gereksinmelere göre donatılmış eczaneler ve her on eczacıya bir farmakoloji doktorası yapmış eczacılar hedeflenmelidir. “Anadolu Eczanesi” markası yaratılmalıdır. Bir yıllık çok ciddi eczane eczacılığı kursları ve bir yıllık çok ciddi yabancı dil kursları ile riskler paylaşılarak dünyaya açılma planları yapılmalıdır. Bedenlere sağlık, zihinlere açıklık, ruhlara huzur, gönüllere ferahlık kata kata yapılacak o kadar çok iş var ki; yeter ki samimi, ciddi, bilimsel, evrensel düşünelim. "En büyük eczane benim eczane" egosundan vazgeçip cesaretle eczanemiz, eczanelerimiz diyebileceğimiz kurumsal oluşumlara hedeflenelim. İşini iyi bilenleri değil eczacılığı iyi bilenleri yüceltelim, ödüllendirelim.
Peki bu işleri kimler, nasıl yapacak. TEB yöneticileri mi, yönetici olunca neyi nasıl yapacaklarını açıklamayan TEB muhalifleri mi? Kim olacak “HIZIR” ımız?
Anadolu’da, her yedi kişiden biri "hızır" dır derler; demek ki dört bin tane hızır var içimizde. Geleceğini eczacılıkta arayan, içinde hınzırlık taşımayan, milletvekilliği ile yanıp tutuşmayan, kasaba delegesi gibi davranmayan bin genç bulamayacak mıyız?
Kendimizden başkasına kızmayalım; itilip kakılmadan, ezilip büzülmeden, boynu büküklüğe razı olmadan, gözümüzde büyütmeyelim, gönül verelim; yol tutalım, bilime yönelelim, aslımıza dönelim.
Ha cesaret… Ha gayret…
30.Kasım.2012 Kuşadası
saturk1947@gmail.com