Ecz. Zekeriya KIZIL
Konu 68 ise, benden sorulur tavrıyla yazıyor bir eski tüfek; “Türk sol hareketinin çıkış noktasında Kemalizm vardır. (...) 68 hareketi milliyetçi ve darbeci fikirlere daha yakındı. (...) Bugün, demokrasi, özgürlük ve sivilleşme eğiliminin etkili isimlerinin çoğu 68’li solculardır.”
Kemalizm tamam da, milliyetçi sözcüğü ile kastedilen “ırkçılık” değil ise nedir? Milliyetçilik ve darbecilikten arınmış (!) sivilleşmenin bu etkili isimleri kimlerdir? AKP güdümlü medyada köşe tutmuş dönekler olmasın? ABD ve AKP yardakçılığının ve dönekliğinin düşünsel temellerini bundan daha iyi anlatanı yok.
Bir diğeri; “Eski 68’lilere; Bill Clinton, Tony Blair, Jack Straw, Javier Solana, Daniel Cohn-Bendit, Joschka Ficher’e bakın. Şimdi neredeler?” diye soruyor. Utanmasa, “Deniz Gezmiş yaşasaydı, Referans, Taraf, Star ya da Zaman’da köşe yazarı olurdu.” diyecek de diyemiyor.
40. yılında 68 üzerine çok şey yazıldı. 68 neydi? Ne değildi? Nostalji miydi? Öldü mü? Coşku ve dinamizmi sürüyor mu?...
68’i betimleyen en önemli slogan şuydu: TAM BAĞIMSIZ VE DEMOKRATİK TÜRKİYE! Yanıtların hepsi bu iki sözcükte var. Bağımsızlık ve demokrasi dünden daha yakıcı bir sorun ve hepimizin özlemi ise, söylemi de olacaktır eylemi de... “68 coşkusu devam ediyor mu?” diye soranlara, Deniz Gezmiş’in Beyazıt Meydanı’nda, bir duvarın üzerinde yumruğu sıkılı, Nazım’ın dizeleri ile seslendiğini duyuyorum.
...........................
Biz bugünün kahramanı,
yarının
münadisiyiz.
Bu durmadan akan,
yıkıp,
yapan,
akışın
Çizgilenmiş sesiyiz.
............................
Tabi anlayana söylüyor. “Boğaz Köprüsü’ne karşı çıktınız, bakın şimdi ikinci köprü yetmiyor.” diyen liberal şaşkınlara söyleyecek sözü yok. Çünkü geçen 40 yıl, onlara hiçbir şey öğretmedi. “Doğu ihmal edilmiştir.” demenin komünistlik sayıldığı, hapis ve işkence demek olduğu bir dönemde “Boğaz’a köprü değil, Zap Suyu’na köprü” diye haykırılmıştı. Zap’a köprü gelişmeye ve kentleşmeye karşı oluşu değil, ihmal edilişe isyanı, aş, iş, yol, su, hekim, öğretmen, okul taleplerinin bir ifadesi ve sembolüydü. Bunlar anlaşılabilseydi o gün, türkçe okul isteyenler kürtçe okul mu isterdi bugün? Ve orası 30.000 insanın öldüğü, emparyalizmin at oynattığı bir alan mı olurdu?
Pek değinilmedi. 68’li “Amerikan silahına bağlanma, silahını yap. Bu bağımsızlığının gereğidir.” dedi. “Amerika’yı bırakalım da Rusya’nın kucağına mı oturalım?” diyen ve kucakta yaşamayı yaşanma biçimi edinmiş hainler, gerçeği Kıbrıs Savaşı’nda Amerikan ambargosunu yiyince anladı. Ardından “Kendi gemini ,kendi uçağını yap.” Kampanyaları açıldı.
68’li özel okullara karşı çıktı. “Eğitim birliği bozulmasın, fırsat eşitliği yok edilmesin, eğitim parası olana verilen bir hizmet olmasın, yoksul çocukları okuyabilsin.” dedi. Uzun yıllar süren mücadele sonucu, sonraki kuşakların da katılımıyla 70’li yılların sonunda bütün özel okullar devletleştirilmişti. 12 Eylül’le birlikte özel okullar tekrar açıldı, eğitim paralı oldu. İlk okulda tebeşirini bile öğrencisine aldırtan bir sisteme dönüştü. Eğitim, dersaneci-fetullah karşı devrim tezgahına teslim edildi.
68’li Amerikan üslerine karşı çıktı. Irak’ta bugün 1 milyon insan katledildi. Kadınların ırzına geçildi, kutsal yerler bombalandı. Bunların bütün lojistik hizmetleri Türkiye üzerinden yapıldı, üsler kullandırıldı. Uçakların üslerden ne zaman kalkıp indiğinden başbakanların bile haberi olmadı. Bu yaşanan onursuzluğa 68’li o günden isyan etti. Üslerin Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına sürükleyeceğini o günden söyledi.
68 sınıfsal konumuyla ve gücünün üstünde misyon yüklenişi ile belki ütopikti. Ancak namuslu, dürüst ve onurlu bir hareketti.
68’li petrolüne, boruna, taşına toprağına, pamuğuna tütününe sahip çıktı. İşçinin, emekçinin, hak arama mücadelesinin olduğu her yerde vardı.
68; kökleri ulusal kurtuluşa kadar giden, bağımsızlık geleneğinden beslenen bir hareketti. !960 öğrenci gençlik hareketi, 1961 anayasası ile gelen özgürlük ortamı ve solun yükselişi, Vietnam Savaşı, ulusal bağımsızlık savaşları, bağlantısızlar hareketi ve tüm dünyadaki öğrenci hareketlerinin fikirsel birikimlerini ve dinamiklerini yapısında taşıyordu. Solun üç ayağını (demokrasi ve insan hakları, emek ve antiemparyalizm) içselleştirmişti.
68’li bağımsızlığın simgesi bayrağını elinden, kurtuluş ve aydınlanmanın önderi Mustafa Kemal’i dilinden düşürmemişti.
O günlerde, Türk bayrağı henüz faşistlere kaptırılmamış ve bayrağın görüldüğü her yerde “milliyetçilik yapılıyor” diyen, emeğin enternasyonalizmiyle paranın enternasyonalizmi birbirine karıştıran, dinci faşizmi demokrasi diye yutturan ve globalizm rüzgarı ile yaprak gibi savrulan dönekler henüz türememişti.
“Denizler yaşasaydı bugün nerede olurdu?” sorusunun yanıtını avukatları Halit Çelenk veriyor; “Deniz Gezmiş ve arkadaşları bugün yaşasaydı; ’Ferman IMF’nin ise, PETKİM bizimdir!’ derdi.”
Biz noktayı koyuyoruz, Nazım devam ediyor...
..............................
Ben
yine söylüyorum aynı şarkıları
Döndürmedi rüzgar beni havada yaprağa,
ben kattım önüme rüzgarı...
Ve sen ki en yıkılmazları yıkabilirsin,
gözüme bakabilir
elimi sıkabilirsin...
Ve sen ki
Sen,
benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım.
……………………………….
www.eczacininsesi.com