-HELVAHANE DEFTERİ-

 

Ecz.Zekeriya KIZIL

 

Elimde bir kitap var: 17.YY’da TOPKAPI SARAYI. (J. Baptiste TAVERNİER, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007)

Evliya Çelebi’nin çağdaşı ve yaşıtı Fransız gezgin Tavernier, 1631 ve 1668’de iki kez İstanbul’a gelmiş. Kendi kaynaklarımızda bile zor rastlayabileceğimiz bilgi ve gözlemleri içeren kitabı 1665 yılında Paris’te basılmış.

Padişah, ailesi, maiyeti, devlet erkanı, tüm kurumları ve hizmetlileri ile yaşamın oldukça iyi düzenlendiği Topkapı Sarayı kırk bine yakın nüfusu ile (o günün ölçülerine göre) neredeyse bir şehir!

Saray hastanesi, mutfak, helvahane bölümlerini meslek gereği daha bir ilgi ile okuyorum. “Helal et” , “Helal gıda”, “Alkol free” damgalı ürünleri ve bugünün tutuculuğu ile Türkiye, 350-400 yıl önceki Osmanlı’nın gerisine düşmüş. Çünkü, Osmanlı saray hastanesinde müzik ve şarap, hekim gözetiminde tedavi amacıyla kullanılabilmiş.

Mutfak ve helvahane bölümlerinde çalışanların sayısı 400-600 kişi. Altı yedi adet mutfak ve helvahane var. Bunlar; padişaha, valide sultana, harem dairesine, divan erkanına, hazinedarbaşı ve kilercibaşı maiyetlerine ve diğer saray görevlilerine ayrı ayrı hizmet veriyor. Helvahane, mutfakta ayrı bir bölüm. Tatlı, şekerleme, helva, reçel ve turşunun yanısıra macun ve ilaçlar da burada hazırlanıyor. Sivri külahlı ve beyaz giysileri ile helvacılar, saray hastanesine ilaçları ile birlikte gerek duyulan diğer hizmetleri de sunuyor.

İşte tam bunları okurken aklıma geliyor; 1980 veya 1981 yılıydı. Eczacılık fakültesi eski hocalarından ve Eczacılık Tarihi kitabı yazarı eczacı Naşit Baylav’la HAVAN ECZACILIK DERGİSİ için yaptığım bir söyleşi vardı. Naşit Baylav’ın birkaç kez “Ne zaman yayınlanacak şu bizim yazı?” diye sorduğu bu söyleşiyi (üzülerek söylüyorum!) dergideki yoğunluk nedeni ile ölümünden sonra, 1982’de yayınlayabilmiştik.

Söyleşide, Naşit Baylav “Topkapı Sarayı’nda ressamlık, nakkaşlık vs. gibi her sanata ait defterler ve elyazması kitaplar olduğunu biliyordum. Oradan çok bilgi elde ettim ama arşivin hepsi halen tasnif edilmiş değildir. İlaç-eczacılık’a ait de bir şeyler yazılı olmalıydı. Ben ilaç nasıl hazırlanırdı merak ediyordum. Uzun seneler bekledim aradığımı bulmak için. Nihayet, Sahaflar Çarşısı’nda elegeçirdim “Helvacıbaşı’nın Defteri”ni. I. Ahmet tahta çıktıktan sonra, onbeş padişah döneminde bu defter devam etmiştir. İçinde birçok reçete vardır. Bu elyazmasına 1943 yılında bir Rum 50 bin lira verdi, vermedim!” demişti.

Tıp ve eczacılık tarihi ile ilgili, zengin bir koleksiyonu olduğunu bildiğimiz Naşit Baylav, “Tamamlanmış, halen basılmamış eserlerim var. Tıp ve Eczacılık Tarihinde Mısır Çarşısı, Tarihte Kuvvet Macunları’na devam ediyorum. Osmanlı’da Nebatatla Tedavi isimli minyatür tekniği ile hazırlanmış, renkli-resimli elyazması bir atlas var elimde. Onu ve İbn-i Sina Kanunu’nun Fenn-i İspençiyari kısmını, yani Akrabadin denen beşinci cildini Türkçeleştirmek istiyorum. Tabi ömrüm vefa ederse...” diyor ama ömrü vefa etmiyor.

Yıllar sonra, Helvahane Defteri ve Topkapı Sarayı’nda Eczacılık adlı bir kitap yayınlanıyor. (Prof. Dr. Aslan Terzioğlu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1992)

Bu kitap, işte o kitap! Naşit Baylav’ın kitabı...

İ.Ü. Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji kürsüsü başkanı Prof. Dr. Aslan Terzioğlu, kitabı, akademik düzeyde, titiz bir çalışma, temiz bir baskı, iyi bir sayfa ve kapak düzeniyle yayına sunmuş. Buna diyecek bir şey yok. Kitabın önsözünde Naşit Baylav’dan da söz edilmiş. Bilerek bir haksızlık yapıldığını söylemek istemiyorum, ancak Naşit Baylav’ın bana anlattığı kitabın küçük öyküsü burada yok. Naşit Baylav’ın koleksiyonu, tamamlanmış ve yayına hazır eserleri ne oldu ve bu kitabın orjinali nerede? Bunu öğrenemiyoruz.

Ben bu yazıyı, hem meslektaşlarımı bu kitaptan haberdar etmek için hem de ömrünü bu işler uğruna harcamış, sınırlı maddi olanaklarla bu kitaba sahip olmuş, bir servet teklif edildiğinde tarihini satmamış olan Naşit Baylav’a, ölmüş de olsa, “Hakkı sahibine vermek gerekir.” diyebilmek adına yazdım.

Geçmişte ve bugün eczacılığa emek vermiş ve mesleğin geleceği için yüreği pır pır eden tüm eczacı dostların emeği adına da bu gereklidir diye düşündüm.

Çıkış noktamız insan ve emek değil miydi?

Emekler yerde kalmasın...

 

 

www.eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat