Türk Eczacıları Birliği 41.Olağan Büyük Kongresi 16-19 Kasım 2017 tarihlerinde Ankara’da toplandı ve 2 yıllık yeni dönemin yöneticilerini belirledi. Seçimden bir önceki gün, biraz da tesadüflerle Kongre’yi hariçten izleme ve bazı konuşmaları dinleme şansım oldu.

Edindiğim izlenimler ve yapılan konuşmaların genel havasının toplantının bütününü yansıttığını düşünüyorum.

Toplantının izleyicileri olan genç eczacıların ve kulisin çok dinamik, ancak önlere doğru gittikçe salonun havasının sönük ve statik olduğunu gözlemledim. Bu dinamizm, zaman zaman yapılan ve aforizma/özlü sözler ağırlıklı konuşmalarla renklenerek bütün salona yayılmadı değil. Ancak genel olarak son zamanlarda bulunduğum bütün mesleki kuruluşlar ve dernek toplantıların benzeri bir havaya sahipti.

Başarıyla kotarılmış kısımlarını bir yana koyarak, eleştirel bir bakış açısıyla “hariçten” izlenimlerimi söyle özetlemek isterim:

1- En başta eczacılar ve örgütlerinin bir “kavramsallaştırma problemi” yaşadığını söyleyebiliriz. Kavramlar üzerinde anlaşma yok. Aynı kavramlarla konuşulmuyor ya da aynı kavramlardan farklı anlamlar çıkarılıyor. Kavramsallaştırma bir iletişim kurma ve anlama sürecidir. Kendi aralarında bağlantı kurulan konular için kavramlarla herkesin anlayabileceği ve fikir birliği edeceği imgeler oluşturulur. Ortak değerler ve hareket, ancak arka plan genişliği olan kavramlarla sağlanırsa mümkündür. Bu yapılmadığı takdirde söylenen, söylenmek istenen, anlatılan, anlaşılmak istenen gibi farklılıkları tartışmak ve aslında hiç birşey konuşmadan ama çok yorularak toplantıları bitirmekle karşı karşıya kalınır. Böylece konuşmaların ağırlığını; kavramlar ve onun dayandığı eleştirel özgürlük yerine “sahicilik jargonu” yanılsaması ve tekrarlar alır.

2- Son zamanların katıldığım bütün toplantılarında yaşanan maluliyet hali burada da vardı: Eleştirel bakış açısı yerine “laf sokma, manidar laf etme, ima” ağırlıklı konuşmalar. Bunlar esas itibariyle internet kültürünün kısa fakat etkili söz etme (tam olarak aforizma değil) gayretkeşliğinin yansımalarıdır. Öyle ki konuşmalar; -üslup, ses tonu, vurgu ve eğretilemelerde iyi olmasına karşın- içerik eksikliği nedeniyle sonraki konuşmacıya geçilince, hemen hemen hiç iz bırakmadan unutuluveriyordu. Polemik ağırlıklı konuşmaların genel akıbeti de bu olsa gerektir!.. Şaşırmamak gerekir.

3- Konuşmalar, dinleyiciler üzerinde, bir yerel eczacı örgütünün genel görüşü gibi değil konuşmacının kişisel görüşü olarak algılanıyordu. Yeni seçilmiş ve genel kongreye kadar epeyce vakti olan yerel örgütlerin; heyecanla, modern sunum teknikleriyle donanmış ve çok sıkı hazırlanarak buraya gelmiş olması beklentisi boşa çıkıyordu. Bir kısım konuşmaların önemli bir süresi övgülere ayrılmıştı. Konuşmacı, önceki konuşmacı filancanın dediği doğru, falanca konuşmacı bu konuda haklı, öbürünün dedikleri üzerine söylenecek laf yok gibi övgülerle kıymetli zamanı geçiriyor ve yaptığı her övgüyle önceki konuşmacının farkında olmadan ya da bilerek otoritesi altına giriyordu. İlaç eczacılık gibi geniş çerçeveli ve sosyal bir alanda bunlar vakit kaybıdır.

4- Sayılar, Türk Eczacılık dünyasında nerdeyse yok. Kimse gelirler-giderler, hesaplar, açıklık, etkin mali kullanım vb. kavramlarla konuşmuyor. Sayılar ve istatistik olmadan bir yönetim hangi projeksiyonu yapacak, hangi seçenekler üzerinde konuşacak, hangi kamusal ve mesleki politikayı geliştirecek. Gözlemlediğim kadarıyla seçimi kazananlar da, muhalefet cephesi de sayıları ve olan bitenleri istatistik üzerinden tartışmayı sevmiyor. Örneğin şu an ülkemizdeki eczacı sayısı, nerdeyse üzerinde anlaşılamayan bir sayısal mit haline geldi. Aynı rakamı söyleyene rastlamadım.

Mutlaka TEB’in bütçesi, gelirleri ve giderleri, harcadıkları vb. bilgileri kongre kitapçıklarında, sonuç ve ibra belgelerinde vardır diye düşünüyorum. Ancak salonda sadece konuşmaları izleyen dışarıdan birisi olarak bu konuda hiçbir enformasyon edinemedim. Kaldı ki bu Kongre aynı zamanda geçen dönemin tartışılması; mali ve idari işleyişin, harcamalardaki etkinliğin denetimi, ibrası ve konuşulması değil midir?.. Kamu kurumları dahil herkesin bilgileri elden ele dolaşırken, TEB ve diğer örgütlerin bilgileri için galiba özel gayret gerekiyor. İnternete “Türk Eczacıları Birliğinin bütçesi” yazın, en yeni haberin Anadolu Ajansı’nın “İlaçta En Yüksek Ciroyu Eczacı Örgütü Yaptı” başlıklı 23 Kasım 2014 tarihli haber olduğunu ve bunun da dolaylı bir bilgiye dayandığını göreceksiniz.

5- Muhalif konuşmacı kim, öteki taraf kim anlamakta güçlük çekiliyordu. Çünkü daha önce iktidarda olan şimdi muhalif, muhalif olan şimdi birlikte, birlikte çalışanlar karşı cephede, karşı cephede olanlar bu tarafta vb. durumlar çok ironik bir hava yaratmış durumda. Böyle olunca bir grup kendi arasında konuşuyor gibiydi. Simgelerle anlaşıyor ve meşhur meseldeki fıkralara numara verilmesi gibi kestirme yöntemlere başvurulduğundan kimin kimi ve niye eleştirdiği, nasıl eleştirdiği, kinaye mi yaptığı belli olmuyordu. Geçmiş dönem hakkında negatif konuşma yapanlar aslında kendi dönemlerini konuşuyordu, mevcut yönetimi eleştirenler uzun zaman birlikte çalıştığı kişileri hedef alıyordur. Epimenides paradoksunu aratmayan cümleler duydum.

İşin asıl söylenmesi gereken kısmı ise; büyük bir topluluğu temsil eden ve seçilerek gelen delegelerin oluşturduğu Kongre ve üst yönetimlerin bir paradigma çerçevesinde durması ve gerektiğinde bu çerçeveden hareket etmesi zorunluluğudur. Aynı şey yönetime talip olanlar için de geçerlidir. Muhalefet boşlukta oluşmaz, ancak önceki paradigmanın geçersizliği üzerinden geliştirilir ve olgunlaştırılır.

Thomas Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” isimli ünlü kitabının yardımıyla söylemek gerekirse, Paradigma belli bir topluluğun; belli bir zamanda, değer yargılarının anlam bulduğu, herkes tarafından kabul gören değerleri ve tekniği içeren ve ortak terimlerle anlaşılmasını sağlayan kavramsal bir çerçevedir. Başka bir deyişle topluluğun paylaştığı ortak değerler ve anlayışlar dizisidir. Belli bir dönemde topluluğun düşünüşü ve yaşayışını belirler ve sorunların çözümünde topluluk o an inandıkları paradigmadan hareketle sistematik bir yaklaşımla çözüm üretir. Bu arada ortaya konulan paradigmanın çözümleyemediği konular için paradigma kayması olarak bilinen süreç başlayabilir ve giderek büyüyen kriz yeni paradigmaya geçişi sağlayacak zemine dönüşür.

Bu genel yapı eczacılık dahil tüm meslek topluluklarında hem iktidar hem muhalefet için bir duruş ve çizgi demektir. TEB Kongresi’nde genel hatlarıyla SGK, Sağlık Bakanlığı gibi kamu kurumları karşısında az çok bir çerçeve oluştuğu ve üzerinde anlaşıldığı gözlenmektedir. Ancak diğer konularda; siyasal ve sosyal tavır, örgütlenme yapısı, mesleki bilinç, eğitim, mesleğin tüm yönleriyle ve çalışma biçimleriyle kavranması, sınıfsal çaba vb için çerçeve belirsizdir. Mesleki ya da siyasal bütün örgütlenmelerde üst örgütlerin ana amacı, yerel örgütlerin işini üstlenmek veya gündelik işlerde boğulmak değil paradigma geliştirmek ve yönlendirmek olmalıdır.  

 

fecakmak@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat