2008 protokolü imzalandı.

 

Eczacı iskontosu ile Sanayi iskontoları konusunda iyileştirmeler yapıldı.

 

Cezalar konusunda ceza limitleri genellikle reçete tutarının 5 katıyla sınırlanarak, 2007’ye göre daha insaflı hale getirildi.

 

Kısaca hepsi bu kadar.

 

Bu bir kazanım mıdır?

 

2007’yi baz alırsan bazı eczaneler için kazanımdır.

 

2004’ü baz alırsan eczacı ve eczacılık mesleği açısından ciddi ve ölümcül kayıplar hala devam etmektedir.

 

Batmak üzere oldukları öne çıkarılarak direnişin sembolü yapılan 8.500 eczane böylece batmaktan kurtulacak mı?

 

Kesinlikle Hayır.

 

Diğer bir üst sınıftaki 8.000 bin eczane için ne anlama gelir?

 

Batma konumuna girmelerini geçici bir müddet o da bazıları için geciktirir, o kadar.

 

*

 

İstanbul’da otel salonunda zafer kazandık diye sunulan protokol anlaşmasını, bu gün yine aynı yerde aynı eczacılara açıklamaya İstanbul oda yönetiminin cesareti var mıdır?

 

“SGK ve Bakanlar ile ön mutabakatı yaptık, görüşmelerin bitimine kadar kepenk kapama eylemliliğimize ara veriyoruz, isteklerimiz gerçekleşmezse eylemliğimiz devam edecektir.” Şeklinde açıklama yapmayan, yapamayan, en azından İstanbul olarak yapmayı akıl edemeyen, bunun yerine zafer kazandık diye bas bas bağıran, üyesine doğru mesajı vermeyen, yanlış bilgilendiren, eczacıyı  eylemlilik olayına katmayan, eczacının acil ve genel sıkıntıları konusunda anket ile olsun genel görüşme ile olsun çalışma yapmadan protokol görüşmelerine paldır küldür acemice katılan İstanbul odası yönetimini ve onlarla birlikte karar veren kadro ağalarının her birini buradan kınıyorum. 5.000 eczane eczacısını her yönüyle temsil etmekten uzak gösterdikleri bilgiden yoksun acemice ve koltukları için de o kadar kurnazca yönetim tarzını da kınıyorum.

 

*

 

TEB yönetiminin çıkacağı 200 küsur delege içinden kimi seçerseniz seçin bu günkü yönetiminden pek farklı olmayan bir yapı çıkar ve yapabilecekleri de ancak bu kadardır. Fazlasını onlardan beklemek biraz insafsızlıktır.Türkiye bazında  yöneticilik işleriyle uğraşanların içinde başa oynayanların  eczane cirolarıyla sınırlı olan kapasiteleri genellikle bu kadardır.

 

Onlar yaptıkları ciro bazında  bulundukları sınıfın gereğini yerine getirdiler.

 

*

 

Bundan sonra ne mi olur?

 

Eczane eczacısı halkın gözünde aynı paracı konumunu devam ettirir. Mesleğinin önüne tüccar etiketini koymasının SSK ile yaygınlaşması ile artık o eski sağlık hizmeti görevini öne çıkaran saygın eczacı konumuna bu protokollerle bir daha asla kavuşamaz.

 

Kazanılan daha doğrusu geri alınan parasal önlemlerle eczacılık mesleğinin bildiğimiz, bize öğretildiği şekilde  sağlık hizmeti yapma, danışmanlık yapma gibi çağdaş, insani ve toplumsal yanı kazanılamaz.

 

Bu çağdaş, insani ve toplumsal yanımız küresel sermaye yanlılarınca geri gelmeyecek şekilde elimizden alınıyor ve bizler buna günlük çıkarlarımız için onay veriyoruz. Kriz noktalarında verilen ufacık ve kalıcı olmayacağı çok belli olan kazanımlara da hiç olmamasından daha iyidir diyerek teslimiyetçi bir kabulleniş ile evet diyoruz.

 

8.500 batmakta olan eczaneyi ön plana çıkarıp bir harekete başlayanlar, bu eczaneleri ve dolayısıyla herkesi kurtaracak istekleri elde etmeden  durmamalıydılar.

 

Neden durdular?

 

Çünkü, tabanlarından kopuk hareket ediyorlar, onları hiçbir şekilde katmıyorlar, İstanbul yönetimi gibi onlara sadece şunu yaptık- bunu yaptık diye bilgi vermeyi katılımcılık sanıyorlar, bilgileri yeterli değil, şöyle ya da böyle ilk batacak eczane kategorisinde olmadıkları için bu gün karlılığı az olan ama yarın ufak bir iyileştirmede palazlanacak cirolara sahip olduklarından yani potansiyel zengin eczacı konumuna sahip olduklarından kendi cirolarına bakarak plan program yapıyorlar.

 

En kötüsü de bu yolda batacağına yürekten inandıkları hatta içten içe arzuladıkları  küçük cirolu, küçük sermayeli eczaneleri popülizm yaparak bile bile kullanıyorlar.

 

Gelinen son nokta aslında bu iğrenç kullanımın özetidir.

 

Bu aldatmacalara, kullanmalara inanmak zorunda kalmaktan başka bir yolu olmadığına inanan halkımız gibi onların çocuğu olduğunu her fırsatta ispatlayan eczacılara umut verip, gönüllüce öne çıkıp beceremeyen yöneticilerin ikiyüzlülüğünden bıkmadık mı artık…

 

Halkın karşısında, indirim yaparak, fiş almazsan KDV almam diyerek,  katılım payı almayarak hep parasal bir bakışla müşterim ne kadar çok olursa kazancım artar diyerek salt tüccar mantığıyla eczacılık yaptığını sananlar bu günlerin yollarına taşları döşediler. Ahlak ve etik olarak bozulan, dayanışmayı unutan meslek grubu olmamızı SSK protokolü  iyice hızlandırdı.

 

Bu gün imzalayacağınız protokol adı ne olursa olsun SSK protokolüdür.

 

Bu protokolün ahlak bozucu, yolsuzluğa teşvik edici, dayanışmayı bozucu, reçete kapma yarışında her türlü kuralın çiğnendiği, kimsenin kimseye acımadığı, reçetelerin haksızca eczaneler arasında dağılmadığı bir süreci getiren maddeleri temelden red edilmedikçe eczacıların tümü için kurtuluş mümkün değildir. Hele öne sürülen 8.500 eczane asla kurtulamaz, batana kadar her gün binbir sıkıntı içinde bocalar dururlar.

 

Bu nedenlerle netice olarak, yapılan görüşmeler  sonucu  açıklanan bu protokol bilinen klasik maddeleriyle yani yetkisi olmayan sorumluluğu sadece eczacıya yüklemesiyle, hukuksuzluluğu  ile, yolsuzluğu teşvik ediciliği ile  hala berbat bir protokoldür.

 

Yöneticiler, ilk önce 8.500 eczacıya özür borçlusunuz;

 

Ayda 200 ile 400 milyonluk kazancın 8.500 eczaneyi kurtaracağını söyleyecek bir yönetici var mıdır.

 

Varsa o sarı sendikacı gibi sarı yöneticidir.

 

Yoksa, o halde çık 8.500 eczacıdan özür dile, niye beceremediğini anlat, neler kimler  engel olduysa  anlat veya sizleri kullandım deyiver, sizlerin bu hale gelmesine sebep olan hükümete bozuk atacağıma  hükümetin seçim öncesi yağ, şeker dağıtma işine benzer bir şekilde  küçük cirolu eczanelere milyonlarca TV izleyicisinin önünde AKP adına Bakanı marifetiyle  %2 lik kazanç kıyağı yaparcasına şeker, yağ niyetine dağıttırdım ve böylece AKP’nin kayığına bindim deyiver veya  bu işde de kullanıldım deyiver.

 

Diyemezsiniz ki…

 

Nerede o yürek sizlerde.

 

Bursa’da eğlenirsiniz ama, sanki hak etmiş gibi…

 

8.500 eczacı meslektaşım, önce hepimize geçmiş olsun. Sonra diğerlerine…

 

Saygı ve sevgilerimle.

Ecz. Can Yetişen

***

Ek:

Uludağ karinna otelin vıcık vıcıklığı…

Biraz önce basında çıkan haberlerden öğrendim ki, 2008 protokolü  Bursa Uludağ'da bölgelerarası toplantının yapıldığı 5 yıldızlı karinna otelin salonunda 51 eczacı odası başkan, yönetici ve de delegelerinin alkışları arasında imzalanmış.

Otelin havuz başında yumuşak minderli şezlonglara uzanıp, yahu protokolün hangi maddesinde  kalmıştık diye başlayan çok ciddi(!) görüşmeler biz yoksul ve fakir eczacıların gölgesinde devam etmiş ve siz değerli eczacıların dirençli katkılarıyla havuz başında serinleyen SGK bürokratlarından çatır çatır haklarımız bir bir geri alınmış desem bana inanmazsınız değil mi?

Ama gerçek böyle Uludağ karinna otelde sonlandırılan  görüşmelerin sonucu bu protokol ortaya çıkmış.

Bakın, sağcı ve sermayeden yana eczacı yöneticilerini geçtim, Türkiye’de son 60 yıldır ağırlıklı olarak iktidar olan sağ ve sermayeden yana tüm iktidarları eleştirerek kendilerine yol açan solcu ve çağdaş eczacı yönetici adaylarının etkin  olduğu TEB heyeti ve çağdaş eczacı odalarının şu haline bakın, şu vıcıklığa bakın…

Yani, SGK başkan vekili ve bürokratları Uludağ'da ağırlanarak protokol görüşmeleri yapılmış ve imzalanmış.

Alkışlayan yönetici ve delegeler arasında bizim İstanbul’un çağdaş  başkanı, yöneticisi ve delegeleri de varmıy mış acaba?

Hey yavrum hey, danışıklı dövüş neye nedir denince, aklıma bundan sonra 2008 protokol görüşmeleri ve palavradan kepenk kapatma kararı gelecek. Hepsi bir oyunmuş.

Sonuç AKP’nin halk gözünde prim kazanmasına sebep olmuş. Uzlaşmacı yöneticilerimizde hükümet tarafından ayrıca değerlendirilecekmiş.

Netice olarak, dediğim gibi bizleri ahlaken bozan, dayanışmamızı sarsan, haksız reçete dağılımına sebep olan, yolsuzluk üretici, doktorun tüm sorumluluğunu eczacıya yükleyen, karsızlık getiren, sıkıntı yaratan, insanı mesleğinden soğutan abuk sabuk anlaşılmaz kuralları içeren berbat bir protokol yine karşımızda...

İstersen de  imzala, istemezsen de imzala diye TEB ve SGK tarafından bizlere sunuldu.

AKP, eski başkanımız yeni vekilimizin de yardım ve destekleriyle (Arif Uzer'in resminde net görülüyor, iyi bakın..) bu işten kârlı çıktı.

Her seçim öncesi fakir ve yoksul  halka yaptığı şeker, yağ, pirinç, kömür yardımını bu sefer TEB'in yeni ve eski  başkanları ile içinde İstanbul başkanı ve reşo ağalı karar verici kadrosunun da bulunduğu 51 oda başkanının desteğiyle fakir ve yoksul eczacılara da yaparak, bizlere de şeker, yağ, pirinç, kömür verir gibi  %2 iskonto indirim kıyağını yaptı. Böylece %1’lik olduk.

AKP'li bakan bir yanında eski TEB başkanı -yeni vekil- diğer yanında yeni TEB başkanı olarak 30 Haziran akşamı iskonto indirim olayını  aynen böyle sundu TVler aracılığıyla...

Sanki 2004 yılında bu ilaç  alım protokolünü AKP'li bakanlar ile TEB yapmamış da SGK'nın bürokratları kendi kafalarına göre yapmışlar gibi AKP'li bakanların hoşgörüsü ve desteklerinden bahseden TEB başkanı Çolak hedefini şaşırdığının bile farkında olmadan! AKP yerine SGK bürokratlarını hedef alarak (ki o da göstermelik) 24.000 eczacıya caka yaptığını sanmaktadır hala...

Üstelik hem TEB heyeti hem İstanbul yönetimi eczacıyı protokolün hiç bir aşamasına uyarılarımıza rağmen katmadıkları halde, kepenk kapatacağımızı! son anda dikte edilerek  öğrendiğimizi unutarak "şeffaflık ilkesinden ve katılımcılıktan" bahsederek 24.000 eczacıyla hala göz göre göre dalga geçmektedirler.

Bir de kendilerine çıkkıdı müziği eşliğinde eğlenceli tatil planlamışlar Uludağ karinna otelde, tabii ki sizlerin paralarıyla…

Ne diyeyim bunlara, ne diyeyim sevgili meslektaşlarım…

“Böyle başa böyle tarak” desem, alınır mıyız.

Saygılarımla.

Ecz. Can Yetişen

***

Yukarıda dayanak gösterdiğim resimi SGK ana sayfasından alıntı yaparak yayınlıyorum.

2008 İLAÇ ALIM PROTOKOLÜ İMZALANDI

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat