Ankara Eczacı Odası Başkanı Ecz. Oğuz EKİNCİOĞLU’ nun Adana Bölgelerarası Toplantı Konuşması:

Sayın Başkan, Değerli Protokol,


 

Yapacağım konuşma aslında bu tür toplantılarda uzun süredir birçoğunuz tarafından fazlasıyla işlenmiş konularla ilgili. Bugün sorunlarımızı hepimiz gayet net biçimde biliyoruz. Bu salonu dolduran bütün eczacı meslektaşlarım bir çırpıda sorunlarımızın neler olduğunu sayabilir. Bu durum aslında, elimizdeki tek silahın meslek örgütlülüğümüz olduğunu da gösteriyor. Bugün elimizde kalan tek silah ortak aklımız ve ortak sözümüzdür.


 

Mesleğimiz üzerinde oynanmaya çalışılan oyunların biraz olsun geriye püskürtülmesinin arkasında yatan güç de aslında budur. Hepimiz, yasalardan aldığımız yetkiyle, meslek adına çalışıyoruz. Biliyorum ki, bu salonu dolduran herkes mesleğinin geleceği için endişe ediyor. İnanıyorum ki mesleki durumumuzun iyileştirilmesi için herkes elinden gelen çabayı sarf ediyor.


 

Ama geriye dönüp baktığımızda çok değil bundan on yıl önceki koşullarımızdan maddi ve manevi açılardan oldukça geride olduğumuzu üzüntüyle görüyoruz.


 

Peki……. öyleyse bütün bu geriye gidiş ve bu mesleki çözülüşün ardındaki nedenler nelerdir? Bir mesleği on yıl gibi kısa bir sürede böylesine etkileyebilecek, en hafif tabiriyle geleceğinden endişe eder hale getirecek neler olmuştur? Bizler, bu örgütlerde yöneticilik yapan ve her şeyden önemlisi meslektaşlarımıza söz vermiş olan bizler, nerelerde hatalar yaptık? Neyi eksik yaptık? Neyi eksik yapmaktayız?


 

Ben bugün burada, hem iğneyi nereye batırmamız gerektiğini, hem de elimizdeki çuvaldızı artık kullanmamız gerektiğini anlatmaya çalışacağım.


 

Unutmayınız! Bütün kötülüklerin anası olarak gördüğümüz kimi odaklar üzerinden yapılacak meslek siyaseti yenilmeye mahkumdur. Meslek örgütümüzün, gücünü, insan kaynaklarını ve verimliliğini artırabilmenin ve daha da önemlisi mesleğimiz açısından önemli sonuçlara ulaşabilmenin yolu artık yeni bir dille gelişmelere yaklaşmaktan geçmektedir.


 

Artık cesur olma zamanı gelmiş ve kaçınılmaz olmuştur. Artık yeni bir yapılanmaya ve yeni bir sürece girmek gerekiyor. Bu yeni süreç için meslek politikamızı sil baştan şekillendirmek ihtiyacı kendini dayatmaktadır.


 

Eczacılığın yaşadığı sorunları yalnızca yerel ve gündelik meseleler üzerinden değerlendirmenin bundan sonra bizleri bir sonuca ulaştırmayacağını sanırım hepimiz anlamış durumdayız. Medula sisteminin çalışmaması gibi sorunlara elbette müdahale edilmelidir. Ama bütün politikalarınızı bu tür gündelik meseleler üzerinden inşa ederseniz kamuoyu oluşturmada ve uzun vadeli sıkıntıların çözülmesinde etkisiz kalmanız da kaçınılmazdır.


 

Hastalara ulaştırdığımız ürün olan ilacın, uluslararası bağlantılardan, küresel ekonomik dengelerden bağımsız olduğu düşünülemez. Bugünkü sorunlarımızın önemli bir kısmını bu açıdan değerlendirmemiz gerekmektedir. Dünyadaki ilaç ekonomisinin giderek devasa boyutlara ulaştığını, uyuşturucu ve silahla birlikte en önemli ve tek yasal ekonomik alan olduğunu aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekiyor.


 

Türkiye’de ki durumda çok farklı değil. Yapılan araştırmalara göre, yaklaşık on yıl içinde Türk ilaç pazarının 20 milyar dolara tırmanacağı tahmin ediliyor. Uluslararası kartellerin son beş yıl içinde Türkiye pazarına girmek için duydukları açlığın nedeni de kuşkusuz bu makro ekonomik tabloda yatıyor.


 

Gelinen noktada hükümetin uluslararası ekonomik arenada uyguladığı politikalar, mesleğimiz için kimi tehditleri de beraberinde getirmektedir. Bunları dilimiz döndüğünce, gücümüz yettiğince bürokratik mekanizmalara anlatmaya çalıştık. Kimi zaman demokratik hakkımız olan eylemlilik yolunu seçtik. Ancak bizi dinlemediler. Halk sağlığını önceleyen ancak ülke ekonomisini de gözeten uyarılarımızı dikkate almadılar. Biz eczacılar bugün kendimizi yalnızlığa itilmiş hissediyoruz. Yüz binlere varan istihdam yaratan bir sağlık meslek grubu olarak, bunu bize hissettriemeye kimsenin hakkı ve haddi olduğunu düşünmüyorum.


 

Tüm bunları göz önüne aldığımızda sil baştan bir eylemlilik planına, strateji planlamasına, yenilenmeye ve yepyeni bir meslek politikasına ihtiyacımız olduğu açıktır. Bu nedenle sorunlarımızı ayırmamız, ayrı ayrı analiz etmemiz ve farklı alternatif çözüm önerileri geliştirmemiz gerekmektedir.


 

Gelin iğneyi kendimize batırmakla başlayalım işe. İç örgütlenmemizin ve meslek politikası anlayışımızın yeniden gözden geçirilmesini ve rehabilite edilmesini sağlayalım. Çünkü hali hazırdaki anlayışın, meslek örgütümüzün daha da gelişmesini engellediği kanısındayım. Ayrıca yeni stratejiler üretme ve sorunları çözmede ağır kalmamıza da neden oluyor


 

Buna paralel olarak; iki konunun daha oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Hükümetle olan ilişkilerimizin ve Kamuoyundaki imajımızın yeniden yapılandırılması önemli ihtiyaçlar haline gelmiştir.


 

Yani çalışma ve strateji planımız bu üç başlık üzerinden şekillenmek durumundadır.

  1. Hükümetle İlişkiler

  2. İç-Örgütlenme

  3. Kamuoyu


 

Değerli Meslektaşlarım;


 

İlk başlığımıza yani hükümetle olan ilişkilerimize bir göz atalım. Hükümetle aramızda yeterli ve tatmin edici bir ilişki kurulamadığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bugüne kadar sivil toplum örgütlerinin, katılımcı bir biçimde görüşü alınmadan, önerilerine kulak asılmadan yukardan yapılan müdahaleler sorunları derinleştirmekten başka işe yaramamıştır. “Biz yaptık oldu mantığı” maalesef Türkiye’deki iktidarlara sirayet etmiş görünüyor. Oysa sorun hepimizindir ve ortaktır. Öyleyse çözüm de hepimizin elbirliğiyle üreteceği yöntemlerle mümkün olacaktır.

 

Yapılması gereken hükümetin katılımcı bir bağlamda ve danışarak sorunların çözüm sürecinde yol almasından geçmektedir.


 

Elbette bu durum, bizim meslek örgütleri olarak çok da müdahil olabileceğimiz bir husus değildir. Bizim en azından böylesine danışılacak bir yapı haline gelebilmemiz, hükümetin bu konudaki kararsızlığını ve tavrını da yenmesine yol açacaktır. Belki o zaman meslek hakkı gibi taleplerimiz dikkate alınır hale gelebilir.


 

Değerli Meslektaşlarım;

 

İktidarda hangi siyasi parti, hangi siyasal anlayış, olursa olsun bizim mesleğimiz ve meslektaşlarımız adına isteyeceğimiz şeyler bellidir. İktidarların siyasal anlayışları kurumsal ve mesleksel anlamda bizleri bağlayamaz. Bizler meslek örgütü yöneticileri olarak, herhangi bir siyasi partiye destek olmayacağımız gibi köstek de olmayız. Burada oturan her bireyin elbette bir siyasal görüşü mevcuttur. Benim de sizlerin de kendinize ait siyasal düşünceleri, duruşları vardır. Fakat bizler meslek örgütümüz adına mücadele ederken bu gibi kişisel duruşlar üzerinden hareket edemeyiz. Aksi taktirde mesleki açıdan körlüğe yakalanırız ki bu çok tehlikelidir. Yapmamız gereken mesleğe ilişkin alınacak kararlara müdahil olarak, bu mesleğin onurunu, geleceğini, garanti altına almaktır.


 

Gelelim 2. başlığımız olan iç örgütlenmemize: Oldukça güçlü bir meslek örgütümüz var. Ancak güçlü olmasının yanında kurumsallaşma anlamında önemli zaafları da olduğu kanısındayım. Her yönetimle birlikte değişen stratejik bakış, taktiksel tavırlar maalesef kurumsal bir duruşun da gelişmesine önemli ölçüde engel olmaktadır.

 

Ayrıca örgütümüzde var olan kişisel politikalar ve politik aidiyetler, örgütlenme ivmemizi yavaşlattığı gibi, uzun vadeli programların yapılanmasına da engel olmaktadır.


 

Tabii üst örgütümüz olan TEB yönetimindeki görev-yetki paylaşımında yaşanılan sıkıntı ve darlıklar da çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir. TEB sahip olduğu insan kaynakları, eğitimli insan istihdam etme şansının yüksekliği ve maddi gücüyle Türkiye’de meslek siyaseti adına çok başarılı işler yapabilir. TEB bu gücünü yeniden yapılandırmalı ve iç organizasyonunu tüm yönleriyle yeniden gözden geçirmek durumundadır.


 

Bakınız buradan hemen bir öneride bulunmak isterim. Bizim elimizde TEB Eczacılık Akademisi diye bir kurum var. On senelik bu akademinin daha verimli hale getirilmesi şart. Ve gerçekten işe belki de buradan başlamak gerekiyor. Bizler bilimle insanla- insan sağlığı ile uğraşıyoruz. Tıp ve Eczacılık bilimleri dünyanın en eski bilimleridir. Bu anlamda toplum içinde vazgeçilemez öneme haiz bir mesleğe sahibiz. İşte bu denli önemli bir mesleğin akademisinin de kendisine yaraşır ürünleri ortaya koyması şarttır. Kimilerinin oyalanma alanı haline gelmesine kesinlikle seyirci kalamayız. Yalnızca meslek içi eğitim programlarına kendini sıkıştırmış bir Akademinin ciddi bir revizyona ihtiyacı vardır. Derhal yeniden yapılandırılmalıdır. Bunun için önerimiz şudur: Eczacılık Akademisi eczacılık alanında yenilikleri ülkeye ve hükümetlere tanıtacak olan bir yapıya kavuşturulmalıdır. Farmakoekonomi alanında yapacağı çalışmalarla hem ülke ekonomisinin hem de mesleğin kazanmasına neden olacak projeler üretebilmeli, siyasi arenada ve bilim dünyasında meslek adına lobi faaliyetlerinde bulunabilecek bir yapı haline getirilmelidir. Ayrıca, meslek içi eğitim programlarının kredilendirilmesi ve sürekliliğinin sağlanarak, eczacılık mesleğinin idame ettirilmesindeki standartlar oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir.


 

Ayrıca; TEB’ nin son dönemde aldığı bir kararla Eczacılık Akademesi tarafından üyelerimize verilen eğitimlerin ücretli olmasını da kesinlikle doğru bulmuyoruz. TEB bu konudaki kararını derhal gözden geçirmeli ver gereğini yapmalıdır.


 

Akademi TEB’ nin ve mesleğimizin en önemli ve saygın silahı olmaya adaydır. Yeter ki yeterince değerlendirilebilsin ve içine düştüğü atıl durumdan çıkarılabilsin. Vizyon sahibi ve mesleğimizin geleceğini yönlendirme yeteneğine sahip Akademiyi kurmak TEB’ in en öncelikli görevlerinden olmalıdır.


 

İç Örgütlenmemize dair bir başka önemli konuda; Hali hazırdaki modelin, taban duyarlığını artık TEB siyasetine yeterince yansıtmamasıdır. Bizler 6197 ile haşır neşir olurken, revize olmaya muhtaç bir yasamız daha var. Elbette 6197 sayılı meslek yasamızın bir an önce meslektaşlarımızın lehine değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama 6643 sayılı yasanın da aynı ağırlıkta değerlendirilmeye alınması gerektiğini vurguluyoruz. 6643 sayılı yasamız bu günkü haliyle örgütümüzle üyelerimiz arasında arayı açarak gerilime neden olmaktadır. 6197 sayılı yasa kadar önemli bu yasa derhal revize edilmelidir.


 

İç işleyişimizle ilgili bir başka problem de odaların ve TEB’nin kendi bünyelerinde profesyonel yöneticileri istihdam edememesinden kaynaklanmaktadır. Mesleki politikaların devamlılığı, kalitesi, verimliliği ve gündelik sorunlardan etkilenmemesi için bu tür uzman kadroların acilen oluşturulması gerekmektedir.


 

Değerli meslektaşlarım;

Üçüncü ve son konu başlığımıza gelince;

Hepimiz biliyoruz ki modern toplumlar ve modern siyaset kamuoyu şekillenmesi üzerinden yürümektedir. Kamuoyu desteği sağlama, kanaat oluşturma, fikir üstünlüğü sağlama siyasi arenanın olmazsa olmazlarındandır. Bizler bu konuda da maalesef uzun yıllar boyunca eksik kaldık. Üstelik maddi imkânlarımız ve yeterli sayıda örgütlülüğümüz varken bu alanı boş bıraktık. Bizler yalnızca eczane afişleriyle bu alanı doldurmaya devam edersek kamuoyu desteğini hiç kuşkusuz kaybetmeye de mahkûmuz. İnanın zincir eczanelerin ne kadar gerekli ve önemli olduğu konusunda yapılacak bir kaç yayınla ülke kamuoyu bu konuda ikna edilebilir hale gelebilir. Zincir eczane destekçileri tarafından verilecek bir kaç medya ilanı ya da televizyon programıyla bütün zemin ayağımızın altından bir gecede kaydırılabilecektir. Bu nedenle kamuoyu oluşturmaya ve kamuoyu yönlendirmede acilen yeniden yapılanmaya ihtiyacımız vardır.


 

Kamuoyu bizi maalesef %1’in hesabını yapan bütün derdi reçete başına 3–5 kuruşun peşinde olan, neredeyse para peşinde koşan bir meslek gurubu olarak görmeye başladı. Bizler eczacı meslektaşlarımızın bilinçli tavrı sayesinde bu bakış açısını kısmen aşmayı başardık. Ancak geçtiğimiz eylemlilik sürecinde bu konudaki eksikliğimiz ortaya çıkmış oldu. Halka kendimizi en doğru ve etkin biçimde anlatarak kamuoyu oluşturmalıyız. Bu konuda derhal bir bütçe açılması ve yetkin kadrolara görev verilmesi gerekmektedir. Bu anlamda üniversitedeki deneyimli hocalarımızın desteğinin alınması gerekmektedir.


 

Medya temsilcileriyle yapılacak istişare toplantıları, meslek tanıtım ilanları, bildiriler ve daha başka yöntemleri hemen uygulamaya koymalıyız.


 


 


 


 

Değerli meslektaşlarım…


 

İlaç fiyat düşüşleri devam etmektedir. İşte bu mesele de küresel ve uluslararası ekonomi politikalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda eczacıları koruyacak yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.


 

Günümüzde ilaca ve tedaviye erişim kolaylaşmıştır ve kolaylaşmaya da devam etmektedir. Bugün tedavi giderleri % 19 oranında artmışken buna karşın devletin ilaç harcamasında önemli düşüş meydana gelmiştir. Baş gösteren bu açığın nedeni özel hastanelerdeki tedavi harcamalarıdır. Ancak bunun cezasını yine eczacı çekmekte, bu para eczacının cebinden çıkarılmaktadır. İşte konuşmamın başından beri vurgulamaya çalıştığım eksiklikler nedeniyle bu fatura yine bize kesilmektedir.


 


 

Unutmayın!!!

Kamuoyu oluşturamıyorsak, eczacılık akademisini çalıştırıp kendi bilimsel verilerimizi sunamıyorsak, projelerimizi ekonomi, iktisat ve sosyal alanlardan bağımsız ve ayrı olarak ortaya koymaya devam ediyorsak bu fatura özel hastanelere değil elbette eczacılara kesilmeye devam edecektir. ,


 

Değerli meslektaşlarım


 

Bir başka sahip çıkmamız gereken mesele de bitkisel ilaçlar meselesidir. Yayınlanan yönetmelik olumlu olmasına rağmen, bu konuda bitkisel ürünlerle ilgili kapsamı daha da genişletilmiş yeni yasal düzenlemelere ihtiyacımız bulunmaktadır.


 

Bundan başka sıhhi sarf malzemeleri de Bakanlığın ruhsatlandırma sırasında. Bu konuda uyanık kalmamız ve kısa sürede oluşturacağımız bir projeyle bakanlıkla temasa geçmemiz gerekmektedir. Bu konuyu da Merkez Heyetimizin dikkatine sunuyorum.


 

Sevgili meslektaşlarım;


 

Son ve en büyük tehditlerden birisinden söz ederek sözlerimi bitirmek istiyorum. Açılan yeni fakültelerle ilgili verileri değerlendirme imkânınız oldu mu bilmiyorum. Bakınız bugün hâlihazırda 17 si öğrenci alan 20 eczacılık fakültesi var. Yalnızca istanbulda 6 eczacılık fakültesi bulunuyor.Dünyanın hiçbir şehrinde 6 eczacılık fakültesi olduğunu sanmıyorum. Çok değil sadece 5 yıl sonra bu kadar fakülteden mezun olacak binlerce eczacının çoğunun eczane açacağını düşündüğümüzde 30- 35 bin eczaneyi şu alt yapı ve haliyle bu meslek kaldırabilecek midir? Cevap açıktır. Hayır.


 

Eczaneler sınırlandırılmalı, eczacıların yeni istihdam olanakları bir an önce yaratılmalı ve ilaç fiyat düşüşlerindeki stok zararlarımız derhal yasal teminat altına alınmalıdır.


 

Bizler dünyanın en iyi yöneticilerinde olsak, yığılacak bu sorunlarla başedemeyiz. Bu sorunlar bizim örgütlülüğümüzü, gücümüzü aşacak türden sorunlardır.

Bu nedenle daha önce kısa başlıklarla bahsettiğim stratejik eylem planını derhal yürürlüğe koymamız gerekmektedir.


 


 

Değerli meslektaşlarım;


 

Bizler oldukça sıkıntılı bir dönemde bu örgütte sorumluluk alıyoruz. Sorunların olmadığı yerlerde yöneticilik yapmak elbette kolaydır. Bu dönemde daha fazla tartışmalı, daha fazla konuşmalı, daha fazla birbirimizi dinlemeliyiz. Bizler, bu günlerin, zor günlerin yöneticileriyiz ve bunun bilincindeyiz. Sorunlarımızı çözeceğiz. Sizlerin desteğiyle ve katkılarıyla elbirliği ile çözeceğiz.


 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ankara Eczacı Odası Başkanı



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat