Anayasa değişikliğinin gündeme geldiği bu günlerde değişikliğin üzerinde biraz düşünmemiz gerekir. İlk önce değişikliği istenen Anayasa kavramına sahip çıkılmalı, ilke edinilmeli, kuralları yerine getirilmeli. Anayasa sahip çıkılabilen, anayasal bilince erişildikten sonra işlerliğinin geçerli olabileceği bir kavram olabilir. Anayasa’dan ne istendiği, anayasal çerçeveden nasıl bir yaşam beklentisi içinde olunduğu, anayasanın nasıl olmasını istediğimize, aynı zamanda yaşam koşullarımızı iyi analiz edebilmemize bağlı. Bir başka açıdan bakılırsa Anayasa’nın nasıl olması gerektiği sorusu, bizim yaşamdan ne beklediğimize bağlı. Geçmişte, bundan yaklaşık elli yıl öncesinde aynı soruya, Anayasa’dan ne beklendiği sorusuna, farklı bir yaklaşımı sunuyoruz.
1 Eylül 1960
“Hazırlanan Anayasa Üzerine Birkaç Düşünce.”
Anayasa Komisyonu İkinci Başkanı Profesör Doktor Hüseyin Nail Kubalı’ya göre: İkinci Cumhuriyet demokratik ve sosyal bir cumhuriyet olacaktır. Profesörün sosyal terimiyle ne demek istediğini yine kendi sözlerine göre şöyle anlıyoruz: Erkekle kadının çalışma haklarında eşitlik sağlanacak, asgari ücret tayin edilecek, devlet her yurttaşa iş bulmak zorunda olacak. Anayasa’ya gireceği söylenen bu maddelerden : Kadınla erkeğin çalışma haklarındaki eşitlikle, devletin her yurttaşa iş bulmak zorunda olması prensipleri gerçekten de ileri, hayırlı memleketimiz için çok faydalı prensiplerdir. Dileğimiz bu maddelerin Anayasa’ya gayetle açık olarak yazılması, bu prensiplere aykırı, yahut onları gerçekleştirmeyi önleyici bütün öteki kanun maddelerinin Türk kanunlarından çıkarılması, yahut böyle kanunların yeniden kabul edilmesinin önlenmesidir. Anayasa’ya, devlet memurları içinde, bütün ücretlilere grev hakkını sağlayan bir maddenin konması gerekir. Grev hakkı etrafında bir sürü laflar edildi. Gıda maddeleri işçileriyle, milli savunma sanayinde çalışanlara bu hakkın tanınamayacağı, grev yapmak için o iş kolunda çalışan işçilerin yüzde yetmiş beşinin bunu istemesi gerektiği söylendi. Bu söylentiler doğruysa, şehirli yurttaşlarımızın büyük çoğunluğuna en önemli demokratik haklardan biri tanınmıyor demektir. Anayasa Komisyonu, gerçekten demokratik bir ikinci cumhuriyetin kanun temellerini atmağa niyetliyse, bu hususu göz önünde tutmalı…
Asgari ücretin devletçe tayini de su götürür bir meseledir. Devlet cihazı, işvereni tutar çok defa. Asgari ücretin, hiç değilse bazı hallerde, patronların etkisi altında tayin edilmesi mümkündür. Bundan dolayı asgari ücretin tayininde sendikaların sözü geçmelidir. Asgari ücretin tayininde sendikalar son sözü söylemezse, asgari ücret, “açlıktan ölmemek ücreti” haline gelir. Toprak reformu sözleri de dönüp dolaşıyor ortada. Demokratik bir cumhuriyetin kurulması için en belli başlı şartlardan biri de şüphesiz ki toprak meselesinin hallidir. Bu reformun nasıl yapılması gerektiği ayrı meselidir. Biz burada sadece Anayasa’ya konması gereken maddelerden söz etmek istiyoruz: Anayasa azami toprak mülkiyetini tesbit etmelidir. Türkiye’de bir yurttaşın ailesi efradı da içinde. En çok kaç dönüm toprağa sahip olabileceği Anayasa’ya konmalıdır. Demokratik ve profesörün tabirince “sosyal” bir ikinci Türkiye Cumhuriyeti büyük çiftliklerden ve büyük köy ağalarından yakasını sıyıramazsa, demokratlığı ve sosyal lığı kağıt üzerinde kalır.
Bizim Radyo’da Nazım Hikmet, TÜSTAV Yayınları 2002.