Ecz.Asuman YALIM

Nerden başlasam, meramımı nasıl anlatsam!......

Nerden baksam, içim acıyor.

Bizimkilerin inceleme- araştırma süsü vererek ve de yuttuğumuzu zannederek çıktıkları gezi bu gün bitiyor. Hayırlı! başarılarla! yurda dönecekler inşallah. 3 şehirde, ikişer günde, eşler refakatinde ne kadar eczacılık ve eczane incelemesi yaptılar, resmi ve gayr-ı resmi olarak kaç temasta bulundularsa, kendilerinin olsun. Bir tek eczanenin kapısından girdilerse veya bir tek eczacı odasının eşiğinden atladılarsa, o ülkelerde eczacıların insanca şartlarda, düzenli, bilimsel, saygın, demokratik, özgür…… olarak eczacılık yaptığını görmüşlerdir. Keşke görseler…. Keşke utansalar…..

Biz burada başımıza sarılan türlü çeşit sorunda boğulmuş vaziyetteyiz. Örnek, diploma denkliği olayı. İlk olarak Mayıs 2008’de ortaya çıkmıştı. Veryansın etmiştik ama mimarlarının ve açgözlü tüccarların pek umurunda olmadı. Burada altı çizilmesi gereken önemli nokta şudur: Yurtdışında herhangi bir eczacılık fakültesine devam ederek mezun olmuş, derslere girmiş, laboratuar çalışmalarından geçmiş, yani kısaca emek vermiş, eğitimini almış eczacı, yurda dönüp, hakkaniyetli bir denklik sınavını da vermişse, sorun olamaz. Ama sadece para ödeyerek, okula, hatta o ülkeye hiç gitmeden alınan diplomaya karşıyım. Aç gözlü tüccar sözü bunun içindir. Bu tiplere yol açacak, o denklik sınavları. Korkum budur, itirazım bunadır. Bu konu gerçekten atlanmaması gereken, doğrudan mesleği etkileyecek, en önemli konudur.

Mesela 3 yıl sonra bu ‘’denk!’’ diplomalardan kaç tane olacak? Mesleğin geleceği için tasarlanan bu mu? Benim çok ağırıma gitti.

Acilen tepki verip, geri dönülmesi gerekli. Kör gözlere, sağır kulaklara ve yüreklere batsın diye bağırıyorum.

Bağırıyorum, çünkü geri dönüşü olmayacak.

Günü kurtarmayı, sadece kendimizi korumayı artık bir yana bırakmalıyız. Biz o aşamaları çoktan geçtik. Bizimki ya hep ya hiç durumudur.

2007’den bu yana ne hale geldiğimizi düşünüyorum. İsyan ediyorum.

14 Ocak 2007’de büyük eczacı mitingi gerçekleştirildi. Haziran’da isyanımız doruğa ulaşmıştı. ‘’sembolik’’ diye nitelendirilen muayene ücretleri başımıza sarılmaya başlamıştı. ‘’örnekleme ‘’ kulağımıza üflenmişti- kabul edilemez diyorduk. BUT-SUT kurallarından iyice bezmiştik. Seçim öncesi kepenk indirme eylemi yapılması gerektiğini bağırıyorduk. Ve de örgüt başkanı iktidar partisinden milletvekili adayı olmuştu.

Kapatma eylemi ütopya olarak kaldı.

Eyleme geçmesi için her türlü çağrıyı yaptığımız, hatta dilekçelerle baş vurduğumuz halde ‘’kime karşı eylem yapacağız’’ diyen o zamanın oda sekreteri, şimdi oda başkanı.

Şu an A gurubu reçeteler dahil örnekleniyoruz.

Muayene ücretleri konusunu açarken bile daralıyorum.

TEB başkanı, AKP milletvekili oldu.

Yerine atadığı kişi, ilk iş olarak ‘’eczacının idam fermanı, imzalanamaz’’ dediğimiz anlaşmayı imzaladı ve Aralık 2007’de bu sefer bir de seçilerek başkan oldu. İcraatı ortada. Önüne sürülen her anlaşmayı, ( temmuz 2008, eylül 2008, ocak 2009), mesleğin aleyhine olduğu halde tereddütsüz imzaladı.

Meslek tarihinde ilk defa 3 yıllık anlaşma imzalandı.

İlk defa eczacılar tahsilatçı oldu.

İlaçlara ‘’eşlenik’’lik uygulanıyor.

Eczacı örgütünün çağdaş, meslektaşının arkasında duran, hak alan, kararlı tavrı bozuldu.

TEİS’in açıkladığına göre 14 bin eczanenin SGK alacağına haciz geldi.

Kaç eczane kapandı, kaçı borç batağında kıvranıyor, bilmiyoruz.

Geriye kaçımız kalacak acaba, bilmiyoruz.

Onun için ve bir an önce ‘’HEPİMİZ’’ diyorum.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat