Ecz. Can Yetişen

 

Sevgili Eczacılar,

 

Eczane sahibi eczacının gündemi yoğunluğunu koruyor. Hele son 4-5 aydır gündeme yetişemiyoruz. Olanlar ve olacaklar ve de olması planlananlar o kadar çok ve hepsi de aleyhimize.

 

Eczane sahibi olmayan kamu ve özel sektör eczacısına ise kimsenin bakacak ne hali yok. Onbinlerce eczane göz önünde eriyip giderken bir şey yapamayan eczacı ve temsilcisi olan yöneticiler, medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olamadıklarından kamu ve özel sektör eczacısına sorunları için müdahale edecek noktadan çok uzaktadırlar.

 

Eczanelerin tasfiye planı başarıyla uygulanıyor.

 

%80 oranında eczane finans sıkıntısı yaşıyor, kredi kullanıyor. Kapitalizmde kredi kullanmak hakkı üretim araçlarını elinde bulunduran reel özel sektöre tanınmıştır ve sistem onlara hizmet eder. Bankalar faizle aldıkları paralardan ve verdikleri tüketici kredilerinden elde ettiklerini bu sektöre aktarır. Eczanelerin  aldıkları krediler, sisteme hizmet eder, eczacıya hizmet etmez.

 

%50 oranında eczanenin kazandığı para harcadığına yetmiyor. Her ay eksi bakiye vererek, zarar ediyorlar. İşletme maliyetleri yapılan işin angaryalarından ve depocu mantığıyla çalıştırılmalarından ötürü çok artmıştır. İşletme karlılığı çeşitli adlarda yapılan kesintilerle (KKİ ARACILIĞI, İSKONTO,MİAD,MUAYENE ÜCRETİ TAHSİLİ, ÖRNEKLEME, SUT KESİNTİLERİ V.B.) ve depocu karlılığıyla çalıştırılma gibi nedenlerle çok azalmıştır.

 

Eczaneler arasında yaşanan reçete dağılımı eşitsizliği ise, eczanelerin %30’unu en çok etkileyerek, herkesin acıdığı  “gariban” (beceriksiz, salak, ticareti bilmeyen de diyorlar) ve ilk batacak eczaneler grubunu ortaya çıkarmıştır.

 

Bu eczanelerin satışlarının %50 ila %70’i nakit satışlardır. Bu nakit satışlar rakamsal olarak yetersizdir ama en azından satıştır. İTS ile bu nakitler azalınca SGK reçetesi ile dükkan kirası bile ödenmez.

 

Kimsenin reçeteli ilacı reçetesiz satmaya devam edelim gibi isteği yok, sapla samanı karıştırmayalım.

 

İTS gibi olsun, diğer konular olsun hepsine karşı bir paket proje ile ortaya çıkarak önlem almak gerekir.

 

Tüm reçetelerin  dağılımı sağlanmadan, karlılık yükseltilmeden, SUT sorunu halledilmeden,  bunlar şart koşulmadan  İTS’ye bırakın evet demeyi İTS’yi telaffuz etmek bile en azından şimdilik en başta %30 oranında ki eczaneye ihanettir.

 

İTS ile bu eczaneleri tamamen bitirmek istiyorlar. Reçeteli ilaçları reçetesiz satamamak ve bir dizi uygulamalar bu eczanelerin yaşam fişini çekmek gibi etki gösterecek.

 

İTS’den diğer eczanelerinde nakitleri düşecek ve onlarda kısa zamanda alt grup olan “gariban” eczane statüsüne girecekler ve olay zincirleme yukarıya doğru gidecek.

 

*

 

SUT uygulamaları, muayene ücreti, KKİ aracılığı, rapor karmaşaları, SGK’nın angaryaları (fatura teslimi, kağıt bürokrasisi, kural keyfiliği, kupür iptali için boyama, katılım payı ödeme keyfiliği v.b.) gibi sorunlar çok vaktimizi alıyor. Bunların peşinde gitmekten önümüzde ki uçurumu göremiyoruz.

 

Mesela;

 

İlaç Takip Sistemi çok ciddi bir konu. Kimse ilgilenmiyor ve gündeme girince ne oluyor denecek ve itirazlar başlayacak, her olayda olduğu gibi..  Kupür kesmekten, sahte ilaçtan  kurtulacağız diyerek İTS’yi desteklemek donmuş beyinlerle takiyyecilere yaraşır.

 

Günlük yaşamda ki devamlı değiştirilen sıkıntılarla uğraşmaktan, bakıyoruz ki 1 yıl geçmiş ve yeni dönem gelmiş ve artan yoğun sorunlarla yine benzer sarmal devam ediyor.

 

 

Biz zaman kaybediyoruz, sıkıntılarımıza çözüm bulmak yerine sıkıntılarımız artıyor ve son daha bir yaklaşıyor.

 

Bizi yok etmek isteyenler ise hedeflerine bir adım daha yaklaşıyor.

 

*

 

Forum sayfalarından yazarak uyarılarda, şikayetlerde, tespitlerde, çözüm önerilerinde bulunmak çoğu eczacı için hiçbir anlam ifade etmiyor ve çoğu da bu sayfalara girmiyor ve okumuyor.

 

Onlar sadece odanın, eczacının sesinin,SGK’nın,TEB’in ana sayfalarına bakarak SUT’ta değişiklik var mı, SGK ne demiş, paraları ne zaman ödeyecekmiş gibi sadece günlük işlerle yaşamaya devam ediyor. Beyinlerini bunların haricinde, ne yapmalıyız, ne yaptıkta böyle oldu gibi neden, niçin, nasıl sorularıyla ve cevaplarını araştırmakla yormak istemiyorlar.

 

Beyinleri yormama alışkanlığı zamanla, onların çoğunu olaylara bön bön bakan bir yaratık haline getirerek, “ben anlamam, seçtiğimiz yönetici ne derse odur” konumunda, sistemin difrizinde dondurulmuş beyinlere sahip robot gibi sınırlı belli hareketleri  yapan eczacılara dönüştürüyor.

 

Donmuş beyinlerin yanında hırsız, sadece kendi çıkarını  düşünen, artı değeri sömürmeyi hayat felsefesi yapmışlar ise, kokuyu iyi aldıkları için kimlerin yanında olacaklarını iyi bilirler ve kendilerini rahat bırakacak olan bir şey olmak isteyen, bireyci yöneticileri desteklerler ve onlarla işbirliği içinde olurlar.

 

*

 

Dondurulmuş beyinlerin haricinde ki, hırsız olmayan düşünen beyinler ise bir şeyler yapmak için çaba sarfediyorlar ve yazıyorlar, çiziyorlar.

 

İşte, yöneticilerde bu düşünen beyinlerin arasından çıkıyor. Daha doğrusu, yönetici başları çıkıyor.

 

Yönetici başları iktidara gelince etrafına donmuş beyinlerden kendilerine biat eden  bir kadro oluşturuyor ve bugün şikayet ettiğiniz yönetimler oluşuyor.

 

51 eczacı odası yöneticilerinin ve TEB heyetini oluşturan delegelerin çoğunluğu donmuş beyinlerden oluşmaktadır.

 

Donmuş beyinlerin haricinde bizleri  temsil eden(!) yönetici sayısı, tüm ülkede ancak 100 civarındadır.

 

Bu yöneticileri nasıl değerlendireceğiz;

 

Eczacının sıkıntıları artarak devam ediyorsa, bu yöneticiler başarısızdır. İçlerinde “ben söylemiştim, uyarmıştım, ben karşı çıkmıştım” diyerek birbirlerine çamur atanlar daha da başarısızdır ve olayları öngörüp değiştiremiyorsa takiyye yapıyordur ve diğerlerinden çok daha tehlikelidirler.

 

Dürüst yönetici, iyi niyetli, samimi ise, karşısında nicel çoğunluğa bakmadan olayların gidişatını değiştirebiliyorsa gerçekten başarılıdır.

 

Eğer gidişata etki edemiyorsa, gerekçe olarak nicel sayım yeterli değil diyorsa, nitelik olarak yetersizdir ve bu işi bırakmalıdır. Ancak bizim ülkede her alanda olduğu gibi eczacılık alanında da bu tip yönetici sınıfı hakim vaziyettedir ve donmuş beyinler bunlara kanmaktadır.

 

İlk önce, bu takiyyeci ve önce kendini düşünen yöneticilerden kurtulmak mutlaka şarttır. Bu yöneticileri değiştirmeden isterseniz yılda iki kere seçimli kongre yapın, isterseniz bu gün 5 olanları 7 ile 11 ile yönetime getirin, özünde  değişen hiçbir şey olmayacaktır.

 

İstanbul odasına bu tip takiyyeci yönetici sınıfı hakimdir. Aynı şekilde diğer sayıca büyük eczacı odalarımıza ve ön plandaki diğer odalara da bu tip takiyyeci yöneticiler hakimdir.

 

Bir çok odanın da başı dahil diğer yöneticileri ve delegeleri ise donmuş beyinlerdir.

 

Kooperatiflerimize de bu tip takiyyeci yöneticiler hakim durumdadır.

 

Eczacının örgütlerinin hemen hemen hepsine bu tip takiyyeci yöneticiler hakim olduğu için ve donmuş beyinlerle, hırsızların da varlığıyla yangınımızın sönmesini hiç beklemeyin ve umut bile etmeyin.

 

Takiyyeci yöneticinin bir çok olumsuzlukları içinde en önemli zararlı yanı iktidarlarını sürdürmek, devam ettirmek için etraflarına donmuş beyinleri toplamalarının yanında beyinleri dondurma çalışmaları  gibi devamlı işleyen bir asli görevleri vardır.

 

İşte, bizlerin de yaptığı esas iş;

 

Elimizden geldiğince beyin dondurma operasyonuna engel olucu aydınlatıcı yazılar yazarak, mücadele ederek beyinlerin donmasına engel olmaktır.

 

Beyin donmasına engel olduğumuz ölçüde başarılı oluruz.

 

Başarılı olamıyorsak düşünmemiz lazım, neden başarılı olamıyoruz.

 

Aramızda birlik olamamak, eşgüdüm içinde olmamak, egolarımıza yenik düşmek, en iyi ben bilirim demek, planlı programlı çalışmamak, tek tek hareket etmek, arada bir birbiriyle çatışmak gibi nedenler, beyin dondurucuların işine yarıyor.

 

Ama süreç işliyor, hayatın katı gerçeği iyi niyetlere göre yumuşamıyor.

 

Süreçte, hepimizin payı vardır.

 

Çuvaldızı kendimize batırmadan, aydınlık günlere çıkmak hayaldir.

 

Saygılarımla.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat